1. Yurtdışında, özellikle Amerika’da aldığı iyi tepkilerden sonra “Alacakaranlık” ülkemizde de sinemaseverler tarafından merakla beklenen filmlerden biri oldu. Stephanie Meyer tarafından yazılan aynı adlı kitabın haftalarca en çok satanlar listesinde bir numarada kalmasıyla beraber, kitabın hayran kitlesi filmini de sabırsızlıkla bekledi ve filmle beraber aynı “Alacakaranlık” çılgınlığı devam etti. (Kitap serisinin devamı da geldi ve bu kitaplar da film projesi durumunda) Birçok fan sitesi açılan film, internette en çok aranılan 4 filmden biri olurken; oyuncuları da isimleri internette en çok aranan oyuncular haline geldiler, fragmanı ise yayımlanır yayımlanmaz milyonlarca kez tıklanarak “Harry Potter” ,”Spiderman” ve “Indiana Jones” gibi filmlerin fragmanlarının izlenme sayısına yaklaştı.
2. Modern bir vampir hikayesini konu alan filmde, bir vampirin tüm içgüdülerini yenmeye çalışarak bir insanla aşk yaşama çabası anlatılıyor. Kahramanlarımız; iyi huylu, çok hızlı koşmak ve düşünce okuyabilmek gibi üstün özellikleri olan bir vampir (Edward) ile anne-babası ayrılmış ve bir süreliğine babasının yanına taşınan, yaşıtlarından daha olgun görünen bir kız (Bella). Bir şekilde yolları kesişiyor ve kaçma kovalama sonucunda kız, vampirin sırrını çözüp, onu olduğu gibi kabul ediyor. Bununla beraber sorunlar da başlıyor. Filmdeki anlatıma göre, (dengesiz – mazoşist) bir aslanın (aptal) bir kuzuya aşık olma hikayesi denebilir bu ilişkiye.
3. Filmin başrolündeki Robert Pattinson (Vampir Edward) beklediğimden çok daha iyi bir iş çıkarmış. Verilmeye çalışılan; dış dünyayla bağlantısı genel olarak kopuk, havalı ve bir o kadar da soğuk görünen tavrı tüm hareketlerine yansımış. Gençlik filmlerinde görülen harikaya yakın yakışıklı adam tavrını bu anlamda kırmış. Yapılan vampir makyajı da etkili ancak ifadeler ve bakışlar da gayet başarılıydı. Fakat aynı şeyi Bella karakterini canlandıran Kristen Stewart için söylemek pek mümkün değil. Evet, sıradan olmayan iddiasızlığıyla iddialı bir karakter yaratılmaya çalışılmış ancak hiçbir özelliği olmayan sönük bir “başkız” haline gelmiş. Bu arada iki karakterin de babalarını oynayan isimlerin performansları da filme iyi bir katkı sağlamış.
4. Filmde gerçek dünya ile bir masal arasında gidip geliyoruz aslında. Direkt olarak bir masal anlatılmasa da, seçilen renklerin tonları ve dikkat çekiciliği bunu destekler nitelikte. (Görüntü yönetimi başarılı bir film olmuş.) Zaten içinde vampir barındırmasıyla gerçek dünyada olmadığımızı biliyoruz. Filmdeki vampir karakterleri, alışık olduğumuz gibi dişleri uzayan, sadece insan kanıyla beslenen vahşi pelerinli tipler değil. Buna da yeni bir açılım getirilmiş. İlk bakışta normal bir insandan beyaza yakın tenleriyle ayrılıyorlar ve bu da “hem bu dünyadan hem değil” hissini veriyor.
5. Filmin afişini görünce korku ve gerilim sevenler daha çok heyecanlanacaktır muhtemelen. Ancak filmi izlediğinizde sonucun böyle olmadığını görüyorsunuz. Sürekli avları peşinde olan vampirler, onlardan kaçan insanlar ve bolca kan bu filmde yok. Bir çocuk filmi demek anlamsız hatta gençlik filmi demek te… (Bir “Harry Potter” filmi izlemeyeceksiniz yani, ki o da yaşı büyük bir kitleyi yakalamıştı.) Yetişkin gençleri daha çok memnun edecek bu filmi, korku filmlerinden hoşlanmayanlar da izleyebilir gönül rahatlığıyla. Zira sizi hoplatıp gözünüzü kapatmanıza neden olacak sahneler yok filmde. Bir filmde hem aşk hem aksiyon, (ki efektli beysbol ve bale salonu sahneleri bu anlamda memnun edici) hem gerilim hem gençlik arıyor ve sıkılmadan izleyeyim diyorsanız “Alacakaranlık” doğru seçim olabilir.