1. “Yes Man”, bir kitaptan yola çıkılarak çekilen bir film. Filmin yapımcısının kitabı okuyup etkilenerek, kitabın yazarı Danny Wallace’a teklif götürmesiyle başlamış herşey ve kimse de itiraz etmeden işe koyulmuş. Bazı şeylerin daha da yolunda gitmesi için hayatta daha fazla “evet” demek gerektiği fikrinden yola çıkılarak, başrolünde Jim Carrey’nin oynadığı film yaratılmış. Filmin yönetmeni daha önce “Break-up” (Ayrılık) ve “Bring It On” (Gençlik Ateşi) gibi filmleri yöneten Peyton Reed. Romantik komediler konusunda giderek ustalaşan Reed, film öncesi hem senaristler hem de Carrey ile zaman geçirerek komik ve ciddi tarafları bir dengeye oturtmayı başarmış. İş sulu bir komedi olmaktan da çıkmış nihayetinde.
2. Filmde baş kahramanımız Carl (Jim Carrey), hayatta karşısına çıkan herşeye “hayır” cevabı vererek yaşayan, bu yüzden de giderek yalnızlaşarak yerinde sayan bir karakter. Arkadaşlarının ısrarına rağmen sosyal ortamlara bile girmezken, bir gün birinin tavsiyesiyle özel bir “kendini geliştirme” toplantısına gider. Carl “önümüze çıkan fırsatları geri tepmeyip hepsine “evet” dersek, herşeyin düzeleceğini söyleyen” toplantıdan bu kararla çıkar ve işler değişmeye başlar. (“Yes Man” toplantısı, zamanında bizde olay yaratan “Titancılar”ın toplantılarını hatırlattı bana. Hep bir ağızdan tezahüratlar ve alkışlar vs.) Bu karardan sonra yeni bir kızla tanışır, işinde yükselmeye, arkadaşlarıyla daha çok zaman geçirmeye ve onlardan daha çok sevgi görmeye başlar.
3. Komedi oyuncusu denince ilk akla gelenlerden Jim Carrey şüphesiz filmin lokomotifi. Eğer başrolde başka birisi olsa, bu kadar keyifle izlenir miydi, tartışılır. (Ki bu rol için önce Jack Black düşünülmüş) Ne kadar iyi bir oyuncu olduğuna zaten yıllardır tanıklık etiğimiz Carrey, burada da farklı bir çizgide duruyor. Ne “Salak ile Avanak” ne de “23 Numara” izliyorsunuz yani. Yer yer ciddileşen ama bir küçük hareketle bunu komik sahnelere çevirebilen bir oyuncu var karşımızda. Filmde hayatını değiştirmek için bir sürü kursa katılıp, birçok şey öğreniyor. Ve bunlar için de uzun süre uğraşmış. Mesela Korece konuştuğu sahneler için 10 haftasını vermiş ve bungee-jumping sahnesinin inandırıcı olması için atlayışı kendisi yapmış. (Bu sahne bir kerede 6 kamerayla çekilmiş.) Diğer oyuncular doğal olarak ve ne yazık ki Carrey’nin altında kalmışlar.
4. Film içinde başka filmlere göndermeler yapılmasına alışkınız. “Yes Man”de de bu durum var. “Dövüş Kulübü”, “Harry Potter” ve “300 Spartalı” bundan nasibini alan filmler. Hatta “Harry Potter” ve “300 Spartalı” için evde özel partiler düzenleniyor. Partideki tiplemeler (hele ki Harry Potter) partiden tamamen bağımsız, bu nedenle de komik görünen tipler olmuş. Bu sahnelerin gerçekçi görünmesi için de partide kullanılan kostümler gerçekten ikinci el mağazalarından bulunmuş ve taklit havası iyi verilmiş.
5. Dick ve Jane”, “Salak ile Avanak”, “Ben, Kendim ve Sevgilim” gibi Carrey filmlerini seven izleyici, bunu da eminim beğenecektir. Ancak “Truman Show” ya da “Sil Baştan”daki adam bu filmde yok. Film boyunca kahkaha krizine girmiyor ama kesinlikle iyi vakit geçiriyorsunuz. Bir “izle unut filmi” olduğu da söylenebilir. Sinemasal bir derinlik zaten beklenmiyor ancak filmin ana konusu olan “her şeye ne kadar açığım, hep hayır mı diyorum” gibi soruları kendinize sorabilir, bir iç hesaplaşma da yaşayabilirsiniz. Filmin başında “acaba ben de her şeye evet desem mi” düşüncesi muhtemelen filmin sonuna doğru değişecek. Eğlenceli bir seyirlikse seçiminiz, “Bay Evet” sizi bekler.