1) Genelde animasyon filmlerinde bir kitap uyarlamasıyla karşılaşmayız, daha çok yeni bir dünya yaratılır. Zaten animasyonun da özgür tarafı burada, ne hayal ediyorsanız ekrana taşıyabilirsiniz. Ancak bu sefer ki animasyonumuz “Despero” ,bir kitap uyarlaması. Kate DiCamillo’nun 2004 senesinde çıkan ve çocuklardan olduğu kadar yetişkinlerden de ilgi gören kitabındaki masal dünyası filme aktarılmış. 60 milyon dolara mal olan filmin merkezinde fareler ve sıçanlar var. Ancak asıl kahramanımız filme de ismini veren fare “Despero”. Orijinal seslendirme kadrosunda Dustin Hoffman ve Emma Watson gibi isimler var ancak Türkçe izleyecekseniz “Despero” olarak “Komedi Dükkanı”nın yıldızı Tolga Çevik size eşlik edecek.
2) Beraber yaşadığı diğer farelere göre oldukça ufak tefek ama onlara göre daha büyük kulaklı ve cesur olan Despero, farklı bir fare. Herkesle aynı şeyleri yapıp sürü halinde yaşamak istemeyip, başka animasyonlardan da alışık olduğumuz “sürüden ayrı olup, kendi dünyasından başka yerleri keşfetme” arzusuyla dolu. Bir diğer karakter ise aslında bir sıçan olan ancak o da Despero gibi sürüsünden bağımsız, denizlerde yaşayan, kulağı küpeli, karanlığı değil aydınlığı seven, insanlarla dost bir sıçan, Roscuro. Çorba şenlikleriyle ünlü bir ülkede, Roscuro kraliçenin ölümüne neden olduktan sonra, yolu “Sıçanlar Ülkesi”ne düşer. Bu sırada yukarıda kitapları kemirmek yerine okumayı tercih eden ve oradaki masallarda yaşayan Despero ile yolları kesişir ve prensesi bulunduğu durumdan kurtarmaya çalışırlar. Özetle bu eksende gelişen olayları izliyoruz.
3) Özellikle animasyon filmlerindeki karakterler keskin olarak iyi ya da kötü olarak ayrılır. Ancak Despero’da durum farklı. Yaratılan birkaç tip, iyi başlayıp kötüye gidiyor ama yine iyiye doğru değişebiliyor. Yani bazı durumlarda ne kızabiliyor ne sevebiliyorsunuz. Bu da filmde, ‘canı yanan bir başkasının canını yakar’ gibi bir felsefeyle açıklanmış. (Prenses sıçanın, sıçan hizmetçinin, hizmetçi prensesin vs.) Diğer animasyonlardan farklı tarafı da bence bu. Bu arada, genelde başkarakterler hep neşeli, sakar, çok gülen, bağırarak konuşan zıpır tipler olur ancak Despero gayet “cool” bir fare.
4) Sarayın altında yer alan yaşam alanlarının tasarımı gayet başarılı olmuş. “Fareler“ ve “sıçanlar” olarak ayrılan şehirlerdeki ayrıntılar ilgi çekici ve görülmeye değer. Ancak özelikle sıçanlar şehrinde daha önceden “Fare Şehri / Flushed Away” filminde gördüğümüz izleri görmek mümkün. E, başrolde fareler olunca, bu da kaçınılmaz sanırım.
5) Animasyonların her gün biraz daha geliştiğini gözlemleyebiliyoruz ancak “Despero”da çok yenilikçi bir çizgiden söz etmek pek mümkün değil. Yeni bir şey anlatma derdi de yok (belki de var ama başaramıyor), zekice esprileri ve senaryosu da. Birkaç küçük ayrıntıyla da bunu başarmak zaten zor. Arada bir gülümsemekle yetiniyorsunuz. “Uzay Maymunları” ve “Beni Aya Uçur” gibi animasyonların yanında baş tacı edilmesi gereken film, iyi zaman geçirmek için iyi bir seçim. Aman beklentilere dikkat, zira yüksek olursa yerine gelecek hayal kırıklığı da o kadar yüksek olabilir.