Asıl adı Erik Weisz olan Macaristan doğumlu Harry Houdini, gelmiş geçmiş en başarılı sihirbaz olarak kabul edilir. Hünerleri sadece sihirbazlıkla sınırlı olmayan, her türlü zincirden ve kapalı nesneden kurtulabilen bir şovmen olan Houdini, sahne üstadlığının yanısıra sinemaya el atmış, birkaç filmde rol amış, yapımcılık da yapmış bir isim. Ruhlarla bağlantı kurmaya meraklı olan Houdini, medyum numarası yaparak para kazanan dolandırıcıları ifşa etme bilinciyle de tanınan bir isim. Bu amaçla yazdığı bir de kitap mevcut: “A Magician Among the Spirits: Ruhlar Arasında Bir Sihirbaz”.
Houdini ile açıyor perdesini “Öldüren Cazibe”, en son Hokkabaz’da izlediğimiz o meşhur suda kilitlenme numarası ile… “Prestij”, “Hokkabaz” ve “İlizyonist” derken son yıllarda izlediğimiz sihirbaz filmlerinden farklı olduğunu göstererek başlıyor. Houdini’nin gördüğü imgelerle kilitlerinden geç kurtulması, numaranın çok ayrıntıya girilmeden gösterilmesiyle yaratıyor farkını. Devamında da sihirbazı sahne şovlarıyla değil, günlük hayatı ile göstermeyi seçiyor.
Diğer karakter Mary McGregor ise kızı Benji ile yaşayan bir medyum. Benji’nin insanlar üzerine topladığı bilgileri garip sahne şovuyla kullanırken, insanları psişik güçleri olduğuna inandıran Mary fakir bir yaşam sürmektedir. Annesine çok bağlı olan Harry Houdini, annesinin ölmeden önce kendisine söylediği son sözleri bilen medyuma 10 bin dolar vaadeder. Bu para Mary ve Benji için güzel bir fırsattır.
Bu kadar iz bırakmış biri olmasına rağmen, karmaşık ve sıkıntılı bir insan olan Houdini rolünde ciddi hazırlık yapsa da pek kendini gösteremeyen Guy Pearce mevcut. Yine de güçlü bir kasta sahip bir film “Öldüren Cazibe”, kendisine çok uygun rolüyle Catherine Zeta Jones bir yana, yan karakterlerle parlıyor daha çok. Özellikle “Kefaret”deki kısa ama etkili rolüyle Oscar için de adı geçen Saoirse Ronan adeta parlıyor. Bir de özelikle “Secrets & Lies”da hayran bırakan performansıyla parlayan Timothy Spall mevcut.
Benji ve Houdi’nin yardımcısı Sugarman’in karakter benzerlikleri güzel bir ayrıntı olarak yakalanmış. Houdi’nin annesine olan bağlılığı ise nasıl olmuş bilinmez, seyirciye geçemeyen zayıf bir tutku olarak kalakalıyor. Pearce’in rolüne hazırlanırken çeşitli numaraları öğrenmesinin artık sinemada yeni bir şey olmadığı, üstelik aktörün karnesine olumlu not olarak eklenemediğini de belirtmek gerek. Öykünün ana eksenini oluşturan duyguyu seyirciye geçiremedikten sonra, oyuncu istediği kadar taklalar atsın faydası yok.
Ödüllü yönetmen Gillian Armstrong özellikle görsel stilde güzel işler çıkarmış. Houdini’nin filmlerinin sinemada izlendiği sahneler güzel bir nostalji iken, özellikle imgelem sahneleri de oldukça başarılı. Ama dönem filmi atmosferi ıskalanmış. Bu sayede de biraz daha zamansız kalmış, gerçeklikten hayale doğru kaymış bir filme dönüşmüş.
Houdini’nin hayatını ezbere bilen, onun yapmış olduğu işleri yakından inceleyen bir çok sadık takipçisi var. Bu nedenle yapımcıları çekimlerden önce en çok endişelendiren konu Houdini gibi tarihten gelen gerçek bir portrenin filme doğru bir şekilde aktarılması olmuş. Yapımcılar Harry’nin ruhuna sadık kalabilmek için çok araştırma yapmışlar ama sonucunda film tarihten yola çıkan bir kurgu.
Guy Pearce’in yarattığı Houdini karakteri biraz sığ kalınca, ne annesine olan tutkusu, ne de Mary ile olan duygusal yakınlaşması seyirciye geçemiyor. Bu da filmin sonunu hazırlıyor. Zaten üstüste sihirbazlık filmleri izleyen seyirciyi cezbedecek, arkasından sürüklenmesini sağlayacak bir şey de vaadetmeyince, sıradan bir film olarak kalakalıyor “Öldüren Cazibe”…
Adındaki “Cazibe” öldüremiyor, bir görünüp bir kayboluyor…