İpek Yolu’nun Yıldızları Bir Arada!

05.12.2008 18:10
İpek Yolu’nun Yıldızları Bir Arada!

Sinemalar.com’un internet sponsorluğunu üstlendiği 3. Uluslararası Bursa İpek Yolu Film Festivali, 4 Aralık’ta sona erdi.

Sinema dünyasının ünlü isimlerinin katılımı ile renklenen festival, Türk ve dünya sinemasının ses getiren yapımlarından oluşan zengin film programı ile de dikkatleri üzerine çekti.

Her yıl attığı sağlam adımlarla gelenekselleşme yolunda hızla ilerleyen Uluslararası Bursa İpek Yolu Film Festivali’nin bu yılki ünlü konukları ile çok özel söyleşiler gerçekleştirdik.

Burcu Kara, Burak Hakkı, Eyşan Özhim, Atilla Saral, İzzet Günay ve Atilla Dorsay ile yaptığımız özel röportajları merak ediyor musunuz? Öyleyse buyurun…


Burcu Kara Röportajı

\"\"

Sinemalar.com: 3. Uluslararası Bursa İpek Yolu Film Festivali’nin Türk sinemasına neler kazandıracağını düşünüyorsunuz?

Burcu Kara: Yapılsın da, ne adına yapılırsa yapılsın! Türkiye’de çok güzel işler yapılıyor. Yeni yönetmenler yetişiyor, yepyeni senaryolar üretiliyor. Geçenlerde bir kısa film festivalinin ödül törenini sundum ve orada gördüm ki, kısa film alanında bile çok önemli işler yapılıyor. Artık sponsorluk konusunda da bilinçlendi firmalar. Festivaller bu açıdan yepyeni oluşumlara imkan tanıyor. Hangi şehirde olursa olsun, farketmiyor.

İpek Yolu Film Festivali de, İstanbul’daki benzerleri ile yarışır düzeye ulaştı.

Evet, festival her yıl büyüyor, gelişiyor. Sesini daha çok duyuruyor. Bu sene daha çok insandan duydum mesela İpek Yolu Film Festivali’ni. Ben kendi kendime bir kamuoyu yoklaması yaptım, bir Bursalı olarak. Çok fazla insan biliyor artık festivali. Ben de Bursalı olduğum için koşa koşa geldim ve sadece bu gece için geldim. Yarın yine sete dönüyorum.

Kadir İnanır’ın son dizisi “İpsiz Recep”te rol alıyorsunuz. Nasıl gidiyor çekimler?

“İpsiz Recep” bir dönem dizisi ve çok mutlu olduğum bir proje. Hiç yorulmuyorum çekimlerde. İnsani çalışma saatlerinin olduğu bir setteyiz çünkü.  

Sektörün içinden bir oyuncu olarak, Türk sinemasındaki hareketliliği nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu parlayıp sönecek bir patlama olabilir mi? Sinemanın geleceğinden umutlu musunuz?

Neden sönsün ki? Artık sektördeki herkes birbirini izliyor, takip ediyor. Yapılan işlerden ötürü motive oluyor, hırslanıyor. Üstüste adımlar koyarak ilerlersek, birbirimize katkıda bulunursak, çok güzel yerlere getirebiliriz Türk sinemasını. İnsanlıkla kazanacağız biz bu işi!

Sizin var mı yeni sinema projeleriniz?

Sinema adına yeni çalışmalar yok gündemde. Televizyon dizilerinde devam ediyorum oyunculuğa.

Birlikte çalışmayı hayal ettiğiniz isimler var mı?

Çok, o kadar çok ki. Böyle sorular çok tehlikeli sorular çünkü birini eksik söyleyince sorun olabiliyor. İlk aklıma gelen Nuri Bilge Ceylan. Onu çok seviyorum. Sadece yönetmen olarak değil, insan olarak da çok değer veriyorum. Güzel bir diyalogumuz var zaten. Birgün bana uygun bir rol olursa, arayıp “Burcu gel” diyebilecek biri. O kadar egolarından sıyrılmış biri yani. Çalışmayı çok isterim elbette.

Geçtiğimiz günlerde Irmak Ünal’ın “Türkiye’de dizi ve filmlerde oyuncu olabilmek için, Cihangir’de arkadaşlarınızın olması gerekir” şeklinde bir açıklaması oldu. Bu iş çevre işi mi?

Çevrenin de çok büyük katkısı oluyor gerçekten ve Cihangir’in de o tür bir sohbet üssü olduğu doğru. Yan yana apartmanlarda, dairelerde yaşayan birçok yönetmen ve yapımcı var Cihangir’de. Sadece Cihangir değil, Nişantaşı ve Bebek de, insanların lokal olarak yaşadığı ve herkesin birbirini tanıdığı garip yerler oldu. Her ülkede vardır böyle yerler diye düşünüyorum.


Burak Hakkı Röportajı

\"\"

Sinemalar.com: Artık oyunculuğu meslek edinmiş biri olarak, son yıllarda Türk sinemasında yaşanan hareketliliği nasıl değerlendiriyorsunuz?

Burak Hakkı:  Çok hoşuma gidiyor bu durum. Keşke daha çok film çekilebilse. Film çekmek çok güzel birşey. Seyirci ile farklı hikayeleri paylaşmak çok güzel. Sinemayı desteklemek gerektiğini düşünüyorum.

Nuri Bilge Ceylan ve dünya çapında ses getiren diğer Türk yönetmenlerin başarılarını gördükçe, siz de bu tarz filmlerde rol almak gibi bir isteğe kapılıyor musunuz?

Elbette istiyorum. Ama ben çok hırslı bir insan değilim. Gelen proje ne olursa olsun, içime sinmeden o işin içinde olmak istemem. Gerçekten yönetmene inanmak gerekiyor. Böyle bir proje olursa tabii ki isterim.

Kendi oyunculuğunuzu beğeniyor musunuz?

Oyunculuğumu iyi buluyorum. Her geçen gün bir aşama kaydettiğime inanıyorum. Eksik yanlarımı da biliyorum. Onları geliştirmek amacıyla sürekli kendimi eğitiyorum. Artılarımın da eksilerimin de bilincindeyim.

Yeni film çalışmalarınız var mı gündemde?

Var aslında ama ben birşeyler netleşmeden konuşmayı sevmiyorum. Boş reklam yapmak istemiyorum. Şu anda “Dudaktan Kalbe” de oynadığım için, prensip olarak başka bir işle ilgilenmiyorum. Dizi bitsin, ondan sonra başka bir işe başlayacağım.
 
Geçtiğimiz günlerde Irmak Ünal’ın “Türkiye’de dizi ve filmlerde oyuncu olabilmek için, Cihangir’de arkadaşlarınızın olması gerekir” şeklinde bir açıklaması oldu. Bu iş çevre işi mi?

Ben Cihangir’de oturmuyorum ve Cihangir’e yaklaşık 7-8 yıldır gitmiyorum. Cihangir’i de hiç sevmiyorum. Bütün oyuncular, yönetmenler orada oturuyor ama ben bir türlü ısınamadım o semte.


Eyşan Özhim Röportajı

\"\"

 

3. Uluslararası Bursa İpek Yolu Film Festivali’nde, ‘ulusal uzun metraj’ kategorisinde Altın Karagöz için yarışan filmlerden biri olan “Başka Semtin Çocukları”nın oyuncularından Eyşan Özhim ile sinema üzerine konuştuk.

Sinemalar.com: Mankenlik ve marka yöneticiliğinden sonra oyunculuğa yöneldiniz. Önce reklam filmleri ve kliplerde gördük sizi ancak sonradan bu işe iyice ısındınız. Nasıl gidiyor oyunculuk?

Eyşan Özhim: Valla, iyi gidiyor. Üç yılda üç film, benim için çok güzel bir gelişme. “Kısık Ateşte 15 Dakika”, “Kutsal Damacana” ve şimdi de “Başka Semtin Çocukları”.  Üçü de birbirinden çok farklı projeler ve canlandırdığım roller de öyle. Benim için eşsiz bir deneyim her biri.

“Başka Semtin Çocukları”nda hikayenin neresindesiniz?

Filmin ana hikayesi erkek karakterler üzerinden gelişiyor. Ben, filme konu olan cinayetin işlendiği Gazi mahallesinde kuaförlük yapan Canan adlı bir kadını canlandırıyorum. Bir gerçeği arayış hikayesi “Başka Semtin Çocukları”. Bu projenin bir parçası olmak çok mutlu ediyor beni.

Sinemaya yakışan bir yüzünüz olduğunu düşünüyorum. Sizin için ne ifade ediyor “sinema”?

Çok teşekkür ederim. Şu ana kadar yaptığım işler içinde, sinema benim için en özeli, en değerlisi. Oyunculukta deneyimim arttıkça, daha çok benimser oldum bu işi. Sinemanın çok ayrı bir tadı var. Keşke sürekli yeni projeler olsa.

Peki sadece sinema mı istiyorsunuz? Dizi oyunculuğuna yaklaşımınız nasıl?

Televizyon dizilerinde rol almak isterim elbette. Ancak sektörün hali ortada. Birçok dizi yayından kaldırıldı krizden sonra. Dolayısıyla yeni projeler için zor bir zemin. Şu anda herhangi bir dizi projesi yok gündemde.

Sinemalar.com’u takip ediyor musunuz?

Sinemalar.com’u takip etmekle kalmıyorum. Ben üyeyim Sinemalar.com’a. Filmler ile ilgili yorumları okuyorum, bazen ben de yorum yazıyorum. Seyircinin gerçek reaksiyonunu görmek adına çok faydalı bir platform bir oyuncu için.

 
Atilla Saral Röportajı

\"\"

 

Sinemalar.com: Yeni filminiz “Son Cellat”ta, Kadir İnanır gibi dev bir aktör ile başrolü paylaştınız. Nasıl bir tecrübe oldu sizin için?

Atilla Saral: “Son Cellat” benim için çok önemli bir film. Çünkü rolüm çok zordu. Kadro çok iyiydi. Kadir Bey ile oynamak tabii ki çok keyifliydi. Ayrıca, filmin dönem hikayesi olması da beni çok etkiledi çünkü o dönemi bizler de yaşadık.

Bu filmin oyunculuk adına hedeflediğiniz noktaya ulaşmanızı sağladığını söyleyebilir miyiz?

Bu benim için bir kabuk değiştirme dönemi aslında. Yirmi üç yıllık mankenlik hayatımda, çeşitli televizyon dizilerinde ve yaklaşık on filmde rol aldım. Ancak “Son Cellat”, aktör sıfatını kazanmamı sağlayan bir çalışma oldu. Bu film ile birlikte gömlek değiştirme dönemine girmiş bulunuyorum. Filmdeki performansımla ilgili çok olumlu tepkiler alıyorum. İstediğim başlangıç noktasına geldiğimi hissediyorum. Asıl yolun bundan sonra başladığına inanıyorum.

Mankenlikten oyunculuğa geçiş sürecinde başarısız olmak gibi bir kaygınız oldu mu?

Bu konuda kaygı duymadım çünkü ben kendime yirmi yıl verdim bu iş için. Bu süreç benim pişme dönemimdi. Rol aldığım tüm filmler, çektiğim yüzlerce bölümlük diziler, benim için bir basamak oldu. Herhangi bir kaygım yoktu çünkü ben kendimi eğitiyordum. Tabii ki ben de, bu işin eğitiminin olması gerektiğine inananlardanım ancak yirmi yıllık bir deneyim sürecinin benim için yeterli olduğunu düşünüyorum.

Filme, Kültür Bakanlığı tarafından son dakikada 18 yaş sınırı getirilmesi hakkında düşünceniz nedir?

Başından beri, bunun tamamen bir yanlış anlaşılma olduğuna inanıyorum ben. Böyle bir kısıtlamanın getirileceği aklımın ucundan geçmezdi. Nitekim, sonradan sınır 13 yaşa indirildi. İletişim kopukluğundan kaynaklandığını düşünüyorum bu sorunun. 18 yaş sınırı devam etseydi, çok üzülürdüm. Çünkü ben her zaman geçmişi, gelecekle yüzleştirme taraftarıyım. Bundan kimse kaçamaz. Yeni gençlik geçmişi ile mutlaka yüzleşmeli. Bu filmde de geçmişe dair birşeyler vermeye çalıştık. Biraz siyasi, biraz insani anlatımlarımız oldu. Seyredince ne demek istediğimi daha iyi anlayacaktır insanlar.

Son zamanlarda bazı Türk filmlerine çeşitli sınırlamalar getirildi. Bazıları ise hala şiddetle eleştiriliyor, Can Dündar’ın “Mustafa” filmi gibi. Bu filmlerin gençlik için tehlike arz ettiği mi düşünülüyor sizce?

Artık gençlik acımasız. Herşeyi kabullenmek istemiyor. Ben bu durumdan çok memnunum. Herşey toz pembe gösterilmeye çalışılıyor ama gençlik biliyor öyle olmadığını. Onları aldatamayacağımızı düşünüyorum. Bizim yıllardır göremediğimiz gerçekleri onlar görüyor. “Mustafa”ya gelince, ben çok beğendim filmi. Herkesin aklında başka bir Mustafa vardır ve ben Can Dündar’ın kafasındaki Mustafa’yı beğenerek izledim. Sinemada herkesin yorumu farklı olabilir. Bu bir pasta gibidir; istersen yersin, istemezsen yemezsin.  

“Son Cellat”ın 3. Uluslararası Bursa İpek Yolu Film Festivali’nde “Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması”nda ödül alacağına inanıyor musunuz?

Ben kendi adıma zaten kazanmış durumdayım. Altın Portakal’a da gittim, İpek Yolu’na da katıldım. Bu festivallerde bulunmak bile benim için bir kazanımdır. Bundan daha fazlasının olması elbette mutlu eder beni ancak ödül alamazsak da, seneye yine güzel işlerle katılmak isterim bu festivale.

Önümüzdeki yıl için kesinleşen bir proje var mı?

Birçok dizi projesi var, filmler de var. Ancak netleştiğinde paylaşmak isterim sizinle.

Hayalini kurduğunuz en uçuk film projesi ne peki?

Kendi projem. Kendim bir belgesel çekmeyi düşünüyorum. Çektiğim zaman göreceksiniz nasıl birşey olduğunu.


İzzet Günay Röportajı

\"\"

 

3. Uluslararası Bursa İpek Yolu Film Festivali’nin danışma kurulu üyelerinden, sinemaya yıllarını vermiş emektar oyuncu İzzet Günay, son dönemde Türk sinemasında yaşanan hareketliliği değerlendirdi.

Sinemalar.com: Yeşilçam’ın unutulmaz oyuncularından biri olarak, son dönemde çekilen Türk filmlerini nasıl buluyorsunuz?

İzzet Günay: Çok mutlu oluyorum. Son dönemde yapılan filmlerin hepsini zevkle izliyorum. Türk sinemasının bugünlerini görmek heyecan verici.

Özellikle komedi filmlerinde kalitenin düşürüldüğü, ticari amaçların ön planda tutulduğu yönünde eleştiriler var.

Ben buna katılmıyorum. Bir yapımcı ya da yönetmen elbette ki filmin ticari başarısını düşünmeli. Aksi takdirde, başka film çekemezsiniz. Yani devamı gelmez. Sinemadan kazandığı para ile hayatını sürdüren insanlar var. Olaya ticari yönden bakmak da gerekli. Ayrıca yapılan filmlerin hepsi emek harcanmış ve oldukça eğlenceli işler. Seyirci de eğleniyorsa sorun yok.

Sizin döneminizle günümüz sineması arasında ne gibi farklar görüyorsunuz?

Şimdiki oyuncular çok şanslı. Çalışabilecekleri birçok proje var. Hikayeye daha çok önem veriliyor. Canlandırabilecekleri farklı farklı roller çıkıyor karşılarına. Bizim zamanımızda, “star sineması” denen bir kavram vardı. Filmde esas olan şöhretli başrol olduğu için, geri kalan detaylar üzerinde durulmazdı. Ama şimdi öyle mi? Her filmin ayrı bir hikayesi var ve esas hikayeleri ile dikkat çekiyor filmler. Bizim de karşımıza böyle farklı roller, ilginç hikayeler gelseymiş keşke.

Son zamanlarda izlediğiniz Türk filmleri içinde hangileri sizi çarpmayı başardı?

Laf olsun diye söylemiyorum, inanın hepsi iyi filmler bence. Yeni çıkan Türk filmlerinin çoğunu izledim ve hepsini beğendim. Bir kere, artık dünya çapında ses getiren yönetmenlerimiz var. Nuri Bilge Ceylan mesela. Bu yönetmenler ile çalışan genç oyuncularımız da çok şanslı.

Sizi yeniden setlerde görebilecek miyiz?

Şu anda herhangi bir gelişme yok. Kabul edersiniz ki, filmlerde 20 tane genç oyuncu varsa, iki tane ak saçlı yetiyor. Böyle söyleyince de, yapımcılara, yönetmenlere sitem ediyorum sanıyorlar. Benim böyle bir niyetim ya da kaygım yok. Ben oyunculuğun o yönünü aşmayı başardım. Mutluyum bu halimle, kendimle barışığım. Olursa oynamak isterim tabii.  Benim için yeni bir seyahat parası çıkar. Ama olmazsa da üzülmem yani.


Atilla Dorsay Röportajı

\"\"

 

Sinemalar.com: Sinema eleştirmenliği konusunda duayen bir isim olarak, Türk sinemasında yaşanan hareketliliği nasıl değerlendiriyorsunuz?

Atilla Dorsay: Yaşlı dememek için “duayen” diyorsun, “duayen” daha kibar bir sözcük tabii! Türk sinemasındaki bu atılımı çok iyi buluyorum. Birçok şeyin biraraya gelmesiyle oluşan bir trend bu, sadece bir nedene bağlanamaz. Çok kabaca söylemek gerekirse; Türkiye’nin dünyada siyasi ve ekonomik açıdan oynamaya başladığı önemli rol, İstanbul’un birdenbire çok gözde bir kent haline gelmesi ve Türkiye’de kendi kültürümüze ve tarihimize olan ilginin artması gibi nedenler biraraya gelince ve biraz da rastlantısal olarak, çok yetenekli bir yeni kuşak o sırada iş başına geçince; Türk sineması adına güzel gelişmeler yaşandı. Bu aynı zamanda eski Yeşilçam’dan da bir kopuş anlamına geliyor bence. Genç Türk sineması daha çok Avrupa sinemasından esinleniyor.

Bu hareketliliği bir trend olarak yorumladınız. Trendler geçici olur. Azalacağını mı düşünüyorsunuz bu ilginin?

Onu bilemiyorum. 15 sene önce İran sineması çok gözdeydi ama geçti. Neden geçti? Çünkü önce kendi ülkesinde izlenmiyordu o filmler. Ama bizde çok izleniyor kendi filmlerimiz. Bence bir ulusal sinemanın başarısının devamlı olması için, kendi halkı tarafından da izlenmesi lazım. İran sinemasının karşılaştığı sorunlardan biri de, Molla rejimi nedeniyle büyük baskı altında olmasıydı. Doğru dürüst bir aşk hikayesi anlatamıyor, doğru dürüst bir kadın portresi çizemiyorlardı. Bizde bu tarz kısıtlamalar da yok. Bu nedenle İran sinemasından daha sürekli ve devamlı olabiliriz ama olmayabiliriz de. Çünkü çok abuk subuk işler de yapılıyor. Gidişatı akıllıca bir denetim altında tutmak lazım.    

Komedi filmlerine bakış açınızı merak ediyorum. Mesela “Recep İvedik”, “Muro” ve “AROG” gibi filmlere yaklaşımınız nedir?

Ben komediye bayılırım. İyiler olacaktır, kötüler olacaktır. Komediyi bir tür olarak, eski deyimiyle “külliyen” reddetmek mümkün değil. Çünkü her kültürde komedi, halkı çok oyalayan bir türdür ve üstelik dahiler de yetiştirmiştir. Ama tabi bizde çok basit televizyon sit-com’larından ve Kemal Sunal’ın mirası olan bol küfürden çok fazla yararlanan bir komedi türü belirdi. Ben gardımı aldım. O tür filmlere prensip olarak gitmemeye çalışıyorum. “Güneşin Oğlu”na hasbel kader gittim, kendimi yarısında dışarı zor attım. Dolayısıyla bu tür filmler beni ilgilendirmiyor. Ama Cem Yılmaz’ın filmine giderim. Yılmaz Erdoğan yeni bir film yapsa giderim. Çünkü bu isimler gerçek mizah dehaları! Gani Müjde’nin filmi “Osmanlı Cumhuriyeti”ne de o nedenle gittim ama hepimizin birleştiği bir yargı oldu. Film komedi değil. Başka birşey çıktı karşımıza. Bu da çok dürüst gelmedi bana. Ben komedi izlemeye devam edeceğim. Ama herşeyi değil tabi.
 
Okuyucularınız üzerindeki etkiniz nedir? Onların film seçimlerine yön verdiğinizi düşünüyor musunuz?

Okuyucularım bana bayılıyor. (Gülüşmeler) Her hafta beni mutlaka okuyan dünya kadar okurum var. Çok büyük bir bölümü beni okumadan sinemaya gitmiyor zaten.(Gülüşmeler) Gerçeğe dönersek; belli bir okur kitlem var. Geniş bir kitle ama hepsi ayıla bayıla okumuyor beni. Bir bölümü beni okuyor ve dediklerimi uyguluyor. Bir bölümü ise okuyor ve tam tersini yapıyor. Ama olsun, bu da şunu gösteriyor ki; benim bir tutarlılığım var en azından. Ben kendi yazılarımı hala beğeniyorum. Bazen benden daha iyi yazdığını düşündüğüm yazarlar da oluyor ama genelde kendi yazılarımı hala en tutarlı eleştiriler olarak görüyorum.  

Akıcı bir dil kullanıyorsunuz herşeyden önce.

Ben de onu söyleyecektim. Kimse kusura bakmasın ama benim Türkçem çok iyi. Çünkü çocuk yaştan beri eşek gibi okuyorum. Okumak bir tutku benim için. Ayrıca, ruhen genç kaldığıma ve genç sinemayı, yeni sinemayı yakından izlediğime inanıyorum. Çünkü gerçekten ilgileniyorum. Bu da benim bir özelliğim.

 
Röportajlar:  Serkan Tavşanoğlu

Fotoğraflar: Burcu Türer / Ceren Komaç