“Patoloji”, hastalık (Yunanca pathos) çalışması ve bilimi (Yunanca logos) kelimelerinin birleşmesi ile oluşmuş hastalıklar bilimi anlamına gelen bir sözcüktür. Ayrıca belirli bir bozukluğun tipik özellikleriyle birlikte bütününe patoloji denilebilir.
Patoloji (hastalıkbilim) özellikle altta yatan hastalıkla ilgili hücrelerdeki, dokulardaki ve organlardaki yapısal ve işlevsel değişikliklerin tanınması, araştırılması ve incelenmesiyle ilgilenir. Patoloji alanında uzman olan kişilere patolog veya patoloji uzmanı denmektedir.
Adli patoloji, insan vücudundaki tüm olağandışı bulguları araştırır. Genel olarak ölüm ve yaralanma olgularını inceler. Aynı zamanda otopsileri yapar.
Patolojik sıfatı "patolojiyle ilgili, anormal, bozulmuş, çalışmayan, işlemeyen" anlamlarında tıpta yaygın olarak kullanılan tıbbi bir terim ve sıfattır. En çok anormal anlamında kullanılır.”
Her bedenin bir sırrı vardır. Bazılarına göre patoloji Tanrı’ya açılan bir kapıdır. Doktorlar ölümün sebebini belirleyebilmek için her türlü doğal olmayan yoldan (şiddet kullanılarak, zehirle, delilikle…) insan bedeninin anormal hale gelmesine ve bozulmasına şahit oluyorlar. Onlar bu sayede kurallara aykırı oyunların uzmanı. Tanısı imkansız gibi görünenler de dahil her türlü ölüm nedenini teşhiste en iyiler.
Tıp öğrencisi Ted Gray (Milo Ventigmiglia) okulunu birincilikle bitirir. Ülkenin en prestijli patoloji programlarından birine katılmaya hak kazanır. Son derece yetenekli olan Ted, kısa sürede programın elit ve ayrıcalıklı stajyer doktorlarının dikkatini çeker. Bu ekip Ted’i kendi gruplarına davet eder. Yeni arkadaşları merakını uyandırır. Bu sayede hiç beklemediği bazı sırları keşfeder. Farkında olmadan onların morgda saatlerce süren tehlikeli ve gizli oyunlarının bir parçası olduğunu fark eder. İyi bir doktorken, Hipokrat yeminini unutan bir katile dönüşür Ted… Bulunduğu otobüste yaşlı bir kadın kalp krizi geçirir, doktor var mı sorularını duymazdan gelip inecek kadar değişmiştir. Üstelik gruptaki kızlardan biri ile hayli şehvetli bir ilişki de kuracaktır.
Patoloji bilim dalıyla uğraşan uzmanlar rutin olarak organları çıkartıp tartıyorlar, gögüs kafesini açıp ölü bedenlerin içine ulaşıyorlar. Filmde de görünen her şey gerçek. Her gün her patoloji laboratuarında ve her morgda yapılan işlemler aynen filmde de uygulanıyor.
Avrupa’nın en büyük reklam şirketi Markenfilm’de çalışırken, en çok aranılan uluslar arası reklam yönetmenlerinden biri olan; Mercedes-Benz, Lexus, Audi, BMW, Toyota, Ferrero, Mazda, Volkswagen, Unilever gibi firmalar için yaptığı çalışmalarıyla çok sayıda ödül alan Marc Schölermann ilk sinema filmine imzasını atıyor. Hem de “Crank / Tetikçi” ile yıldızları parlayan Brian Taylor ve Mark Neveldine ikilisinin senaryosu ile. Tetikçi ile küçük ama etkili dokunuşlarda bulunan ikilinin senaryosu ile giriş yapmak kağıt üzerinde güzel görünüyor.
Üstelik iyi oyuncu kadrosu da cabası… Son olarak Heroes ile parlayan Milo Ventimiglia, Patron Kim dizisi ile genç yaşta şöhret olan Alyssa Milano ve Scrubs, Frasier, Six Feet Under başta olmak üzere birçok diziden tanıdık sima olan Michael Weston öne çıkan oyuncular olarak görünüyor.
Ama daha filmin ortalarında hikayenin ne kadar aksak olduğu belli oluyor. İyi oyunculuklara ve sıra dışı konuya rağmen film bir türlü ne yana gideceğine karar veremiyor sanki. Bir arada kalmışlık havası mevcut sürekli...
Aslında tıp öğrencilerinin sıra dışı deneylerine daha önce de şahit olmuştuk. Yine bir Alman filmi olan “Anatomy” 2000 yılında çok farklı bir gerilim yaşatmıştı izleyene. 3 yıl sonra gelen devam filmi ile kilometre taşlarından biri oldu.
“Kadavra” ilk önce çılgın pataloglar grubunun yapacağı çılgınlıkları ve işleyecekleri cinayetlerin gerilimini göstereceği izlenimini verse de ortalarından sonra tamda yol ayrımında her şeyi denemeye soyunuyor adeta.
“Testere”den ödünç alınmış kanlı sahneler mevcut. Özellikle final sahnesi bolca hatırlatıyor. En garibi de öyküye hiçbir katkıda bulunmayan cinsellik sahneleri. Ted ve Julie arasındaki tutkulu ilişki başka bir filmden gelmiş gibi duruyor ve sık tekrarlarla sıkıcı oluyor.
“En mükemmel ve tanı konulması imkansız cinayeti kim işleyecek” sorusunun peşinde sürekli cinayet işleyen doktorları izlerken bir yandan da “İnsan doğası gereği öldürür” yargısını yememiz bekleniyor. Ama zayıf senaryonun her şeyi birden verme sevdası yüzünden arada kaynayıp gidiyor.
Ted’in nişanlısı yanına geldikten sonra öykünün kıskançlık ve intikam filmine bürünmesi ise tam bir fiyasko. Ted’in toplu intikam sahnesi ve sonrasında her şeyi adeta göze sokarcasına anlatarak yapması da senaryo zayıflığının göstergesi…
Sonuçta “Kadavra”, ilk yarısı boyunca hazırlığını yaptığı her şeyi çöpe atıp alakasız yönlere savrulduktan sonra iyi bir finalle biten garip bir film olarak, kalakalmış seyircisiyle aynı kaderi paylaşıyor….