İlk Otel filmi; tarzı, türü gereği, cesareti gereği ortanın üstünde görmüştüm. Beğendiğimiz, takdir ettiğimiz bir ülkeyi kötü lanse etme olasılığının yüksekliğine rağmen... Tatile giden bir grup avrupa kaşifi öğrencinin kendilerini bir binanın bodrum katında av olarak bulmalarını anlatan, fragmanlarda true story diye lanse edilen ilk filmi Eli Roth amca Tarantino ustasının desteğini de alıp çekmişti ve 4,8 milyon dolara mal olan film sadece ülkesinde 47,3 milyon dolar kazanç getirmişti. Genel olarak teen slashercı kitlenin beğenisini alan bir film olarak yer etmişti hafızalarda...
İlk filmin kaldığı yerden devam eden ve öylece gitmeye çabalayan bir film "hostel: part II". İlk filmin kaldığı yerden açılarak başlıyor ve ilk filmde bıraktığı paxton\'un (jay hernandez) sonunu bize gösterip yeni karakterlerini bizlere sunuyor. Bu kez, merkezinde 3 adet üniversite öğrencisi kız var. Yaz için ülkeleri dışına çalışmaya ve gezmeye çıkan kızlarımız, trende tanıştıkları birinin kendilerine tavsiyesi üzerine slovakya\'daki bir spa merkezine gitmeye karar veriyorlar. Yine bol bol kan, bol bol vahşet ve arada bir de gerilim dolu sahneler izleyeceğiz yine diye yerlerimize kuruluyoruz. Tıpkı ilk filmde olduğu gibi, ilk bölümün tamamını içine alan ve ikinci bölümün yarısına kadar "yan öğeler"in hakimliğinde ilerleyen bir film izliyorduk.İçimzden şöyle geçiriyorduk ”birazdan başlar vahşet sahneleri, biraz da geriliriz ve sonrasında film biter”. Sonuçta Eli Roth\'u tanıyorduk ve filmin başındaki Quentin Tarantino imzasının ne demek olduğunu gayet iyi biliyorduk. İşte, öylece bekliyor iken, film bitti. Ne doğru dürüst gerilebildik, ne ilk filmin getirdiklerinden farklı bir şey izledik, ne de bir kurgu görebildik. Hiçbir şey yoktu ortada. Her şey havada asılı gibiydi.
Oyunculuklar... Tamamı bir felaketti. Bir tane doğru dürüst rol yapan oyuncu vardı. O da Heather Matarozzo idi. O kadar. Diğerlerinin, ne doğru düzgün tepkileri vardı, ne de oynadıkları karakterler üzerlerine oturmuştu. Koskoca bir "hiç" vardı elimizde. Bunların tamamı da olmayan senaryonun sebebiydi.
Film boyunca, ne bir "gitme!", "arkanda!", "yanında!", "dönme!" veya "yapma!" diyebiliyorsunuz.Ne de şüpheye kapılıyorsunuz.Son derece net ve bir sonraki sahnenin tahmin edilebildiği, son derece yavan bir senaryoya sahip "hostel: part 2".Kötü senaryosunu çok çok kötü müzikler ile birleştiriyor ve ortaya rezalet ötesi bir yapım çıkıyor.Örneğin, filmin en heyecanlı yerinde opera soslu parçalar çalıyor ve filmdeki, zaten olmayan heyecanı, bir daha getirmemek üzre götürüyor. Siz de öylece bakıyorsunuz karşıya, boş boş 1. filmde görülen şeylerin dışında bir üst kümenin çizgisini gösterdi film. Neydi bunlar? İlk filmde genel olarak kurban olarak girdiğimiz bu sektöre, artık işkencecilerin gözüyle baktık. Organizatörlerin dünyasına daldık hep beraber ve oldukça geniş olan mafyatik bir sistemleri olduğunu gördük. Sistemin özünde "para" ve "hastalıklı insan psikolojisi"nin varlığını hazmettik. Zaten bu insan psikolojisi durumu da filmi felsefik-sosyolojik açıdan da tartmanıza neden oluyordu ister istemez. ”Bir insana işkence yapılabilir mi... Kurban olsam ne yapardım, işkenceci olsam ne yapardım... İnsanın maneviyatını yok sayıp sırf fiziksel bir madde olarak ona bir et parçası olarak davranılabilinir mi..." gibi düşüncelere de daldık. Daha en başındaki "katledilen insanların eşyalarını yakma, değerli eşyalarını toplama" arka fonlu jenerik sahnesinde bile "tatile giden, okumaya giden adam şu an bir ceset ve kimsenin haberi yok, tüm birikimi de, onu o yapan özel eşyaları da yok edilmek üzere" diye düşünceli olarak baktık perdeye... Sadece baktık.