1) “Da Vinci Şifresi” ile ortalığı bir anda karıştıran Dan Brown’ın aslında bu kitaptan daha önce yazdığı “Melekler ve Şeytanlar” da beyaz perdeye aktarıldı. Yönetmenliğini ilk filmde olduğu gibi Ron Howard’ın yaptığı Melekler ve Şeytanlar’ın başrolünde, yine ilkinde olduğu gibi Tom Hanks yer alıyor. “Da Vinci’nin Şifresi” daha fazla ses getirip, özellikle kiliseyi ayaklandırıp popüler olunca ilk filmin o kitap olması kaçınılmaz olmuş ve “Melekler ve Şeytanlar”a ancak sıra gelmiş. Simge bilimci Robert Langdon yine maceradan maceraya koşmaya devam ediyor.
2) Film “Da Vinci Şifresi”nde olduğu gibi bir cinayetle başlıyor. CERN’de(Avrupa Nükleer Araştırma Konseyi) geliştirilen çok büyük tahribat gücü olan bir madde intikam için kaçırılır ve bunun için de bir profesör öldürülür. Bu işin arkasında “Illuminati” denen bir grup vardır. Zamanında kilise, dini bilimden üstün tutmuş ve bilim adamlarını dışlamıştır. Illuminati de bu dışlanan gruptur. Bunun intikamını da 4 preferitiyi yani papa olabilecek kardinalleri kaçırıp her saat başı birini öldürüp sonunda, çalınan maddeyle şehri yok ederek almayı planlarlar. Bunun üzerine simge bilimce Langdon devreye girer ve 4 elementten yola çıkarak işin arkasında kimin olduğunu bulmaya çalışır. Bu arada Papa’nın vekili de peder Camerlengo’dur.
3) Tom Hanks elbette filmin en büyük kozlarından biri. Da Vinci Şifresi”nde başlayan maceralarına burada da son sürat ve hatta daha da gözü pek bir şekilde devam ediyor. İstediği bilgilere ulaşmak adına hiçbir tehlikeden kaçınmayan Langdon bazen fazla kahramanlık yapıyor. Polisin bile üstlenmediği görevleri üstleniyor. Bu da haliyle biraz karikatür haline getiriyor Hanks’i. Filmin diğer sürprizi Ewan McGregor ise rolüne yakışmış. İyi mi kötü mü olduğunu filmin sonuna kadar anlayamadığımız peder rolüyle filmi havaya kaldırmasa da sürünmekten kurtarıyor. Diğer oyunculuklar içinde çok parlak ve inandırıcı gibi kelimeler kullanmak pek mümkün değil. Hikayenin bilmecelerini takip ederseniz film akıcı bir hale geliyor, oyuncular sayesinde değil. Bu arada filmde kim iyi kim kötü bunları tahmin etmek çok da zor olmuyor. Sürprizler yapılmaya çalışılmış ama iş yine tahmin ettiğiniz yere geliyor.
4) Da Vinci Şifresi’nde kiliseyi ayağa kaldıran ve tüm bilinenleri ters düz eden yapı bu kez tersine dönüyor. Kiliseye hizmet eden ama yer yer de çelişki yaratmaya çalışan bir hal alıyor. Başlarda daha farklı olan film sonlara doğru Hollywood klişelerine bürünüyor ne yazık ki. Herkese yaranma çabasını hissettiğiniz anda filmin değerinin azalma ihtimali var. Görsel efektlerde çoğu gişe filminde olduğu gibi başarılı olan filmdeki kardinal tiplemeleri gerçekten komikti. Ya adamlar gerçekten öyle yaşıyorlar ya da filmde karikatür gibi kalmışlar.
5) “Melekler ve Şeytanlar” elbette bir devam filmi değil ancak kadro neredeyse aynı kalıp başrolünde aynı kahramanın maceralarını izleyince öyle bir his veriyor. Yani “Da Vinci Şifresi”ni izlemediyseniz de bu filme rahatlıkla girebilirsiniz zira kaçırdığınız bir şey yok. İlk kitapla film arasında çok farklılık olması sinemaseverleri üzerken bu kez ne olacağı merak konusu. Yaklaşık iki buçuk saat boyunca güzel zaman geçirmek için ideal bir film. Ancak kendinizle bağdaştıracağınız hiçbir şey bulmanız mümkün değil. Sadece ekranda gerçekleşebilecek olaylar zincirini izleyip “vay be adamlar nasıl yapmış” diyerek çıkacak ve hayatınıza kaldığınız yerden devam edeceksiniz. Bitmesini umduğunuz yerde filmin biraz daha uzaması da filmin eksilerinden olabilir.