Öncelikle Türk seyircisinin sinemaya olan yaklaşımını ele almak istiyorum. Türkiye’de gişe ve hasılat rekorlarına baktığımızda(istisnalar hariç) ilk sıralarda salt komedi işlenmiş ya da silahlı, dövüşlü, cinayetli aksiyon ve mafya filmlerinin olduğunu görüyoruz. Bu veriler Türk izleyici kitlesinin özelliğini ve türlere eğilim potansiyelini ortaya koyuyor. İzleyicilerimizi yabancı izleyici kitlesiyle karşılaştırmak ne kadar doğru olur bilmiyorum ama fark ortada. Yapımcıların arz-talep dengesini bozmayacak şekilde hareket edeceğini ele alırsak, bir toplumun isteğine göre o türdeki kaliteli ve pahalı filmlerin her geçen sene artacağı kanısına varabiliriz.
Türkiye’nin en iyi güldürü ustalarından Cem Yılmaz bunun farkında ve Türkiye’nin geçmiş yıllardaki sinema sektörü verilerini iyi analiz etmiş görünüyor. Ve sonuç ortada, Türkiye’deki ‘ben komedi yaparım’ imajına ve bu verilere güvenerek Türkiye’nin en pahalı bütçeli(8,5 milyon dolar) filmini çekme cesaretini buluyor.
8,5 milyon dolarlık bütçesiyle bugüne kadar Türkiye’de çekilen en pahalı prodüksiyonun neden bir komedi filmi olduğunu kanıtladıktan sonra Cem Yılmaz’ın başarısına gelelim. Yurtiçi ve yurtdışındaki binin üzerindeki stand up gösterileri ile kendini kanıtlamış bir komedi ustası, arkasına aldığı sponsor markalarla artık sinema sektörüne de yelken açmış ‘Herşey Çok Güzel Olacak’ filminden ziyade kendini ‘G.O.R.A’ ile sinema sektörüne kanıtlamış bir isim oluyordu. ‘Organize İşler’den sonra senarist ve yönetmeni olduğu ‘Hokkabaz’ filmiyle; sadece komediyle uğraşmadığını, gerektiğinde dramatik bir senaryo yazabileceğini ve hatta o senaryoda rol alabileceğini de bizlere göstermişti.
Cem Yılmaz’ı Türkiye’ye yenilikçi bir komedi anlayışı getirmesi yönüyle de takdir ederim. Bir zamana kadar tiyatrodaki komedi öğeleri ile yetinen Türk halkı, Cem Yılmaz’ın tek kişilik gösterileri ile espirinin doğru ellerde ne kadar önemli ve işlevsel bir araç olduğunu gördü. Espiri yazılmaz, yapılır tabularını da kırıp geçen Cem Yılmaz adeta espirinin kitabını yazmış vaziyette...
A.R.O.G gösterime girmeden önce reklam ve pazarlamalar açısından da büyük bir başarı elde etti. Herkes 5 Aralık tarihini bekler olmuştu... Ve nihayet Türkiye için 403 kopya basılan Arog, 285 sinemanın 600’e yakın salonunda gösterime girdi. Ayrıca, Arog Almanca ve İngilizce dublajlı olarak 150 kopyayla Avrupa genelinde de gösterime girdi.
G.O.R.A filminde ‘Uzay’a giden, Recep İvedik tiplemesinden sonra Türk erkek imajını sonuna kadar görebildiğimiz Arif karakteri bu sefer A.R.O.G filmi ile Yontma Taş Devri’ne gidiyor. Filmin konusunu görmeyen ya da duymayan kalmamıştır diye tahmin ediyorum ama yine de üzerinden geçeyim; Gora filminin sonunda sevdiği Ceku(Özge Özberk) ile Dünya’ya dönen Arif(Cem Yılmaz), Goralı kötü komutan Logar(yine Cem Yılmaz)’ın hain oyunu ile sevdiğinden ayrılır ve bir zaman makinası ile 1 milyon yıl öncesi olan Taş Devri’ne gönderilir. Film, Arif’in bu ilkel devirden kendi zamanına dönme çabaları ve bu çabası sırasında ilkel kabilelerle tanışması ve onları medenileştirme serüvenini mizahı bir üslupla izleyicilere aktarılmasından ibaret.
Tabiki bu aktarma sırasında usta komedyen Cem Yılmaz ve kaliteli oyuncu kadrosu mizahı çok profesyonel kullanıyor. Çoğunlukla ince ve bıyık altı gülünecek esprilere(ki ben daha çok severim) ve pratik Türk zekasının yansımalarına yer veren film, yeri geldiğinde bir kaç sahnesiyle izleyenleri kahkahaya boğabilir.
Kadrodaki diğer oyuncuların performansları ise Gora’daki performansları gibi ancak vasat üstüydü. Gora filmindeki başrol oyuncularından Özge Özberk ise sadece filmin başında ve sonunda rol alarak filmde sanki yoktu. Onun yerine ilk oyunculuk deneyimini yaşayan güzel şarkıcı Nil Karaibrahimgil ise sanki bu rol için henüz hazır değilmiş gibiydi.
Rolünü tam ve yaşayarak oynadığını inandığım tek oyuncu, yine sadece Arog kadrosunda yer olan Hasan Kaçan(Cuhara) idi. Özkan Uğur(Dimi) ise filmin bir süresinden sonra Gora’daki rolünde sürekli söylediği “ben Karamel, beni bul” gibi hep aynı şeyleri tekrarlar oldu, “yaşa”. Gora’daki robot rolünden kurtulup Yontma Taş Devri’nde yaşayan bir insan rolünü oynayan Ozan Güven(Taso) ise rolünü Yontma Taş Devri’ndeki bir insanı canlandırdığını hatırlayarak oynayabilirdi. Bu film için çok fazla doğal oynadığını düşünüyorum.
Bir de Cem Yılmaz’ın Kaya rolü var ki, Arog makyaj ve kostüm ekibini tekrar tebrik etmemize sebep oluyor. Sürekli “nayır yalan söylüyorsun!” diyerek Yeşilçam sinemasına atıfta bulunan Cem Yılmaz bu rolde çok başarılı. Açıkcası beyaz perdede izlerken ilk baktığımda Cem Yılmaz olduğunu anlayamamıştım, kim acaba bu oyuncu diye düşünmüştüm. Ayrıca şunu da değinmeden geçemeyeceğim, Gora’da çok iyi bir performans sergileyen Rasim Öztekin’in Arog filmindeki eksikliğini her açıdan hissettim.
Cem Yılmaz Gora filminde uzaylıların aslında Hollywood sinemasında anlatıldığı gibi olmadıklarını, kendi deyimiyle uzaylı olmalarına rağmen onların da bir insan olduğunu vurgulayarak izleyenlere sosyal bir mesaj vermişti. Arog filminde de toplumsal mesaj vermekten geri kalmamış, yine Amerikan sinemasına ve toplumuna atıfta bulunarak filmde ‘insanların maymundan geldiği’ hipotezini çürütmeye çalışmış ve güzel bir cümleyle(“insanlar maymundan gelmedi, aslında biz maymuna gidiyoruz”) toplumsal mesajını yerinde ve zamanında yine kendi mizahını katarak izleyicilerle paylaşmış.
Cem Yılmaz’ın tek kişilik gösterilerini izleyenler bilirler, filmlerinde çok küfür ettiğine yönelik eleştirilere çok morali bozulmuş olmalı ki, Hollywood filmlerinden ingilizce replikler vererek bu sitemini dile getirmeye çalışıyordu. Ancak Cem Yılmaz bu filmde küfür kullanmayarak doğrudan zersenişte bulunmuş hatta bir kaç sahne var ki, bu konuyu izleyenlerin gözüne sokmaya çalışmış. Tabi bunu yaparken absürt espirilere yer vermiş. Mesela seyirciyle kameraya bakarak göz göze geliyor hatta bir sahnede dublör kullandığını itiraf ediyor. Hele Arif’in gol sırasında Rıdvan Dilmen’in “gol olur” fenomeni absürt komedinin kurguyu tırmaladığı an... (Dipnot: Rıdvan Dilmen bir röportajında, bazı spor yazarların da bu sözü kullanmaya başlaması sebebiyle artık bu lafı kullanmayacağını, en son Cem Yılmaz için Arog filminde kullandığını söylemiş.)
Film içerisinde bazı sahnelerle Arog’u Gora ile bağdaşlaştırmak da unutulmamış. Zaman zaman Arif’in uzaydaki maceralarından behsetmesi ve bir sahnesinde Arif’in 216 için kadeh kaldırması üzerine, Gora’da o rolün sahibi Ozan Güven’in birden bire gelerek kadeh tokuşturması... Böyle bir sentez Gora’yı izleyen seyirciler için hoş bir sahne olabilir ancak izlemeyenler için filmde kurguyu tırmalayan diğer bir nokta olduğu söylenebilir.
Şuna da değinmek gerekir, filmin yayınlanan ilk fragmanındaki ‘Alien’ doğurma sahnesinin sadece fragmana ait olduğunu, filmde öyle bir sahne geçmediğini sadece ona benzer bir sanhenin Arif’in karşısına çıkan dinazorun yumurtalıklarına taş fırlatmasının ne gibi sonuçlar doğurabileceğini anlatan küçük bir izleti olarak var olduğunu hatırlatayım.
Bu filmde Cem Yılmaz’ın eksikleri de vardı tabi. Mesela senaryo konusunda eksiklikleri olduğunu çok rahat anlayabiliriz. Temel amaçtan sapan ve lüzumu olmayan veya sadece kabileleri ilgilendiren bir konuda Arif’in iddaya girmesi ve eski çağda absürt bir olay görünümlü futbol maçı. Atılan gollerin yarısından fazlasını seyirciyle paylaşmak izleyenleri ciddi anlamda sıktı diyebilirim. Gol sonrası sevinçlerin ise bazı Fenerbahçeli futbolcuların yaptığı yengeç dansı figürleri olması, bir Galatasaray taraftarı olarak beni pek memnun etmedi(!) Ayrıca, temel amaca ulaşmak için mantık hatası had safhadaydı. Kendi zamanına geri dönmek için içine düştüğü toplumu ilkel halden kurtarıp onlara medeniyeti öğreterek bir şeyler yapmaya çalışıyordu Arif. Lakin bu olayı durum komedisine dönüştürmekte üstüne yoktu tabiki Cem Yılmaz’ın...
Böylelikle bir nebze de olsun seyirciye mantık hatalarını unutturup anın keyfini tattırabiliyordu. Bu noktada filmin en çok eleştiri alan yönü ortaya çıkmış oluyor. Film çok saçmaydı, çok da güldürmedi diyenlere şunu söylemek istiyorum. Filmin mantık hatalarını biraz önce bahsettiğim gibi yendi zaten Cem Yılmaz. Bu kadar bütçeli bir filmin size kahkalara boğdurması da gerekmiyor, yine daha önce basettiğim gibi içerisindeki ince espirilere ve keskin Türk zekasının pratikliklerine bıyık altı gülmek de çok eğlenceli olabilir...
Sonuç olarak; içerisinde birbirinden farklı ve kaliteli espirileriyle -ki bunlardan bazılarını bile burada saymaya kalkmıyorum gidip kendiniz izleyin ve yaşayın- Cem Yılmaz’ın Gora’dan sonra kurduğu ikinci ve en muhteşem fantastik dünya, üstün emek ürünü. Film komedi türü olmasına rağmen görsel efektleri, mekanı, makyaj ve kostümleri ile Türk sinemasının belirli standardları yakaladığınının göstergesi. Bazı sahneleri ile Hollywood yapımı benzerleriyle farkı kalmıyor.
Cem Yılmaz’ın film gösterime girmeden önceki açıklamasında, film için 8,5 milyon dolar harcandığını ve izlense iyi olacağını espirili bir şekilde dile getirmişti. Cem Yılmaz yine haklı çıkıyor, şuan elimdeki verilere göre film ilk 4 günde 1 milyon 106 bin izleyiciyle 7 milyon 114 bin YTL hasılat yapmış. Cem Yılmaz, basına yapılan ön gösterim öncesinde “Eh artık bir kere de bilet alıp seyredersiniz.” demiş. Gerçekten tek seferde tüm espirilerin tadına varılmayacak kadar güzel bir yapım olmuş. İyi seyirler...