Nuri Bilge Ceylan’ın Cannes Film Festivali’nden ödülle dönen fakat Altın Portakal’da adeta görmezden gelinen son çalışması “Üç Maymun”, yönetmenin önceki filmleri ile ulaştığı kitleyi şaşırtacak ancak ilk kez bir NBC filmi izleyenleri ise etkilemeyi başaracak niteliklere sahip. Belki de “Üç Maymun”u, yönetmenin filmografisinde ayrı bir yerde tutarak, “Nuri Bilge Ceylan sineması” olarak adlandırabileceğimiz kategorinin dışında değerlendirmek daha doğru olacaktır. Çünkü en başta çekim tekniği açısından diğerlerinden ayrılan “Üç Maymun”a, yönetmen Nuri Bilge Ceylan kabul etmese de, ayrı bir özen gösterildiği açıkça hissediliyor her bir karede.
Bu nedenle “Üç Maymun”u, NBC filmlerine mümkün olduğunca yabancı bir gözle izlemeye çalıştım. Yapacağım değerlendirmelerde de, yönetmenin önceki filmlerinden referanslar kullanmamaya gayret edeceğim.
“Üç Maymun”da herşeyden önce, iliklerimize kadar hissedeceğimiz bir melodram bekliyor bizleri. Eski Yeşilçam filmlerinden ve bilumum televizyon dizilerinden alışık olduğumuz bir hikaye; karakterlerin ruh hallerini tüm derinliği ile yansıtmayı başaran oyuncuların dört dörtlük performansları ve Nuri Bilge Ceylan’ın fotoğrafçılık deneyimlerinden kazandığı ‘görsel gücü’ sayesinde; bambaşka bir dille anlatılıyor “Üç Maymun”da.
Filmin adeta kare kare gezebileceğiniz bir fotoğraf galerisi gibi olduğunu söylersek, abartmış olmayız. Nitekim filmde tüm sahneler ayrı bir fotoğraf karesi olarak incelenebilecek derecede kusursuz ve etkileyici. Ceylan, görselliğin gücünü sadece filme estetizm kazandırmak için kullanmamış. Filmin geneline hakim olan ve gerilim filmlerini andıran ‘karanlık şehir atmosferi’ ile beraberindeki huzursuz edici detaylar (hızla birbirini kovalayan gri bulutlar, oyuncuların ağlarken çıkardıkları yutkunma sesleri, sabah ezanının ürkütücü tonu) hikayenin gerilimini artırmak konusunda son derece etkili unsurlar olarak çıkıyor karşımıza.
Kendinizi karakterler ile özdeşleştirmek için fazla çaba harcamanıza gerek kalmıyor “Üç Maymun”da. Oyuncuların sahici performansları ve yönetmenin tüm filmlerinde olduğu gibi “Üç Maymun”da da vazgeçmediği “gerçekçi” üslubu nedeniyle, film başlar başlamaz dahil oluyorsunuz hikayeye. Olan biteni bizzat takip eden ve yeri geldiğinde tepki göstermesi beklenen, ailenin bir ferdi gibi hissetmeye başlıyorsunuz adeta. Nitekim karakterlerin tepkileri de tam beklediğiniz gibi gelişince, filmin “gerçeklik” hissi iyice artıyor ve bu his üzerinize bir ağırlık olarak düşüveriyor.
Etrafta her gün karşılaştığımız ahlaksızlıklara tepkisiz kalsak da, filmde yaşananlara kayıtsız kalmak mümkün olmuyor o bütünlük içerisinde. Gerçek hayattaki benzerleri ile paralel ilerleyen hikayenin sonu, nihayet seyirciyi şaşırtmayı başarıyor. Bir süre, “acaba ben de öyle mi yapardım” diye düşünürken buluyorsunuz kendinizi.
“Üç Maymun”u melodram türündeki diğer filmlerden ayıran bir başka özelliği ise, filmde kimin tam olarak iyi ya da kötü veya haklı ya da haksız olduğuna karar verilemiyor olması. Hikayenin üç kahramanı da, üç maymunu oynamak ve gerçekle yüzleşmek konusunda kararsız kalırlarken, bu çelişkiyi seyirciye de yaşatıyorlar.
Ancak film en çok Hatice Aslan’ın canlandırdığı “Hacer” karakterine yüklüyor sanki suçu. Kadınların zayıf karakterli ve iradesiz bireyler oldukları için, özellikle duyguları ile ilgili konularda ne kadar ezilebildiklerini düşündüren bir rolde karşımıza çıkan Aslan; bu ilk sinema filminde, bir kadının ruhsal çıkmazlarını tüm dokunaklılığı ile beyazperdeye taşıyarak, takdire değer bir oyunculuk sergiliyor.
Filmde canlandırdığı “Eyüp” karakterine çok yakışan Yavuz Bingöl; kadın ruhundan anlamayan ancak zaman zaman duygularına yenik düşebilen Türk erkeğinin stereotip özelliklerini oldukça net ifadeler ile taşıyor beyazperdeye.
“Üç Maymun”un kadrosuna amatör bir oyuncu olarak dahil olan Ahmet Rıfat Şungar ise, filmdeki olağanüstü performansından sonra profesyonelliğe sağlam bir adım atmış oluyor.
Filmin senaryosuna da destek veren Ercan Kesal, belki de canlandırdığı karakterin çok belirgin vasıflar taşıyor olması nedeniyle, şu ana kadar izlediğim en sahici oyunculuk performansını sergileyerek, seyircinin aklında kalmayı başarıyor. Nuri Bilge Ceylan filmlerinde ilk kez bu kadar içten kahkaha atmanızı sağlayan “Servet” karakteri, filmin tek komedi unsuru olarak da dikkat çekiyor.
Filmden çıktıktan sonra bir süre Yıldız Tilbe\'nin “Emi” şarkısını mırıldanabilirsiniz. "Hacer"in melankolik karakterini yansıtan bu şarkı, filmde farklı fonksiyonlarda çıkıyor karşımıza; güldürmek, ağlatmak ve gerilimi artırmak üzere.
Bittikten sonra etkisinden kurtulamadığım, gerilim filmlerindekini aratmayacak derecede ürperdiğim ve olan biten herşeyi sorgulamak zorunda hissettiğim bir film oldu benim için “Üç Maymun”. Nuri Bilge Ceylan’ın kariyerinde bir eşik olarak değerlendirebileceğimiz bu filmi, daha önce bir NBC filminin tadına bakmış, bakmamış; herkes izlemeli.