Hayalet Sevgililerim: “Romantik Komedi Filminde Değiliz, Anladım Nihayet”

24.07.2009 16:40

Romantik komedi filmi denince aklınıza gelen senaryo üç aşağı beş yukarı aynıdır. İki ayrı uçta yaşayan karakter vardır, bir şekilde yolları kesişir, birbirlerine karşı nefretle dolarlar ancak bir yerde olaylar kesişir ve yakınlaşırlar. Ardından da nefret sevgiye dönüşür. Sonra birinin geçmişindeki bir pürüz ilişkiyi zedeler, ayrılırlar. Son 5 dakikada ise birbirleri olmadan yapamayacaklarını anlarlar ve birleşirler. İşte mutlu son. “Ben bu senaryoyu çok severim ve hep izlerim, hiç bıkmam” diyorsanız işte fırsat: Hayalet Sevgililerim…



Ünlü isimlerin ve olayların fotoğrafçısı olan Connor özgürlüğüne düşkün, gününü gün eden ve kadınları saatlerle hatta dakikalarla hayatında tutan biridir. O’nu büyüten amcası ölmüş ancak kadınlar hakkında her şeyi ondan öğrenmiştir. O’nun yolunda ilerleyip hızlı bir hayat yaşarken kardeşi Paul’un düğünü için eve gider. İşler burada karmaşık hale gelir. Her yerde evlilik karşıtı konuşmalar yapmaya başlar, kardeşini bu işten vazgeçirmeye çalışır, gelinin annesi ve nedimelerle yatmaya çalışır, sakarlıklarıyla düğünü mahveder. Bu arada çocukluk aşkı Jenny ile de karşılaşır. Bu arada amcasınınki başta olmak üzere 4 tane hayalet görür ve bunlarla beraber geçmişe bir yolculuk yapar. Bu yolculuğun sonunda da hayatıyla ilgili bir hesaplaşma başlar.



“Hayalet Sevgililerim” ne komik ne de duygusal olmayı başaramayan bir film. Klasik, şaşalı bir açılış yapmaya çalışıyor ve baştan “eyvah” dedirtiyor. Çünkü o kadar samimiyetsiz ki film açılamıyor adeta. Komedi unsuru olarak eklenen her şey rahatsız edici bir hal alıyor. Matthew Mcconaughey genelde görmeye alıştığımız bir karakteri canlandırıyor. Her filmde artık aynı adamı izlediğimi hissettim. Aynı tür filmlerde aynı karakterleri canlandırmanın sonucu da bu olsa gerek. Jennifer Garner ile de iyi bir ikili oluşturamadıkları kesin. Sadece film için bir araya gelmiş iki oyuncu izliyoruz. Aradaki samimiyetsizlik filmden koparıyor. Ayrıca Michael Douglas gibi usta bir oyuncunun filmdeki etkisini de çözemedim. Canlandırdığı karakter gibi bir hayalet olarak filme giriyor ve çıkıyor.



Filmin neredeyse her sahnesinde bir sonraki kareyi tahmin ediyorsunuz. Güldürmek adına yapılan espriler ve komik haller de yine sınıfta kalıyor zira yaratıcılıktan uzak. Belki birkaç gülümsemeyle filmi noktaladım ve sordum ”böyle filmler yapmaktan ne zaman vazgeçecekler?” diye. Sanırım vazgeçmeyecekler. Bu türün enteresan bir izleyicisi var, sadece zaman geçirmek ve bir şeye kafa yormak istemiyorlar. Ben de zaten aynısı daha önceden hem de çok daha güzel olarak yapılmış film varken neden yeniden daha fenası izlenir bunu bilmiyorum.  İlle bir komedi filmi izleyecekseniz ve yan salonda “Hangover” oynuyorsa ona girin. Ama sevgiliniz  “ille buna gidelim çok güzeeeeeel!” diyorsa elden gelen bişey yok demektir… Birinize iyi seyirler diğerinize sabırlar diliyorum :)