İstanbul’da yaşayan tiyatrocu Ayça Damgacı ile Kuzey Irak’lı oyuncu Hama Ali Khan arasındaki gerçek aşk hikayesini konu alan “Gitmek: Benim Marlon ve Brandom”, 14 Kasım Cuma günü gösterime girdi.
İnsan haklarına vurgu yapan filmleriyle tanınan ödüllü yönetmen Hüseyin Karabey’in ilk uzun metraj çalışması olan “Gitmek”, aşkı uğruna zorlu bir yolculuğa çıkmayı göze alan bir kadının hikayesini anlatıyor.
Filmin kahramanı Ayça Damgacı için, iki aşığı birbirinden koparmayı başaran engellerle dolu bu hikayeyi anlatmak, kişisel bir mesele olmaktan çıkıp, bir sorumluluk halini almış.
27. İstanbul Film Festivali, 15. Adana Altın Koza Film Festivali ve 14. Sarajevo Film Festivali’nde, “Gitmek” filmindeki performansı ile “En İyi Kadın Oyuncu” ödülüne layık görülen Ayça Damgacı’nın filme dair tek beklentisi, mümkün olduğunca çok seyirciye ulaşması.
Irak savaşının izlerini taşıyan, sancılı bir aşk hikayesinin anlatıldığı “Gitmek” hakkında merak edilenleri, filmin başrol oyuncusu Ayça Damgacı ile konuştuk. Engellere yenik düşen aşkından bahsederken, hüznü gözlerinden okunuyordu.
Sinemalar.com: Filmin ismine “My Marlon and Brando” ifadesinin neden eklendiğini merak ediyorum öncelikle.
Ayça Damgacı: Hama Ali’ye yazdığım bir şiir var. Orada geçiyor bu ifade: “Sen benim Marlon’um ve Brando”msun!”. Bunun sebebi de şu: İlk tanıştığımızda onun aktörlüğünden çok etkilenmiştim. Tıpkı Marlon Brando gibi olduğunu düşünmüştüm. Hissiyatım buydu hakikaten.
Senaryo, Türkiye’de daha önce çekilen bir filmin setinde tanıştığınız Iraklı oyuncu Hama Ali Khan ile gerçek hayatta yaşadığınız, fonda Irak savaşının izlerini taşıyan bir aşk yolculuğu üzerine kurulu. Peki nasıl bir sona ulaşıyor bu hikaye?
Film, gerçek hayatta yaşadıklarım ile paralel bir şekilde ilerliyor ancak sonu kurmaca. Fakat, gerçek hayatta da çok mutlu bitmedi, ayrıldık ne yazık ki.
Sizin için böylesine özel bir meselenin bir filme konu olarak deşifre edilmesi ve binlerce insan tarafından bilinir hale gelmesi rahatsızlık verici değil mi?
Bu durum rahatsız etmiyor beni. Eğer bu aşk vakti zamanında, en ateşli zamanında yaşanabilseydi, belki bugün mutlu bir beraberlik olabilirdi. Ama bizim önümüze çıkan politik engeller çok acıttı canımızı. İki insanın sadece politikalar ve savaş yüzünden birbirinden mahrum bırakılması, aslında bu ülke için çok tanıdık bir hikaye.
Film aracılığıyla bu sorunun altını çizmek mi istediniz?
Evet. Birinin kendi adına bu sözü alması gerekiyordu. Bu hakikatin altını çizmesi, bu hikayeyi anlatması gerekiyordu. Bu ülkede böyle bir engel olduğunu göstermesi gerekiyordu. Bu görevi üstlendiğim için de mutluyum. Bu artık kişisel bir hikaye olmaktan çıktı, bir sorumluluk halini aldı. Benim hayatımdan öte, Türkiye’deki bir kadının hikayesi bu. Aslında birçok kadının yaşadığı ama benim anlatma cesareti gösterdiğim bir hikaye.
Oldukça hassas bir konuya işaret ediyorsunuz filmde. Yanlış anlaşılmak gibi bir kaygınız oldu mu?
Hayır, hiç olmadı. Çünkü anlatmak istediğim şey çok net. Her zaman bunu söylüyorum. Benim sevdiğim adam Nijeryalı da olabilirdi, Rum da, Ermeni de. Ama bir Kürt oldu. Kim için olsa yapardım ben bunu zaten. Ama işin acıklı kısmı, bu kadar birbirine yakın iki halkın, birbirinden koparılmak istenmesi. Belki sevdiğim adam Nijeryalı olsaydı, bu kadar zorluk yaşamazdım. Bu da hayatın gerçek yüzü işte.
27. İstanbul Film Festivali başta olmak üzere birçok festivalden ödülle döndünüz. 3. Uluslararası Bursa İpek Yolu Film Festivali’nde “Ulusal Uzun Metraj” kategorisinde yarışacak olan “Gitmek” filminin ödül alacağına inanıyor musunuz?
Bu benim için hiç önemli değil. Benim en çok önemsediğim şey, filmin mümkün olduğunca çok insana ulaşması, çok izleyici ile buluşması. Yoksa ödüllerin hiçbir önemi yok, sanatçıları biraz motive etmekten başka.
Röportaj: Serkan Tavşanoğlu