2015 yapımı Hint filmi “Bajrangi Bhaijaan” üç senelik ufak bir gecikmeyle vizyona girdi. Türkiye’deki gösterimlerini “Sevginin Gücü” ismiyle yapan film, aynı isimle vizyona giren 1994 yapımı “Léon: The Professional” filmine benzer bir şekilde yetişkin bir adam ve küçük bir kız arasındaki eşsiz sevgiyi konu alıyor.
Yazının geri kalanı filmle ilgili ipuçları içermektedir.
Jai Shri Ram! Bajrangbali sizleri korusun. Ancak Hindu olmayan izleyicilerin de kendini dışlanmış hissetmesine gerek yok. Çünkü Bajrangi Bhaijaan, 2014 yapımı dinler arası hoşgörüyü aşılayan Aamir Khan filmi P.K. ile aynı temaya –belki biraz daha kapsamlısına- sahip. Hindu, Brahman ya da Müslüman… Bütün dinlerin mensupları Bajrangi Bhaijaan’da kendilerinden bir şeyler bulabilir. Kabir Khan’ın 2015 yapımı filmi, bilmediği topraklarda kaybolan, konuşma engelli küçük Shahida’yı ve onu koruyup, ailesine ulaştırmayı görev bilen iyi niyetli Pawan’ı konu alıyor. Bollywood filmlerinin efsane oyuncusu Salman Khan, alışılageldik çekici jön rollerini bir kenara bırakarak, oyunculuğunda yeni bir sayfa açmış. Salman Khan, Bajrangi Bhaijaan’da çocuksu ve saf Pawan Kumar Chaturvedi rolüyle karşımıza çıkıyor. Pawan etrafındaki insanlar tarafından Bajrangi olarak çağırılır çünkü maymun tanrı Bajrangbali’ye yürekten bağlıdır. Fakat Bajrangbali’nin kendisiyle ilgili tahmin bile edemeyeceği planları vardır. Yolu altı yaşındaki, konuşamayan bir kızla kesiştikten sonra hayatının en büyük sınavını vermek zorunda kalır.
Hikaye aslında Pakistan’ın Keşmir bölgesinde başlıyor. Hindistan ve Pakistan arasında uzun yıllardır ihtilaf ve savaş konusu olan bu bölgenin Pakistan kısmında yaşayan küçük Shahida altı yaşına gelmiş olmasına rağmen hiç konuşmamıştır. Hayati bir tehlike geçirene kadar üzerinde durulmayan bu konu, Shahida’nın bir tehlike anında yardım bile isteyemediği fark edilince, aciliyetle çözülmesi gereken bir hal alır. Bir dağ köyünde yaşayan ailenin ileri gelenleri, çocuğun Hindistan’daki Müslüman bir tekkeye götürülerek okutulması gerektiğine karar verirler. Fakat savaş halinde olan iki ülke arasındaki bir yolculuk düşünüldüğü kadar kolay değildir. Shahida’nın uzun bir askeri geçmişi olan babasının Hindistan’a giremeyeceği düşünülerek, yolculuğunu annesiyle yapması uygun görülür. İlk etapta işler planlandığı gibi gider. Anne-kız Hindistan’a sorunsuzca varır, tekkede Shahida için dua eder ve dönüş yoluna koyulurlar. Fakat dönüş yolunda annesi uyurken, trenden inip küçük bir kuzuyu düştüğü çukurdan kurtarmaya çalışan Shahida, trenin aniden hareket etmesiyle hiçliğin ortasında kalakalır. Ortada yine acil bir durum vardır ve Shahida’nın yine sesi çıkmamaktadır. Annesi yokluğunu fark ettiğinde ise iş işten çoktan geçmiş, tren Pakistan sınırlarına girmiştir. Senede binlerce çocuğun kaybolduğu ve bunun kanıksandığı bir coğrafyada, küçük Shahida'yı bulma görevi polislere kalmıştır.
Dünyanın bir ucunda kayıp bir kız çocuğu… Bu trajediye ne Allah ne de Bajrangbali sessiz kalabilir. Küçük Shahida her şeyden habersiz yürüyerek, kendisini canı pahasına koruyacak olan Pawan’ın ayaklarına kadar gider. Bajrangbali müridi Pawan dini kutlamalar nedeniyle o bölgededir ve Delhi’ye geri dönmesi gerekmektedir. Fakat karşısına çıkan bu sessiz küçük kızı yalnız bırakmaya kıyamaz. Çocuğu polis karakoluna götürse de geri çevrilir. Belki de çoğu Hintli’nin yapacağı şeyi, yani küçük kızı sokakta yalnız bırakmayı göze alamayarak Shahida’yı da yanına alır ve Delhi’ye doğru yola çıkar. Bu yolculuk esnasında Pawan’ın da hikayesini öğreniriz. Hayatta elini attığı her konuda başarısız olan Pawan, sadece Bajrangbali’ye iyi bir mürit olma konusunda başarılıdır. Bu nedenle her zaman iyi bir insan olmalı, yalan söylememeli ve tabii ki sokakta bulduğu küçük bir kızı da ortada bırakmamalıdır. Yalnız küçük bir sorun vardır: Pawan henüz kendisine bakmaktan acizdir. İş bulana kadar babasının bir dostunun evinde kalan Pawan, bu ailenin kızına aşıktır ve onunla evlenebilmesi için para biriktirip kendisine bir ev satın alması gerekmektedir. Küçük bir kızın sorumluluğunu üstlenemeyecek durumda olan genç adamın bir an önce Shahida’nın ailesini bulması gerekir. Kendisi Shahida’nın Hindistan’da bile yaşamadığını fark edene kadar, küçük çocuk başına pek çok iş açar.
Bu noktada aktör Salman Khan’ın özel hayatında kendisini hem Müslüman hem de Hindu olarak tanımlıyor olmasının, filmdeki duruşuna etkisi de kaçınılmaz olmuş. Film dinler arası hoşgörü mesajını, çuvaldızı önce kendisine batırarak veriyor. Çünkü bütün hoşgörüsüzlükleri ilk başta Pawan’ın kendisinin yaptığını görüyoruz. İnancı gereği vejetaryen olan Pawan, Munni ismini verdiği Shahida’nın et yediğini görünce endişeden ne yapacağını bilemez. Yine de Müslümanlığı kendince küçük kıza yakıştıramayarak, başka bir Hindu mezhebinden olduğunu düşünür. Sevgili Munni’sini camide namaz kılarken gördüğünde ise ilk tepkisi “Munni bizi kandırdı!” olur. Küçücük bir kızı dininden dolayı ötekileştirdiğini bile göremez ve kız arkadaşı Rasika’nın kendisini uyarmasıyla davranışlarını değiştirir. Fakat izledikleri bir Hindistan-Pakistan maçında, Munni’nin Pakistanlı olduğu bir şekilde ortaya çıkınca, Pawan’ın yanında kaldığı aile de Shahida’yı evlerinde istemez ve çocuğun bir an önce ailesine götürülmesi gerekir.
Pawan Shahida’yı Pakistan’a götürmesi için bir turizm acentesiyle anlaşırken, film Hindistan’ın bir başka kanayan yarası olan çocuk istismarı konusuna da el atıyor. Hindistan’da 20 milyondan fazla kız çocuğu istenmediği için ölüme ya da sokağa terk edilmiş durumda. Ne yazık ki bu çocukların büyük kısmı da yaşlarının ne kadar küçük olduğuna bakılmaksızın fuhuşa zorlanıyor. İyi niyetli Pawan, böyle bir olasılığı aklından bile geçirmeden Shahida’yı tanımadığı bir adama emanet eder. Fakat turizm görevlisi diye güvendiği adam, Shahida’yı bir batakhaneye satmaya kalkınca, Pawan’ın gözleri açılır ve küçük kızı ailesine bizzat kendi elleriyle götürmek için Bajrangbali’ye yemin eder. Shahida’yı elçiliğe götürmeye çalışır ancak kayıp bir kız çocuğu yetkililerin ilgisini çekmediği gibi, Hintlilerin elçilikte yaptığı protestolar yüzünden vize işlemleri de askıya alınır. Pawan için zaman giderek daralmaktadır… Ve gizlice Pakistan’a girip çocuğun ailesini kendi başına aramaktan başka çaresi kalmamıştır.
Pawan’ın bu kararına kadar bolca komedi, şarkı ve dans içeren film, bir anda bambaşka bir havaya bürünüyor. Yıllardır süren savaşın ciddiyeti filmde de ağırlığını hissettiriyor. Pawan gibi dürüst bir insanın çölleri aşıp, hileyle sınırlardan geçmesi, kendisine kim olduğunu soran insanlardan kaçması ya da yalan söylemesi de mümkün olmadığı için, yolculukları bin bir türlü sıkıntıyla geçer. Pawan kendince dünyanın en doğru işini yapmaktadır fakat Pakistanlı yetkililer onun konuşamayan küçük bir kızı ülkesine geri getirdiğine inanmazlar. Bu onlar için “delilik” ve “aptallık”tır. Herkesin üstünde birleştiği sonuç, Pawan’ın bir casus olduğu ve küçük kızı kullandığıdır. Fakat Bajrangbali, Pawan’ın çilesini görmezden gelmez ve karşısına yeni bir yoldaş çıkarır. Nawazuddin Siddiqui’nin canlandırdığı Pakistanlı haber muhabiri Chand Nawab, Pawan ve Munni’nin ilginç hikayesinden iyi bir haber çıkabileceğine inanarak peşlerine takılır. Pawan’ın hiç bilmediği bu topraklarda, Chand Nawab kendisine hem rehber, hem arkadaş, hem de suç ortağı olur. Munni’nin peşinden et yenen restoranlara, camilere, mescitlere giren Pawan, en sonunda tanınmamak için çarşafa girer ve Müslümanlığa olan ön yargısını iyice üstünden atar.
Film Hindistan’dan Pakistan’a çok büyük bir coğrafyada çekilmiş. Özellikle savaş halinde oldukları Pakistan’da çekilen sahnelerin, Hintli film ekibini de çokça zorladığı tahmin edilebilir. Fakat yine de, filmin sonunda iki ülke halkının da hakkı teslim edilmiş ve yine savaş konusu olan Keşmir bölgesinde duygusal bir final hazırlanmış. Filmle ilgili büyük bir eleştiri, sonunun çok tahmin edilebilir olması aslında. Fakat ortalama Bollywood izleyicisinin beğenisini kazanmayı hedefleyen bir yapım belirli bazı senaryo kurallarının dışına çıkamıyor. Bu kurallar Batı dünyasında bir filmi basit kılabilir. Ancak Bajrangi Bhaijaan dünya çapında en çok izlenen Hint filmleri arasında üçüncü sırada yer alıyor ve bu başarının ardında da fazla karmaşık olmayan bir senaryo, güçlü oyunculuklar, bol mizah ve bol dramın aritmetiği yatıyor olmalı. Salman Khan, Pawan rolünün altından başarıyla kalkarken, küçük Harshaali Malhotra hiç konuşmadan çektiği ilk filmindeki başarısıyla akıllara kazınıyor. Kabir Khan, kalp atışlarının hızlandığı ve gözlerin dolduğu sahnelerin ritmini oldukça iyi ayarlamış. Belki de bu sayede Bajrangi Bhaijaan, Bollywood’un en dikkate değer filmlerinden biri olmuş.
İdil Hazal ACAR