Arnold Schwarzenegger’in rol aldığı ilk “Terminatör” filminin bitmek bilmeyen kovalama sahnelerinde yaşadığım heyecanı hatırlıyorum da... Korkudan parmaklarımı ısırırdım! Serinin son filmi “Terminatör Kurtuluş”ta aynı gerilimi hissetmek pek mümkün olmadı ne yazık ki. Yiğidi öldürüp hakkını verelim; film baştan sona yüksek tempolu, sürükleyici bir kurguya sahip ve izlerken gözünüzü beyazperdeden alamadığınız birçok sahne de mevcut. Ancak insanların makinelere (terminatörlere) karşı sürdürdüğü mücadele “gerçekçi” olmadığı için, suni bir heyecan yaşatıyor bu bol aksiyonlu kaçma-kovalama sahneleri. Peşinizdeki düşman en nihayetinde bir makine ve her makinenin bir kapama düğmesi vardır ne de olsa!
“Terminatör Kurtuluş”ta 2018 yılındayız. Yapay zeka Skynet’in nükleer saldırısı sonrasında yerle bir olan ve tabir-i caizse “kıyamet günü”nü yaşayan Amerika’da, uçsuz bucaksız bir karanlık ve sessizlik hakim. Mahşer Günü sonrasında hayatta kalmayı başaran insanlar yeraltına yerleşmiş ve “Direniş” hareketinin bir parçası olarak, yeri geldiğinde ezeli düşmanları makinelere saldırıyorlar. Makineler de boş durmuyor tabii; hiç beklemedikleri anda çıkıyorlar insanların karşısına; sokak köpekleri gibi birer birer toplayıp, taşıyıcılara dolduruyor; Skynet’e götürüyorlar hepsini. Bu arada uçaklar düşüyor, bombalar patlıyor, kimileri makinelerin elinde parçalanıp gidiyor...
İnsanlar ve makineler arasındaki amansız savaş devam ederken, Skynet’in korkulacak boyuttaki yapay zekası; akıl almaz bir Terminatör üretiyor. Fiziksel ve duygusal açıdan insani özellikler taşıyan bu Terminatör, aşık bile olabiliyor. E adam da yakışıklı tabii (Sam Worthington); kızımız da vuruluyor kendisine. Skynet’in planı kusursuzca işliyor böylelikle. İnsanlığı yok etmek için, bir “insan” görevlendiriliyor ve kalbinin sesini dinleyen insanoğlu, bir kez daha yanılıyor. Hikayenin sonunu söyledim sanıp da, kızmayın bana. Bu daha “sonun başlangıcı”...
Bu hafta gösterime giren “Terminatör Kurtuluş”u, vizyon öncesinde düzenlenen özel gösterimlerde iki kez izleme şansım oldu. İkinci gösterime katılma sebebim, Mars Entertainment Group’un nazik davetini geri çevirmemek ve biraz da film öncesinde tanıdık birilerini görüp, sohbet etmekti. Ancak film başlar başlamaz, o sahneden bu sahneye sürüklendim ve tüm hikayeyi bildiğim halde, yine de sonuna kadar ilgiyle takip ettim filmi.
Bu yorumdan yola çıkarak, “Terminatör Kurtuluş”un izlemeye değer bir film olduğunu ve keyifli bir seyir deneyimi vadettiğini söyleyebilirim. Ancak benim için “Terminatör”, bilim kurgudan ziyade bir gerilim filmidir; korkmak, irkilmek, hiç değilse ürpermek isterim izlerken. Yönetmen McG ise, “Terminatör Kurtuluş”ta aksiyona ağırlık vermiş, hatta çeşitli romantik öğelerle, insan kalbinin neleri değiştirebileceğini bile göstermiş; ancak gelin görün ki, şöyle adam akıllı bir gerilim motifi yerleştirememiş filme.
Bu çok da önemli bir ayrıntı olmayabilir sizin için. Hikayenin ana kahramanı “John Connor” karakterini Christian Bale’in canlandırdığını da hesaba katarsak, “Terminatör Kurtuluş”u izlemek için birçok neden olduğunu söyleyebiliriz