1994 - 1998 arasına 8 film sığdırsa da, çektiği düşük bütçeli filmler ile istediği çıkışı yakalayamayan Dave Payne, 2001’deki tuhaf dans revü filmi “Just Can\'t Get Enough” ile şaşırtmış, arkasından 4 yıllık bir dinlenme dönemine girmişti. 2005’te “Reeker” ile çıkageldi. Sürpriz finali, ölmeden önceki film şeridi flashback’i ile fark yaratan, birçok korku filmi hayranının geç keşfettiği film, öyküsünü kullanma becerisi ve zeki senaryosu ile türünün farklı örnekleri arasına yerleşti. Düşük bütçeli korku filmleri arasında da kendine hatırı sayılır bir yer edindi.
Uzak ve ıssız bir otoyol açıklanamaz bir şekilde kapandığında, beş öğrencinin kendilerini çölün ortasında buluvermesi ile başlayan ilk film, otelde geçiyordu. Hem otel atmosferini hem de teen slasher formüllerini kullanan film hayli sıkıcı olsa da, bir hayli etkili bir finale sahipti. Tasvir edilen katil tarafından sıkıştırılan ve avlanan gençlere aslında ne olduğunu görmekse hayli şaşırtıcı bir süprizdi. Payne bu kez 3 sene ara verdikten sonra, ikinci filmle dönüyor. Yine kendi senaryosu ile…
“Davetsiz Gelen 2”, ilk filmde olduğu gibi yine çölün ortasında açılıyor. Ama bu kez 1978’e gidiyoruz… Ölüm Vadisi’nde cinayetler işleyen bir seri katilden haberdar olduktan birkaç dakika sonra kim olduğunu öğrenmiş oluyoruz. Bu sırada Payne, yarattığı karaktere tıpkı Elm Sokağı başta olmak üzere seri korku filmlerinin devamlarında olduğu gibi bir geçmiş yaratıyor. Sesler duyan bir adamın, şerif yardımcısından kurtulduktan hemen sonra teslim olması ve “burada işimin bittiğini söylediler” açıklaması sonrası gelen idam sahnesi ile şerifliğe yükselen McAllister ile de tanışmış oluyoruz.
Günümüze geçişte, yine aynı mekanda gerçekleşiyor. İlk filmden birçok hatırlatmanın kullanılacağını anladıktan hemen sonra, üç soyguncu firari ile tesadüfi karşılaşma sonucu şerif ve yardımcısının çatışmaları, olayların benzinlikte geçmesi sonucu gelen patlama ile film bildik sulara akmış oluyor.
Bu kez daha klişe bir topluluk var… Araları açık ve aynı meslekten bir baba – oğul, üç soyguncu, bir doktor, bir de eski sevgili… Aralarındaki tüm klişe olay örgüsü, aynen beklendiği gibi gelişiyor. Patlama sonrasında herkes kayboluyor ve sadece 7 kişi olduklarını anlıyorlar. Tıpkı ilk filmdeki çıkış yolları aramaya soyunuyorlar. İşte tam bu sırada tuhaflıklar devreye giriyor. Nerden ve nasıl olduğu belli olmayan bir görünmez duvar beliriveriyor…
Hayatta kalanların seçilmiş kombinasyonu, artık aynı safta yer alıyor ve geceyi sağsalim geçirmek üzere her şeylerini ortaya koyuyor. Sonrasında da ilk filmden hatırlanacağı gibi ruh koleksiyoncusu pis kokusu ile avlanmaya geliyor…
İlk filmde dikkat çeken flashback sahneleri yine var ama, bu kez daha az kullanılarak etkisiz hale geliyor. Birde üstüne fazla zekice olmayan, aynı çerçevede dönen mekan kullanımı, tuhaf şekilde oluşturulan ve anlamsız görünen görünmez duvar filmin en önemli sorunu olan temposuzluk ile birleşince iyice sıkıcı ve sıradan hale geliyor… En basiti bu film beyazperdeden çok, beyazcamı hak ediyor…
Elbette ilk filmdeki gibi sürpriz finalini yapıyor ama bu kez daha fazla belli ediyor. Aynı şeyi ikinci kez izlemiş olmanın verdiği tatminsizlik, aynı formülün uygulanması sonucu iyice artıyor. Aynı formülü kullanan Payne, sadece finali için ürettiği formüle giden denklemle uğraşıyor. Araları doldurmayınca, haliyle tadı tuzu kalmıyor. Birde üstüne devam filmi için bırakılan açık kapı niteliğindeki ekstra final ekleniyor.
İlk filme göre daha ağır tempolu, olay örgüsü gereğinden fazla görünen “Davetsiz Gelen 2”, ilk filmi izlemiş olanların sabrını zorlarken, izlememiş olanların ise ortasında sıkılıp bırakacağı türden….