On yıllık bir dostluk aşka dönüşebilir mi? Yoksa bu başından beri “aşk” mıdır aslında?
Romantik komedi türünün en sevdiğim özelliği; gerçek hayatta çoğumuzun yaşadığı ya da yaşama ihtimali olan bilumum insanlık hallerini, yer yer abartıya kaçsa da, sürükleyici bir olay örgüsü ve keyifli bir anlatım ile beyazperdeye yansıtarak; seyirciye, filmdeki karakterlerin dünyasına dahil olma ve kendi bakış açısına göre dersler çıkarma imkanı tanıyor olması. Elbette ki bu süreci bol kahkahalı ve eğlenceli şekilde sunmayı başaran filmlerin ticari anlamda şansı çok daha fazla oluyor. (Bu konuda “Bridget Jones’un Günlüğü”nü tek geçerim!)
Bu hafta vizyona giren “Gelin Benim Olacak / Made of Honor” da, yukarıda tarif edilen niteliklere sahip, ana hatlarıyla başarılı bir romantik komedi. Film, on yıllık yeri doldurulamaz bir dostluğun, gülümseten detaylarla dolu aşka dönüş hikayesini tüm akıcılığı ile beyazperdeye taşımayı başarıyor. Dakikada bir kahkaha atmanızı sağlayan sahneler sayesinde zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz. “Gelin Benim Olacak”, ilk sahneden itibaren güldürmeye odaklanarak, komedinin ön planda olduğu bir yapım gibi görünse de, filmin romantik unsurlarının da etkileyici olduğunu söylemek gerek.
Hayatı boyunca hiçbir kadına bağlanmadan, periyodik olarak farklı kadınlarla görüşen ve bu durumdan hiç de şikayetçi olmayan erkekler vardır, bilirsiniz. Filmin baş kahramanı Tom Bailey de onlardan biri. Kırdığı kalp sayısı her geçen gün artarken, içinde büyüttüğü gerçek aşktan bihaber olan Tom ile, 10 yıl önce komik bir tesadüf aracılığıyla tanıştığı ve o gün bugündür hayatının en keyifli anlarını paylaştığı, en yakın arkadaşı Hannah arasındaki ilişki; Hannah’ın altı haftalık bir iş seyahati için İskoçya’ya gitmesi ve Tom’un bu süreçte ona aşık olduğunu farketmesiyle boyut değiştiriyor.
İşte sorun da tam bu noktada ortaya çıkıyor. Hannah, İskoçya’da karşısına çıkan beyaz atlı prensi Colin McMurray’a sırıksıklam aşık olarak dönüyor Amerika’ya. Üstelik Colin ile evlenme kararı almış bir şekilde. Bu mutluluk tablosu, hayatındaki en değerli insanı kaybetmek üzere olan Tom’u kendi içinde sancılı bir hesaplaşmaya sürüklüyor. Hayatta, yıllardır tadını çıkardığı çok eşlilikten daha önemli ve özel paylaşımlar olduğunu farkeden Tom için, ömründe ilk kez yaşadığı “aşk” hali, aşık olduğu kadını başkasının kollarında gördüğü her saniye tam bir işkenceye dönüşüyor. Bütün bunların üzerine Hannah’ın baş nedimelik teklifiyle iyice sarsılan Tom için zorlu bir mücadele başlamış oluyor böylelikle…
Tom’un, rakibi Colin’i altetmek ve Hannah’ın aşkını kazanmak için denediği yollar filmin en eğlenceli sahneleri olarak çıkıyor karşımıza. Yakışıklı kazanovamızın hayatı boyunca göz ardı ettiği gerçekler ile yüzleşmesi ise yoğun komedinin üstüne, farkındalık ve melankoli ile karışık hisler ekleyerek, filmi sıradan bir komedi filmi olarak anılmaktan kurtarıyor ve seyirciyi memnun ediyor.
Elbette ki bu yazıda filmin pembe dizi tadındaki finalinden bahsedecek değilim. Ancak senaristlerin hikayeye daha orijinal bir son vermelerini beklediğimi belirtmeliyim. Filme mutlu bir son düşünelim derken, klişelerin içinde sıkışmış kalmış, hatta bazı detayları atlamış yazar çizer takımı. Aslında yer yer masal tadı veren bir anlatım içerisinde çok da dikkat çekmiyor bu detay.
Filmin mekanları, karakterlerin hayat tarzları, dünya görüşleri ve hikayeye ortasından dahil olan İskoç kraliyet ailesi geleneklerini yansıtan unsurlar, Türk seyircisine "yabancı" gelebilir ancak yine de kendinizden birşeyler bulabilme ve duygu dünyanıza hitap eden ayrıntılar yakalayabilme ihtimaliniz çok yüksek “Gelin Benim Olacak”ta. Sonuçta aşk heryerde aşk!