2023 Filmekimi’nde Kaçırılmaması Gereken 10 Film!

Film bir Viktorya dönemi aşk, keşif ve bilimsel cesaret hikayesi olacak. "Poor Things", eksantrik ama parlak bir bilim adamı (Willem Dafoe) tarafından hayata döndürülen genç bir kadın olan Belle Baxter'ın (Emma Stone) inanılmaz hikayesini anlatıyor.

Duyguların bir tehdide dönüştüğü yakın gelecekte, Gabrielle (Léa Seydoux) sonunda kendisini önceki yaşamlarına çekecek ve onu her türlü güçlü duygudan kurtaracak bir makinede DNA'sını arındırmaya karar verir. Daha sonra Louis (George MacKay) ile tanışır ve sanki onu ezelden beri tanıyormuş gibi güçlü bir bağ hisseder. Film, 1910, 2014 ve 2044 olmak üzere üç ayrı dönemi kapsayan, türün sınırlarını aşan bir melodram.

Her biri teknolojik sanat eseri gibi görünen umumi tuvaletleri temizlemekle görevli Hirayama (Kôji Yakusho), işini son derece titizlikle, kendini adamışlıkla ve gururla yapar. Onun gözünde, tekrarladığı eylemler bir sanat haline gelmiş, çevresiyle uyumlu bir gelenek oluşturmuştur. Ancak beklenmedik bir dizi karşılaşma, izleyicileri Hirayama'nın geçmişine götürür.

Müzik kasetleri, ağaçlardan süzülen gün ışığı, kitaplar gibi günlük hayatın küçük mucizeleriyle varoluşun güzelliklerini keşfe çıkan Hirayama, sakin bir mutluluk arayışına yönelir. "Mükemmel Günler," adını Lou Reed'in eşsiz klasiği "Perfect Day"den alıyor ve bu film, yaşamın sıradan güzelliklerine bir yolculuk yaparak izleyicilere bir anın tadını çıkarma ve küçük mutlulukların değerini anlama fırsatı sunuyor.

"Dört Kız Kardeş" (Les filles d'Olfa), belgesel ödülü kazanmış ancak izleyiciyi gerçekliği sürekli sorgulamaya iten sahte bir belgesel olarak karşımıza çıkıyor. Hikaye, Olfa adında bir kadının dört kızıyla başlıyor. En büyük iki kız, ailelerini terk ederken, bu ayrılığın yarattığı acıyı hafifletmek için yönetmen Kaouther Ben Hania'nın önerisiyle, iki oyuncu kayıp kızların rollerini üstleniyor.

Filmde, geride kalan iki küçük kız da kendilerini canlandırarak ailenin yaşadığı acıları, travmaları ve kaygıları perdeye yansıtıyorlar. Bu süreç, adeta bir terapi seansı gibi işliyor. "Dört Kız Kardeş" filmi, aile ilişkileri, hafıza, travmaların kuşaktan kuşağa aktarımı, kadın dayanışması, umut ve şiddet gibi önemli toplumsal konuları sorgulayarak, izleyiciyi derin düşünceye sevk ediyor.

Ünlü bir çiftin (Julianne Moore, Cory Michael Smith), magazin dergilerine konu olan, kötü şöhretli aşklarının tüm ülkeyi etkisi altına almasından yirmi yıl geçmiştir. Fakat bir oyuncunun (Natalie Portman) geçmişleriyle ilgili çekilecek bir film için araştırma yapmaya gelmesiyle evliliklerinin dinamikleri değişir.

Filmde, Fransız Alpleri'nde bir kulübede kocası Samuel (Samuel Theis) ve görme engelli oğluyla (Milo Machado-Graner) izole bir yaşam süren Alman yazar Sandra'yı (Sandra Hüller) izliyoruz. Ancak Samuel, yüksekten düşerek ölünce, ölümün nedeninin intihar mı, kaza mı yoksa cinayet mi olduğu belirsiz kalır. Bu belirsizlik, Sandra'nın cinayet suçlamasıyla tutuklanmasına yol açar.

Samuel'in ölümünün sorgulandığı mahkeme süreci, çiftin karmaşık ve çalkantılı ilişkilerinin derinliklerine inen rahatsız edici ve tatsız bir psikolojik yolculuğa dönüşür.

Bir genç erkeğin psikolojik gelişimini arkadaşları ve amcasıyla olan karşılaşmalarıyla takip ediyoruz. Yeni taşındığı kasabada terk edilmiş bir kule bulduktan sonra, konuşan gri bir balıkçıl ile sihirli bir dünyaya adım atar.

Zıt kutuplar birbirini çeker, farklı dünyalar aşk ile çarpışır ve sonra ne olur, bu beraberlik sürer mi acaba? Kırk yaşındaki felsefe hocası Sophia (Magalie Lépine Blondeau), uzun süredir birlikte olduğu Xavier (Francis-William Rhéaume) ile mutlu bir ilişki yaşamaktadır. Galeri açılışlarından yemek davetlerine, on yıldır herkesin örnek gösterdiği bir çift olarak tanınmışlardır.

Ancak bir gün taşradaki yeni evlerini elden geçirmeleri için marangoz Sylvain (Pierre-Yves Cardinal) ile anlaşırlar. Sylvain ile Sophia'nın karşılaşması, tüm ilişki dinamiklerini altüst eder. İki farklı dünyadan gelen bu üç kişinin karşılaşması, aşkın ve insan ilişkilerinin karmaşıklığını anlatan bir hikaye sunar.

Yapım, günümüz Londra'sında neredeyse boş olan evinde bir gece tesadüfen günlük hayatının ritmini bozan gizemli komşusu Harry (Paul Mescal) ile karşılaşan Adam (Andrew Scott) adlı bir senaristin hikayesini anlatıyor.

Adam, Harry ile yakınlaştıkça çocukluk evine doğru çekilir. Burada ölmüş olan anne ve babasının (Claire Foy ve Jamie Bell) hala hayatta olduğunu ve 30 yıl önce öldükleri günkü yaşta göründüklerini keşfeder.

Film, Priscilla (Cailee Spaeny) ve Elvis Presley (Jacob Elordi) arasındaki ilişkiyi ele alıyor.