Son Yılların En İyi Siyah-Beyaz Filmleri
1. Frances Ha (2013)
Frances bir dans kumpanyasında çırak olarak çalışsa da bir dansçı değildir. Büyük ve teferruatlı hayalleri olmasına rağmen, New York’ta yaşamanın ekonomik zorluklarından o da payını almaktadır. Oda arkadaşı Sophie’yle de araları bozulduğunda, henüz adım attığı yetişkinler dünyası Frances için iyice şaşırtıcı bir hal alır.
Frances’in yersiz yurtsuzluğunu vurgulamak için sürekli değiştirdiği ev adreslerinin etrafında kurulan bu gösterişsiz başyapıtın yaratıcılığı hiç tükenmiyor.
2. La Haine (1995)
Varoşlardaki bir ayaklanma sırasında yaralanıp hastaneye kaldırılan Abdel’in arkadaşı Vinz, polisin çatışma alanında kaybettiği silahı bulur ve arkadaşı ölürse bir polis öldüreceğine dair yemin eder...
3. Pleasantville (1998)
1990’larda, yaşadığı hayattan pek memnun olmayan David ve Jennifer 1950’lerin siyah beyaz dizisi “Pleasantville” i seyrederlerken dizinin içine girmeyi başarıyorlar. Bu dizinin içindeki insanlar hepsi siyah beyaz iken iki kardeş kendi renkleriyle dolaşıyorlar.
4. Werckmeister Harmonies (2000)
Dünya sinemasının usta yönetmeni yeniden siyah beyaz manzaralardan gücünü alan uzun bir hikaye anlatıyor bize. Fakat Karanlık Armoniler'in kolayca özetlenebilecek bir hikayesi yok. Filmde sakin bir Macar kasabasına sirk geliyor ve sessiz sakin hayat kıpırdamaya başlıyor. László Krasznahorkai imzalı The Melancholy of Resistance kitabından uyarlandı
5. The Saddest Music in the World (2003)
Büyük Buhran Dönemi'nin ağırlığını fazlasıyla hissettirdiği bir dönemde, Winnipeg'de yaşayan Bira Baronesi tüm dünyanın ilgisini çekecek bir yarışma düzenler. Dünyanın En Hüzünlü Müziği'ni çalacak olan bir grup, orkestra veya müzisyen 25 bin dolar gibi bir para ödülünün sahibi olacaktır. Dünyanın her tarafından farklı kültürler kendi hüzünlerini ortaya koyan müzisyenlerle şehire akın ederler. Fakat Barones'in kişisel ilişkileri ve saplantıları yarışmanın tarafsızlığına gölge düşürecektir...Kanadalı Guy Maddin günümüz sinemasının en sıradışı yönetmenlerinden birisi. Gerçeküstü bir müzikal olarak tasarlanan bu yapım da klasik bir Maddin filmi. Özellikle siyah-beyaz'ın kullanımı açısından son derece ilgi çekici. Bu ise rüya ile kabus arası bir atmosferin yaratılmasında son derece etkili. Fakat yönetmenin amacının dünyanın en hüzünlü müziklerini dinletmek olmadığını belirtmek gerek. Olayların ve karakterlerin tüm garipliğine ve karışıklığına rağmen politik göndermeleriyle de dikkat çekiyor.
6. Mutual Appreciation (2005)
Filmin zoraki kahramanı, yirmili yaşlardaki Alan, New York'a kendine yeni bir müzik grubu kurmaya gelir. Aslında sadece bir davulcu bulmaya razıdır. Bu hedefine odaklanıp, en iyi arkadaşının kız arkadaşına hissettiği ilgi gibi onu yoldan saptıracak türlü olaylara saplanmamaya çalışır. Her şey basit olsun, gerçek olsun ister. İster, ama aslında ne istediğini de pek bilmez. Yönetmen Andrew Bujalski'nin karakterlerinin tüm çabası kendilerini daha iyi tanımaktır; komik, rahat ve bocalaya bocalaya yetişkin olma yolundadırlar. Ruhen benzerlik taşıdığı filmler olan Shadows, Stranger than Paradise ve Clerks gibi Dostlar Arasında da siyah-beyaz çekilmiş. Ve tıpkı bu kült filmlerin usta yönetmenleri gibi, Bujalski'nin de yakından tanıdığı bir alt-kültürü perdeye hakkını vererek taşıyabilme yetisine sahip olduğunu görüyoruz. Yönetmenin diyalog yazma konusundaki ustalığı, rahat kamera tarzı ve şaşırtıcı derecede doğal olan oyuncuları sayesinde sanki en samimi arkadaşlarınızla zaman geçiriyormuşsunuz gibi hissederek filmin büyüsüne kapılacaksınız?
7. Control (2007)
Efsanevi punk grubu Joy Division'un heyecan ve hüzün dolu hikayesi...
Ian Curtis adlı genç müzisyen dönemin ve punk tarihinin en ünlü grubu olan Sex Pistols'ın bir konserinden çıktıktan sonra, aynı tarz müzik yapmaya karar verir ve Joy Division adlı grubu kurar. Curts'in liderliğindeki bu yeni punk grubu kısa sürede Manchester müzik piyasasını etkileyecektir. Bir anda yükselen ve 24 yaşında intihar eden Ian Curtis'in hikayesi eşi Debbie Curtis'in anıları eşliğinde anlatılıyor.
8. In Search of a Midnight Kiss (2007)
Yılbaşı gecesidir. Wilson 29 yaşında, hayatının en kötü senesini geçirmiş, Los Angeles’a yeni gelmiş, sevgilisi ya da geleceğe dair sağlam bir planı olmayan bir adamdır. Bir önceki seneyi yok saymaya ve karşısına çıkan bütün kapıları kapatmaya niyetlidir. Tabii en yakın arkadaşı Jacob, Wilson’ı bu fikrinden caydırıp bir internet sitesine kişisel ilan verince durum değişir. Yılbaşı gecesi saat 12’yi vurduğunda, doğru adamı bulmakta son derece ısrarlı Vivian adında bir kadının ilana cevap vermesiyle, Los Angeles’ın siyah-beyaz sinematografiyle yansıtılan sokaklarında, kaotik ve kah neşeli kah dokunaklı bir serüven başlar. Bu tek günlük ilişkide, tesadüfen başlayan internet sohbetleri gibi birinin erişim dışı kaldığı ana kadar devam eden, garip ve gülünç bir dizi olay yaşanır
9. The White Ribbon (2009)
Filmin öyküsü 1913 yılında Almanya'nın kuzeyinde öğrencilere sıra dışı cezalar verilen bir köy okulunda geçiyor. Haneke bu filmde faşizmin ortaya çıkışında okulda verilen eğitimin rolünü çözmeye çalışmıştır.
10. Tabu (2013)
Hikâye bizi, tüm zamanını hayır işlerine adayan ve yaşlı komşusu Aurora’ya destek olmaya çalışan huysuz ve ihtiyar bir kadın olan Pilar ile tanıştırıyor. Aurora ise bir yandan tüm parasını kumara yatırıyor bir yandan da hizmetçisi Santa’nın kendisine büyü yaptığını düşünüyor. Aurora oldukça sıradışı bir istekte bulununca diğer ikisi bu karşılaşmanın sonuçlarını izlemek üzere ona eşlik ediyorlar.
11. Ed Wood (1994)
Ed Wood, kimilerine göre dünyanın en kötü yönetmeni, kimilerine göre de, filmleri son derece keyifli, nev-i şahsına münhasır kült bir yönetmendir. Filmde Ed Wood'un ayrıntılı yaşam hikayesinden çok, en çok bilinen yapımlarını çektiği dönem ve film yapma konusundaki hırsı konu ediliyor.