“Salkım Hanım\'ın Taneleri” ile başlayan, Türkiye’de azınlıklara karşı işlediğimiz ve unuttuğumuz suçları sinemasında anlatma girişimine devam ediyor Tomris Giritlioğlu. Bu kez fonda 1955 yılının çok kültürlü, çok dinli İstanbul’u var.
Kıbrıs üzerinden rant elde etmeye çalışan aşırı milliyetçi grupların gerginliği tırmandırdığı bu ortamda, Behçet adlı taşradan İstanbul’a gelmiş bir gencin kendini keşfetme süreci gibi de algılanabilir film. Babasından öğrendiği milliyetçi duygularla olaylara yorum yapan Behçet, kardeş gibi büyüdükleri Suat’ın karşıt fikirleriyle sürekli gelgitler yaşamaya başlar.
Karşı apartmanda gizlice fahişelik yapan Rum kızı Elena\'ya âşık olmasıyla tüm hayatı altüst olur. Aşkı yaşamasıyla paralel olarak kendini de yeniden tanır. Ama dönem öyle bir dönemdir ki, politik çıkarlar uğruna cinayetlerin işlendiği bu zamanda, azınlıklar çoktan gözden çıkarılmıştır. Atatürk’ün evine bomba atıldığı yalanıyla azınlık malları yağmalanır bir gecede...
Film Türk tarihinde unutmak istediğimiz kara bir lekeye ayna tutuyor. Bu açıdan övgüye değer bir cesur adım. “Salkım Hanım”ın döneminde kopardığı fırtınayı hatırlarsak, bu filminde halının altına süpürdüğümüz bazı gerçekleri tartışmaya açacağı kesin.
Film dönem atmosferini yansıtmada son derece başarılı. Kostümler, mekânlar, oyuncu makyajları her şey son derece özenli hazırlanmış. Genelde dönem atmosferini yakalamakta başarısız olan Türk filmlerini düşününce, insan “Güz Sancısı”nı izlerken bu titizlikten memnun kalıyor.
Özellikle “Elena” rolünde Beren Saat ve “Behçet” rolünde Murat Yıldırım son derece başarılı performanslar çiziyorlar. Yardımcı kadın olarak görünen Belçim Erdoğan ise yavan ve yer yer inandırıcılıktan uzak performansıyla göze batıyor. Özellikle yağma sahnelerindeki gerçekçi ton, filmin en önemli kozlarından biri. Bu sahneleri çekmek için çok uğraşıldığı belli.
“Salkım Hanım’ın Taneleri”nde olduğu gibi çarpıcı ve etkili müzikler bekleyenleri ise büyük bir hayal kırıklığı bekliyor. Son derece yavan ve düz müzik, filmin çarpıcı anlarını belli ölçüde yavaşlatıyor.
Tomris Giritlioğlu, dönem filmleriyle çıktığı “azınlık sorunları” temalı filmlerine bir yenisini daha eklemiş durumda. Sonuç itibariyle “Güz Sancısı”, seyir keyfi olan, duygusal ama “Salkım Hanım’ın Taneleri” kadar sinemasal açıdan başarılı olmayan bir film.
Ara ara klişe diyaloglarla melodrama doğru kayma sinyali verse de, özenli bir çalışma olduğu aşikar. “Behçet” karakterinin sürekli sağda solda gördüğü hamam böceğini filmin sonunda ezdiği sahne ise Türk halkına açık bir mesaj gibi aslında. “Seyirci kalmayın pisliklere, harekete geçin” diyor Tomris Giritlioğlu. Ne dersiniz, bu filme seyirci kalmalı mıyız?