Jose Saramago'nun ölümsüz romanı Körlük (Blindness) sinemaya aktarılıyor dendiğinde birçok insan bıyık altından gülerek "olur mu öyle şey" diye düşünmüştü. Ama beklenenin aksine film ciddi ölçüde zor bir alt-metni olan romanı hakkıyla perdeye yansıtarak çoğu insanı şaşırtmayı başardı. Gerek yönetmen gerekse oyuncular anlamında birçok sinemaseverin zaten iştahını kabartan bir aromaya sahip olan filmse, ilk ciddi sınavını 2008 Cannes film festivalinde görücüye çıkarak vermişti. O günlerde eleştirmenleri ikiye bölen film için kimileri fazlasıyla felsefi ve durgun yakıştırması yaparken bazıları da sistemi hastalık metaforuyla eleştiren filmi yere göğe sığdıramıyordu.
İrili ufaklı birçok adaylık alan ve bazılarından elinde ödüllerle evine dönen filmin yönetmeni Fernando Meirelles halihazırda Tanrıkent'le ciddi bir hayran kitlesine sahipse de Körlük Brezilyalı yönetmeni prestijli Holywood yıldızlarıyla buluşturarak bir basamak daha yukarı çıkartmış görünüyor. Das Parfüm (Parfüm) romanı sinemaya aktarılırken birçokları koku duyusuyla ilgili romanın uyarlaması olamaz diye direnmişti. Sonuçsa hepimizin malumu. Görünen o ki Parfüm'den sonra roman uyarlamaları güzel olmuyor lafını bize yediren bir diğer film de Körlük oldu. Yurtdışında özellikle Julianne Moore'un sakin ve doğal oyunuyla övgülere boğulan film sessiz sakin bir şekilde salonlardaki yolculuğunu noktaladı. Türk seyircisi ise gecikmeli de olsa bu hafta Körlük'le buluşuyor. Peki bir modern zamanlar klasiği sayılan Körlük romanı ve uyarlaması basit bir salgın hikayesi mi anlatıyor?
Üzgünüm aksiyon-severler Körlük yeni bir 28 gün sonra değil. Salgın yüzünden perişan olmuş kör insanların birbirlerini çiğ çiğ yemesi üzerine olan bir aksiyon-korku hiç değil. Salgın hastalık metaforuyla kapitalist sistemin işleyişini eleştiren film yemesi yutması güç bir düzen eleştirisi. Vahşi kapitalizmin insanı insanlıktan çıkaran korkunç yüzünü çeşitli sembolik karakterler aracılığıyla anlatan hikaye görmesini bilenler için çok keyifli bir felsefi bulmaca. Herkesin aynı bataklıkta yaşadığı ve kör olmayan kimsenin kalmadığı bir düzende ısrarla metalar aracılığıyla yiyecek değiş tokuşu yapmak isteyen tiplerden, kadınları yiyecek uğruna sömüren ve taciz eden tiplere, kaybedecek hiçbirşeyleri kalmadığı halde sessizce olan biteni bekleyen yığınlara hatta düzeni değiştirmek için umutsuzca çırpınan insanlara kadar film çeşitli politik gruplara ve sistemin açmazlarına göndermelerle dolu bir sinema şöleni.
Körlük genel itibariyle üzerine çokça tartışılacak ve söz söylenebilecek bir film. Sadece tüm dünya kör olurken Julianne Moore'un oynadığı karakterin neden kör olmadığı ya da olamadığı noktasında bile sürüyle teori üretmenin mümkün olduğu politik bir bulmaca belki de. İnsan doğasındaki şiddetten, kadın hareketinin doğuşuna ordan devrime kadar çok çeşitli sembolik noktalarla filmi süsleyen Meirelles karmaşık ama haz veren bir iş çıkarmış görünüyor. Filmi düz bir noktadan yani altmetne takılmadan izlediğimizde bile çok yetkin bir bir iş çıkarıldığını söylemek yanlış olmaz. İnanılmaz güzel müziklerle süslü, adeta siz de körleşiyormuşsunuz hissi veren beyaz geçişler ve çok başarılı oyunculuklar. Sade bunlar bile Meirelles'in filmi için yeterli ölçüde iştah kabartan yorumlar değil mi?
İzlediğiniz filmlerin ardından konuşmayı, tartışmayı seven kitlelerdenseniz Körlük sizi salonlarda bekliyor olacak.
İyi seyirler.