Yönetmenliğini Görkem Turgut’un üstlendiği, politik dram türünde 2008’in en iddialı yapımları arasında gösterilen “Yağmurdan Sonra”, 26 Aralık’ta gösterime girdi.
Osman Şahin’in “Üzüm Bağları” adlı öyküsünden esinlenilerek yazılan ve çekimleri Gökçeada’da gerçekleştirilen film; 12 Eylül 1980 darbesinin toplum ve bireyler üzerindeki etkilerini, yasak bir aşkın hüznü eşliğinde anlatıyor.
Oyuncu kadrosunda Turan Özdemir, Nilgün Belgün ve Demir Karahan gibi başarılı isimlerin de yer aldığı “Yağmurdan Sonra”nın başrol oyuncuları Pelin Batu ve Serhan Yavaş ile biraraya geldik. Kişisel konulardan başladık konuşmaya; “Yağmurdan Sonra” ve Türk sinemasına kadar uzandı sohbetimiz...
PELİN BATU RÖPORTAJI
Sinemalar.com: Yazarlık, oyunculuk, televizyon programcılığı… Bu meslekler içinde hangisi sizi daha iyi yansıtıyor? Hangisinde daha başarılı olduğunuzu düşünüyorsunuz?
Pelin Batu: Kendimi en iyi yazı yazarken ifade ettiğimi düşünüyorum. Kelimelerle oynamayı çok seviyorum. Oyunculuk ise yaptığım en “sosyal” iş. Sette, hepimiz bir bütünün parçalarıyız ve kolektif halde bir şeyler yaratmaya çalışıyoruz. Bunun zevkleri ve zorlukları var. Yazarlık ve oyunculuk birbirini tamamlayan işler benim için. Televizyonculuk ise çok yeni ve bambaşka kriterlerin devreye girdiği bir iş. Başarı izleyenlerin takdirine kalmış.
Oyunculuk nasıl girdi hayatınıza? Başlangıçta ne gibi beklentileriniz vardı bu alanda?
Tiyatroya çok küçük yaşlarda ilgi duymaya başlamıştım. 7 yaşından itibaren konservatuarda piyano bölümünde okudum. O yüzdem sahne sanatlarıyla ilgili bir şeyler yapmak istediğimi biliyordum. Ama sinema Roma’da Ferzan Özpetek’le tanıştıktan sonra başladı. İyi ki de başlamış, hayatıma renk girdi. İtiraf edeyim, çok fazla beklentim hiç olmadı, ama çok memnun olduğumu da söyleyemem. Periodik olarak beni heyecanlandıran işler yapmaya gayret ediyorum.
Oyuncu olarak hedeflediğiniz yerde misiniz?
Evet ve hayır. Kendimi şanslı hissediyorum. Her sene bir sürü film senaryosu okuyorum, bunların arasından seçim yapıyorum. Bu Türkiye’de bir oyuncu için bir lüks, bunun farkındayım. Ama sinema, takdir edersiniz ki yönetmen işi ve bu iş çok zor bir iş. Dolayısıyla, hep istediğiniz, beklediğiniz projelerle karşı karşıya gelemeyebilirsiniz. Bu beklenti oyunculuğun en yorucu tarafı, pasif hissetmek.
Sektördeki birçok insandan farklı bir duruşunuz var. Medyaya karşı biraz yabancı ve ilgisiz duruyorsunuz. Hatta bu piyasanın içinde olmaktan rahatsız gibisiniz çoğu zaman. Bunun sebebi nedir?
Tanınıyor olmak, iltifatlar ve yergiler gerçekten çok etkilemiyor beni. Yaptığım işleri seviyorum. Bazen hayal kırıklıkları oluyor, olacak. Ama en nihayetinde sevdiğim işlerle meşgul olduğum için, onlarla birlikte doğan avantajları ve dezavantajları çok fazla irdelemiyorum. Bu anlamda sektörün oyunları; ki bunun içinde doğru yerde doğru zamanda olmaktan tutun, görünürlük oyunları oynamaya kadar bir sürü çaba var; bana çok itici gelebiliyor. İşin bu sahte tarafları aslında önemli, bunun farkındayım, ama yapamıyorum. O anlamda biraz uzaktan seyretmek, dışında kalmak gibi sonuçları oluyor ama o sayede daha huzurlu bir insan olduğumu farkettim.
Yaptığınız işler gereği göz önünde olmak zorundasınız. Bu çelişki sizi rahatsız ediyor mu?
Ediyor! Dediğim gibi, yaptığınız işi sevince, bazı dikenlere de katlanmak zorundasınız. Duymamazlıktan gelmeye çalışmak zor ama zamanla koruma mekanizmaları geliştirmeye başlıyorsunuz.
Filminiz ile ilgili konuşalım biraz da… “Yağmurdan Sonra” ana hatlarıyla bir “yasak aşk” filmi mi? Film, neler anlatmak istiyor seyircisine?
Hayatlarındaki eksikleri başka insanlarla doldurmaya çalışan insanlar var bu filmde. Evli bir çift var, ama evlilikleri çoktan bitmiş. Bu ikisinin arasına bir karakter giriyor ve bu karakterin kaybettiği bir çok şey var. Hayatı hapishanelerde geçtiği için kızını hiç görememiş mesela. Film, bu insanların hikayesini anlatıyor. “Yasak aşk” bana hiç yasak gibi gelmedi, sadece legalite anlamında yasak. Ama öbür tarafta zaten aşk çoktan bitmiş, o yüzden benim canlandırdığım “Sumru” karakterinin bu gibi etik sorunsalları olduğunu düşünmüyorum.
Serhan Yavaş ile nasıl bir ikili oldunuz? Çekimler nasıl geçti?
Ekipten çok memnunum. Serhan çok profesyoneldi, arada bol bol sinema sohbeti yaptık. Turan Özdemir ile çalışmak büyük zevkti, onunla senaryonun üstünden geçtiğimiz günlerden inanılmaz bir haz aldım. Nilgün Belgün ve Demir Karahan’ı tanıdığım için çok mutluyum, ikisi de muhteşem insanlar.
Bir seyirci gözüyle filmi değerlendirmenizi istesek…
Bunu şu anda yapamam. Filmi bir defa izledim ve çok taze. Objektif olabilmek için biraz daha zaman geçmesi lazım.
Pelin Batu’ya kişisel anlamda neler kazandırdı bu proje?
Son yıllarda hep ‘genç kız’ hikayeleri geliyordu. İlk defa olgun bir kadını canlandırdım. Karakter benim ilgimi çekti. O anlamda her film, yeni bir karakter yaratma anlamında bir ders oluyor benim için.
Türk sinemasında komedi fırtınasının estiği şu günlerde, filminize gişede şans veriyor musunuz?
İnan, işin bu tarafını hiç düşünmüyorum. Biz işimizi yaptık, seven sever, yeren yerer, ama artık bizden çıktı film.
Türk sinemasında son dönemde yaşanan hareketliliği nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu yıl gösterime giren filmler içinde hangilerini beğendiniz?
Bu hareket hepimiz için iyi tabii. Sektörün gelişmesi anlamında da mühim. Çünkü teknik açıdan ne kadar çok iş olursa, o kadar çok gelişme olur. Hareketliliğin nedeni sanıyorum artık insanlar kendilerine yakın gelen hikayelere ilgi duyuyorlar. Bu yıl benim için bir sinema seyircisi olarak çok parlak değildi. Aklımda kalan ve güzel bir tat bırakan bir film yok ne yazık ki.
SERHAN YAVAŞ RÖPORTAJI
Sinemalar.com: Kariyerinize fotomodellik ve reklam oyunculuğu ile başladınız. Yola çıkarken oyuncu olmak gibi bir idealiniz var mıydı? Yoksa düzgün fiziğinizi değerlendirmek miydi gayeniz?
Serhan Yavaş: Oyuncu olmak gibi bir idealim yoktu. Sonraları dizilere olan ilgi ve yapımcıların yeni yüz arayışları karşısında “acaba olabilir mi” diye bir fikre kapıldım tabii ki.
1998\'de "Örümcek" dizisinden ayrıldıktan sonra evlendiniz ve oyunculuğu bırakarak tekstil işine girdiniz. Neden böyle bir karar aldınız? Oyunculuk umut vaat etmiyor muydu o dönemde?
Bunun oyunculukla ya da maddi getirisiyle bir alakası yok. O tamamen aile içerisindeki bir sağlık sorunuyla ilgili bir gelişmeydi.
Boşandıktan sonra yeniden oyunculuğa yöneldiniz. Önünüzdeki tek engel evli olmanız mıydı? Yoksa biraz da tesadüfler mi etkili oldu bu geri dönüşte?
Evlilik benim için özel bir kurumdur. Dolayısıyla aile ortamına saygılı bir bakış açısına sahip olmak gerekir. Evlilikle birlikte rotamı değiştirdim ama kaderimde bu işi yaparak yaşamak var sanırım. Ben aslında tenis hocasıyım. Tekrar bu işimi yapmaya başladım. Bir de yüzüm daha da oturmuştu ve kendi yaş grubumda çok da alternatif yoktu bana göre. Bu yüzden tekrar reklamlarla ekrana dönmek istedim.
Serhan Yavaş denildiğinde akıllara "Yemin" dizisi geliyor. Bu projenin kariyerinizde bir dönüm noktası olduğunu söyleyebilir miyiz?
Evet, söyleyebiliriz. Benim için ilktir o dizi.
"Yağmurdan Sonra" kadrosuna nasıl dahil oldunuz?
Aslında o kadroya ilk ben dahil oldum. Diğer oyuncuların kimliği henüz belli değildi. Yapımcı Ferit ve Kadir Turgut bana bu rolü teklif ettiler. Sonra diğer oyuncu arayışları başladı.
"Yağmurdan Sonra" neler anlatıyor seyircisine?
Öncelikle “Nuri” karakterinin bir dramı var. Düşüncelerinden ötürü aldığı bir ceza ve ağır şartlarda geçirdiği bir hapishane dönemi var. Ayrıca bir de aile dramı ve bir babanın çaresizliği var. Diğer taraftan yanlış bir evlilik ve tek taraflı bir sevgi var, ya da bağımlılık. Bunun yanında da geç kalmış masum ve sıcak bir aşk var tabii ki.
Pelin Batu ile nasıl bir ikili oldunuz? Çekimler nasıl geçti?
İyi bir ikili olduk benim açımdan. Onunla tanıştığıma memnunum. İyi anlaştık, güzel vakit geçirdik. Sahnelerde de hiç bir problem yaşamadık.
Bir seyirci gözüyle filmi değerlendirmenizi istesek…
Ben değerlendirme yapmamalıyım. İçinde olduğum bir projenin yorumunu yapmak için henüz erken. Seyirciyle buluşması ve onlardan gelen görüşleri duymak önemli olan.
Kişisel anlamda size neler kazandırdı bu proje?
Bu benim ilk sinema filmim. Sinema seti gördüm ilk defa. Kendi sesimle oynadım, ezber yaparak çalışıldı. Olumlu, olumsuz olaylar ve davranışlar da gördüm elbette. Bir çok teknik bilgi öğrendim, pratiklik kazandım.
Türk sinemasında komedi fırtınasının estiği şu günlerde, filminize gişede şans veriyor musunuz?
Bu tamamen izleyici ile ilgili. Bu zamanda hangi filmin ne kadar gişe yapacağı hiç belli olmuyor . Bakalım, bunu izleyici belirleyecek. İnşallah yapımcıyı ve tüm emeği geçenleri sevindirip, mutlu edeceği bir karşılık alır.
Türk sinemasında son dönemde yaşanan hareketliliği nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu yıl gösterime giren filmler içinde hangilerini beğendiniz?
Gerçekten öyle. Geçen hafta sinemaya gittim, 8 salonluk büyük bir alışveriş merkezinde yalnızca bir yabancı film oynuyordu, diğerlerinin hepsi Türk filmiydi. Bu çok güzel bir ilerleme. “Bu iyi, bu kötü” ayrımını yapmak doğru değil benim için. Neticede ne büyük emeklerle ortaya çıktığını biliyorum filmlerin. Herkes kendi bakış açısına göre bir oluşum meydana getiriyor ve filmde aradığını bulanlar da beğenilerini ortaya koyuyor.
Kendi oyunculuğunuzu beğeniyor musunuz?
Bu konuda da yorum yapmamalıyım sanırım.
Oyunculukta büyük hedefleriniz var mı?
Büyük hedeften kastınız ne bilmiyorum ama ben yaptığım işi en iyi şekilde yapmak istiyorum. Sinemaya profesyonel baktığımı düşünüyorum ve böyle bakanlarla çalışmak istiyorum. Bu konuda iyiysem sanırım birilerinin dikkatini çekerim. “Ben yaptım, oldu” ya da “Benim adım şu, ben ne yapsam olur” zihniyetiyle bakanlarla çalışmak istemiyorum açıkcası.
Röportajlar: Serkan Tavşanoğlu