“Holes”, “Disturbia”, “Transformers” ve “Indiana Jones and the Kingdom of the Crystal Skull”… Shia LaBeouf’un dört dönemi…
“Bir film stüdyosuna 700 milyon dolar kazandırmışsanız sonunda size güvenmeye başlıyorlar. Oynadığınız proje ne kadar sıradışı olursa olsun… Böyle bir pozisyonda olmak büyüleyici birşey… Önceliklerim ve tercihlerimde ilk defa bir ağırlık oluşmaya başladı. Fırsatlar artık önümde…” diyor Shia LaBeouf…
LaBeouf şu anda bir geçiş sürecinde… Hatta dönüşüm süreci de diyebiliriz. O bir zamanlar Disney Channel’ın çok sevilen genç starıydı. Şimdi 22 yaşında ve arkasında dokuz yıllık bir profesyonel oyunculuk kariyeri var. Şu anda yepyeni bir süreçten geçiyor. 25 yaşından önce global düzeyde popüler bir film starı olma yolunda…
Shia LaBeouf iki yıl önce Michael Bay’in “Transformers”ının starı olarak filmin milyonlarca dolar hasılat toplamasına yardımcı oldu. Aradan sadece birkaç ay geçtikten sonra “Rear Window – Arka Pencere” tadında bir gerilim filmi olan “Disturbia”da oynadı; açılış haftasında 22 milyon dolar gibi ciddi bir hasılat çekti. Sonra geçtiğimiz yaz “Disturbia”nın yönetmeni DJ Caruso ile yeniden bir araya geldi ve izleyicinin çok sevdiği paranoya gerilim çalışması “Eagle Eye” ile yeni bir hit daha çıkarttı. Son olarak da Steven Spielberg’in “Indiana Jones”unun dördüncü bölümünde Indiana Jones’un oğlunu oynadı.
“Transformers”ın bu yaz gösterime girecek devam filmi üzerinde konuşurken yoğun promosyon ve tanıtım kampanyasına karşı biraz mesafeli durduğunu hissediyorsunuz. Bunun sebebi filme soğuk bakması değil… Hollywood’u tüm yapaylığıyla aşağılama çabası değil… Kaderinin kendisinden önce gidiyor olmasına karşı belirli bir kasma durumu sözkonusu…
Eski-çocuk starların birçoğu gibi LaBeouf’un da güven yayan bir havası var. Esrarengiz bir olgunluk sözkonusu… Buna karşılık kamera dışındaki özel hayatında sürpriz şekilde ufak tefek bir yapısı olduğunu görüyoruz. İyi kesimli ceketine; kendisine çok yakışan pis sakalına ve etkileyici ses tonuna rağmen oldukça çocuksu bir görünümü var.
Shia LaBeouf, hippi tarzı bir yaşam süren anne-baba tarafından büyütüldü. Annesi eski bir dansçıydı; babası ise uyuşturucu bağımlısı Vietnam gazisi… Böylesine farklı bir çocukluk yaşayan genç aktöre, Michael Bay’in kullandığı teknoloji ve efektler arasında insani boyutu nasıl koruduğunu sorunca şu cevabı veriyor:
“Pekala koruyabiliyorum. Sonuçta bir ‘Citizen Kane’ yapmıyoruz. Transformers’ın belirli bir önermeden yola çıkan dünyasında minimum düzeyde bir karakterizasyon bulursak ona şükrediyoruz. Karakter anlamında bundan daha fazlasını da yapardım ama bu film karakter boyutunun sürüklediği bir film değil. Karakterler, genellikle bir sonraki aksiyon sahnesi için işaret olarak kullanılıyor. Böyle bir karışıma insani boyutu mikslemek zor…”
Michael Bay’in film setlerinde tıpkı James Cameron gibi korkutucu bir şöhreti vardır. Setteki oyuncu ve teknik ekiplere kölesiymiş gibi davrandığı söylenir. Shia LaBeouf bu duruma artık alışmış gibi görünüyor: “Onunla ikinci defa çalışınca o kadar da zor gelmedi. Daha önce beraber çalıştığım için bendeki Michael Bay korkusu yok olup giderken yerini Michael Bay saygısı ve sevgisi aldı. Bence o istediğini en iyi şekilde alabilmek için sizi yerin dibine geçiren bir yönetmendir. Bilirsiniz orduya yeni katılan denizcilere de böyle yaparlar ve etkili bir yöntemdir. Sonuçta bu film, iki insanın duygularını ele alan bir gençlik filmi değil… Böyle bir filmin yönetmenliğini üstlenirken çok zor ve kapsamlı bir işe kalkışıyor. Bu nedenle de kendisini ateşe atarken oyuncusundan da hiç sorgulamadan ateşe atılmasını bekliyor. Çünkü sorularınıza cevap verecek zamanı yok. Bence ‘Transformers’ın setleri kesinlikle saldırganlık ve testosteron (erkeklik hormonu) yüklü setlerdir.”
“Transformers 2”nin çekimlerinin başladığı geçen Temmuz ayında geçirdiği araba kazasından beri eline destekleyici kuşak takıyor. O kazada bir başka araç kırmızı ışıkta gelip LaBeouf’un arabasına çarpmıştı. LaBeouf ve yanında bulunan oyuncu arkadaşı Isabel Lucas arabadan sağ çıktılar. Kendi hatası olmadığı halde alkol testini kabul etmediği gerekçesiyle ehliyeti bir yıl süreyle elinden alındı.
Genç aktör o kazanın nasıl olduğunu şu sözlerle anlatıyor: “Adam gelip 70 kilometre hızla çarptı. Arabam üç defa takla attı. Kaza olduğu sırada sigara içiyordum, elim de pencerenin kenarındaydı. Araba tam da kolumun üzerine devrildi ve elim arabanın altında kaldı. Kendi çabamla elimi çıkartmak zorundaydım. Aksi takdirde sağlık görevlilerinin gelip testereyle kesmesini bekleyecektim. Zorlukla arabadan çıkıp Isabel’i de çıkarttım. Öbür arabaya gidip adamı da çıkarttım. Bunları yaptıktan sonra başıma gelen felaketin farkına varabildim.”
İsyancı bir kişiliği olmasına rağmen LaBeouf’un başı yasalarla çok az derde girdi. Bugüne kadar aldığı cezalar arasında sigara içilmeyen alanda sigara içmek gibi çevresel ihlaller, mahkemeye davet edildiği halde gitmeme cezası (500 dolar) ve bir süpermarketin kurallarını ihlal etmek vardı. Babası uyuşturucu bağımlısı olduğu halde onun uyuşturcuyla ilgili büyük bir problemi olmadı. Bu arada üstüste “Indiana Jones and the Temple of the Crystal Skull” ve “Transformers” gibi büyük filmlerde oynadığı için Hollywood’un meşhur parti alemlerine katılacak zamanı da kalmadı.
Buna rağmen “belaya her an çok yakın” olduğunu kabul ediyor ve şöyle diyor: “Başımı belaya sokmayı seviyorum galiba. Öncelikle viskiyi ve sigarayı bırakmalıyım. Çünkü bunlar beni kurt adama çeviriyor. Belayı alnından öpmek, sonra geri çekilmek hoşuma gidiyor. Sürekli limitlerimi test eder gibiyim. Sanırım 22 yaşındaki herkes benim gibi… Sonuçta benim de kusurlarım var ve ben de insanım.”
LaBeouf sözlerine şöyle devam ediyor: “Para kazanmak için yaptığım bu işin niteliğini bile tam olarak anlayabilmiş değilim. Güvensizlik düzeyi had safhada… Çok para kazanıyor, çok fazla takdir ediliyor, sürekli pozitif eleştiriler alıyorsunuz, bunlar doğrudur. Buna rağmen tam olarak nasıl bir işim olduğunu hala anlayamadım. Çünkü belirli bir iş modeli yok. Setten çıktıktan sonra evinize gidip, ‘Bugün de işimi yaptım’ diyemiyorsunuz. Çünkü yaptığınız işin gecesi gündüzü olmadığı gibi şu an çalışıyorum, şu an tatildeyim gibi sınırları yok. Bunlar benim kafamı karıştırıyor ve ne olup bittiğini anlamaya çalışıyorum.”
LaBeouf’un sıradışı davranışlarının 13 yaşına kadar uzandığını anlıyoruz. O günlerde Disney Stüdyolarından çıktığında hemen Echo Park’ın yolunu tuttuğunu; orada gizlice sigara içip skateboard yaptığını, video oyunları oynadığını, Tupac müzikleri dinlediğini söylüyor. Ardından da ekliyor: “Disney dizisinde oynuyordum ama Disney filmlerinin öngördüğü tipik Amerikalı rol modeli miydim? Hiç sanmıyorum.”
Anne-babası aslında iyi insanlardı. Annesi Shayna, Nazi soykırımı kurbanlarından birisinin torunu ve bir stand-up komedyeninin kızıydı. Hippi eğilimleri vardı. LaBeouf’un çocukluk yıllarında onu yetiştirirken mücevherat tasarımından para kazanıyordu. Babası Jeffrey’in ise günleri otoyolların uzağındaki mini marijuana çiftliklerinde geçiyordu. Sonradan yavaş yavaş da olsa kendisini uyuşturucu bağımlılığından çekip çıkartmayı başardı.
LaBeouf’un doğuştan sanatçı olduğu söylenebilir. Henüz 10 yaşındayken yetişkinlere yönelik kulüplerde çocuk komedyen olarak sahne almaya başladı. Daha sonra ailesi tarafından performans sanatları okuluna gönderildi. Böylece Disney Channel’ın “Even Stevens” adlı dizisinde üç yıl devam eden ilk büyük rolünü yakaladı. O dizide ailenin sürekli kaos çıkaran sorunlu çocuğunu oynadı. Babasıyla doğru dürüst ilk ilişkisini o günlerde kurdu.
O günleri bir de kendisinden dinleyelim: “Benim ve arkadaşlarımın Los Angeles’ı aslında komedi dizisi ‘Entourage’dekinden tamamen farklıydı. Setten çıktıktan sonra kendi Los Angeles’ıma gidince oradaki arkadaşlarıma doğrudan doğruya ‘Ben Disney Channel’da çalışıyorum’ diyemezdim. Hemen gırgıra alırlardı. Ben de bu işin çözümünü şöyle bulmuştum. Önce söze ‘Ben haftada 8.000 dolar kazanıyorum, hem de yasal olarak’ diyerek başlıyordum. ‘Bunu nasıl yapıyorsun?’ diye sorulunca ‘Disney Channel’da çalışıyorum’ diyordum. Kısacası önce kazandığım parayı, sonra Disney’i söylüyordum.”
Dizinin ardından Disney’in başarılı çocuk filmi “Holes”ta oynayan LaBeouf, o filmin setinde yaşlı rol arkadaşı Jon Voight’in büyük yardımını gördü. Oyunculuğu gündelik iş olarak görmemeyi; daha fazlasını öğrenme konusunda gözünü açmayı ondan öğrendi. Jon Voight ona bazı kitaplar verdi; eski siyah-beyaz filmleri seyretmesini tavsiye etti. John Voight ve John Turturro ile beraber oynadığı ilk “Transformers”ın setinde de eğitim devam etti. Oyunculuk metodu denilen kavramı beraber çalıştığı insanlardan öğrendi. Okuldan nefret eden LaBeouf artık en iyi eğitimi film setlerinde alıyordu.
Sonra Steven Spielberg devreye girdi. Artık genç aktörün çevresinde DJ Caruso, Steven Spielberg ve Michael Bay gibi Hollywood’un en iyi isimleri vardı. Bu kadar mükemmel isimlerden destek almak ürkütücü gibiydi ama öğrenmeyi başardı.
LaBeouf şu anda hayatında bulunan bazı çelişkileri çözme konusunda çok fazla canını sıkmadan yoluna devam ediyor. Geldiği yer ile gittiği yer arasındaki çelişkiler; Entourage dizisi ile Echo Park arasındaki çelişki; orta sınıf aileden gelip Şöhret Makinesi’nin çarklarına girmesi gibi çelişkiler onu pek bağlamıyor. Çıktığı bu müthiş yolculuk bazen başdöndürücü ve kafa karıştırıcı olabilir ama o gündelik bazda tadını çıkartmaya bakıyor.
Bundan sonrası için ne düşündüğünü sorunca coşkulu bir ses tonuyla şu yanıtı veriyor: “Babam uyuşturucu işinde olduğu halde kariyerime Disney Channel’da çalışarak başlamak bence müthiş bir şey… Ancak unutmayalım ki hayat sürprizlerle doludur. Kendimi kutsanmış hissediyorum. Ben bir aktörüm ve başka bir iş yapsaydım bu kadar mutlu olamazdım. Çünkü bu iş gerçekten harika bir iş…”