Şampiyon: Batsın Bu Dünya

20.03.2009 12:02

Darren Aronofsky denince kimi sinemaseverler için akan sular durur. Filmografisinde “Bir Rüya İçin Ağıt” (Requiem For A Dream) gibi başyapıtlardan tutun da, “Kaynak” (Fountain) gibi gösterildiği festivallerde enteresan tepkiler almış yapıtlar bulunan bir yönetmen görürüz. Genelde hazmı zor hikayeler çekmeyi seven Aranofsky, bu sefer ağır ve klasik bir hikayeyle seyirci karşısında.

 

Sürpriz bir şekilde Venedik Film Festivali’nde Altın Aslan ödülünü alan ve tüm dikkatleri Mickey Rourke'un performansıyla üstüne çeken filmle iligili yurtdışında muhtelif yorumlar var. Kimi eleştirmenler filmi “sade ve dramatik yapısı güçlü” diye değerlendirirken, diğer grup ise filmi “klişelere boğulmuş, karakterleri kartondan ve gereksiz bir melodrama” olarak değerlendirdi.

 

Filmin konusuna gelecek olursak; 1980'li yıllarda bir efsane olarak ringlerde fırtına gibi esen Ram (Mickey Rourke), artık yaşlanmış ve eski süksesini kaybetmiştir. Hayatını sürdürebilmek için yerel maçlara çıkmakta, parasız kalmamak için marketlerde bile çalışmaktadır. Tek arkadaşı ise striptiz klüplerde çalışan Cassidy (Marisa Tomei) adlı kadındır. Vücudu ve sağlığı artık güreş yapamayacağını bir kalp kriziyle Ram'e hatırlattığında, düşmüş güreşçimiz hayattaki tek ideali elinden zorla alınınca, çevresine ve hayata farklı bir noktadan bakmaya başlar. Neleri kaybettiğini gören Ram, son bir hamleyle hayatını toparlamak ister ve olaylar gelişir.

 

Son derece dramatik bir melodram kurma çabasındaki film, “düşmüş yıldız” gibi artık içimize fenalık getiren bir konuyu işleyerek farklı bir dram olma çabasında. Düşük bir bütçeyle ama yeterince iyi oynayan yıldız ve yıldız eskisi oyuncularla çekilmiş “Şampiyon”, ne lanse edildiği gibi türüne yeni bir soluk getiriyor ne de içimizi acıtmayı başarıyor.

 

Filmde inanmamız gereken Cassidy ve Ram arasındaki aşk, ne zaman başlıyor ve nasıl evriliyor; bunu bile anlamak güç. İkili arasında seyirciyi etkileyecek herhangi bir duygusal an yakalanmıyor. Filmin bir başka açmazıysa, hem Ram hem de Cassidy adlı ana karakterlerin ahlaki olarak durdukları nokta. Barda bedenini satarak ve striptiz yaparak geçinen Cassidy, vücudunu sattığı için değil, yaşlandığı için üzülüyor. Keza Ram karakteri de terkedip bir kenara ittiği kızıyla arasını düzeltmeye çabalarken, kokain partilerine savrularak bir anlamda kızını yeniden terk ediyor.

 

Bütün bunların ardından insanın aklında şu soru kalıyor; hayatta feleğin sillesini yemiş ve düşmüş o kadar insan varken bu insanlara neden üzülmek zorundayım? Tamamen kendi seçimleriyle mesul hayatlar yaşayan ve bundan (aslında) pişman da olmayan film karakterleri kesinlikle damakta buruk ve kekre bir tat bırakıyor. Ve belki de filmi ahlaki açıdan sorunlu bir noktaya taşıyor.

 

Tamamen Mickey Rourke'un performansı üzerine kurulu olan “Şampiyon” sezonun en büyük hayal kırıklıklarından biri olarak anılmayı hakediyor. “Mickey Rourke'un tekrar doğuşu” şeklinde pazarlanarak Oscar alması beklenen film, gerekli etkiyi akademide de sağlayamayarak ödülü Sean Penn'e kaptırdı. Filmi illa ki izlemek isteyen seyircilere içinde bol miktarda şiddet, kan ve cinsellik barındırdığını da ekleyelim. Keyifli seyirler...