Herşeyin başlangıcı, Ben Mezrich’in Eylül 2002’de Wired dergisinde yayınlanan “Hacking Las Vegas” başlıklı yazısı ile, ertesi yıl yayınlanan “Bringing down the Hose: The Inside Story of Six MIT Students Who Took Vegas for Miliions” kitabının en çok satanlar listesine girmesine dayanıyor. Ülkemizde de 2005 yılında “Mekanı Dağıtmak” adıyla Salyangoz yayınlarından çıkan kitap Las Vegas’taki kumarhanelerden, öğrencilerin sistemi yenmesini anlatması ile ilgi çekmiş. Kevin Spacey’nin henüz dergideki yazıyı okur okumaz, telif haklarını alması ile filme dönüştürülmesinin startı da verilmiş.
Kart saymanın mümkün olabildiği ve illegal olmadığı tek kumar oyunu olma özelliği taşıyan “Blackjack – 21”de takım oyununun daha kazançlı bir sistem haline geldiğini keşfeden bir öğretmenin, öğrencilerinden oluşturduğu bir ekiple kazandığı paralar ve göz kamaştıran yaşamları konu ediliyor.
Buna göre MIT Blackjack Takımı dört temel gruba ayrılıyor. “Destek Gözcü” kartları sayarak oyunu izler. “Gözcü” karları sayar ama az miktarda parayla oynayıp kendini gizler. “Goril” masadan masaya geçerek gözcülerden aldığı sinyaller doğrultusunda büyük bahisler oynar. Takımın en yetenekli üyesi, kartları sayan, oynayan ve en yüksek bahisleri oynayan ise “Büyük Oyuncu” olur.
Bu sistemle oluşturulmuş basit bir takım liderlerinin söylediği üzere “Kumar oynamaz, kart sayar” kumarbazın girdiği duygusallıklara girmeden basit istatistiklerle ve bolca matematik zekası ile yaptığı hesaplarla kazanır sadece.
“21” de çıkış noktası olan kitabı 90’lardan 2000’lere taşıyarak açılıyor. Babasını kaybetmiş, kendi olanakları içinde annesinin desteği ile okuyan, farkedilmeyen sıradan bir inek öğrenci olan Ben Campbell’ın (klişelerin etkisiyle) anlatacak macerasının olmaması ile start alır. Campbell sıradan bir inek öğrencidir. Bir proje üzerinde çalışmakta, doktorluk okumak için burs başvurusunda bulunmakta, bir mağazada yavaş yavaş yükselen kendince parlak bir öğrencidir.
Derste hocasının dikkatini çekmesiyle, takıma dahil edilir. Her zamanki gibi yapılan teklifi önce reddeder. Oyunun nasıl oynandığından bile bihaberdir. Olmazsa olmaz aşk sosu devreye girer ve takıma katılır. Takım hafta sonları Vegas’a giderek para kazanmaya başlar. Paranın getirdiği güç, farklı sosyal yapı, Vegas’ın ışıltısı hepsini büyüler. Farkedilmeme adına farklı kimliklere bürünen takım oyuncuları iki farklı hayat yaşamaya başlarlar.
“21” farklı hiçbirşey vaadetmeden bu şekilde sürüp gidiyor. Kevin Spacey’nin performansı, yavaş yavaş yıldız oyuncu mertebesine yükselişe geçen Jim Sturgess’in performansı dışında pek fazla bir şey sunmuyor. Arkasından gidilecek bir öyküye sahip olmayan film, tempo sorunlarıyla da sıkıcılık sınırlarını zorluyor…
Uyarlandığı karakterler ile de tartışmalar yaratmış bir yapım “21”. Tamamı Asyalı takım değişime uğramış. Asyalıların genellikle kumarbaz olarak görülmesi yargısı her zaman karşılaşılan bir gerçekken, filmde tek bir Asyalı kendine yer bulabilmiş.
Basit yan öykülerle heyecan vermeyen, temposunu ayarlayamayan “21”, aşk sosunu bile bu basitlikten doğuruyor. Bruce uzaktan bakabildiği Jill’le aynı takımda yeralınca aralarındaki yakınlık yetmezmiş gibi neredeyse “senin de baban ölmüş benim de, hadi sevgili olalım!” cümlesini sarfedecek kadar basitleşiyor. Böyle bir cümle geçmiyor elbette ama hissettiriliyor.
“Kumarhanelerin desteğini alabilir miyiz acaba” sorularıyla başlanan yapım, beklediğinin aksine sıcak bir karşılama bulmuş. Vegas kumarhanaleri herkesin sistemi yenebileceğini düşünmesinin hoşlarına gitmesiyle filme destek olmuş. Filmi izleyip gaza gelenlerin sisteme yenilmesini bekliyorlar dört gözle…
Spacey ve Sturgess’in iyi performanslarına, zayıf çizilmiş karakterine rağmen Bosworth’ün de onlara ayak uydurmasıyla performans sorunu taşımayan filmin en önemli ve belki de tek artısı da bu zaten.
Eksileri ise saymakla bitecek gibi değil. Ocean serisinde 11 kişilik bir takıma inanan, bu konuda zorluk çekmeyen izleyiciye, neredeyse isimlerini bile zor öğreten, fazla tanıtmayan bir takıma inandırmaya çalışıyor ama nafile. Ortada bir takım olduğuna inanmak zor. Neredeyse hiç olmayan yan karakterlerle tamamen fiyasko. Eski büyük oyuncunun klişe başkaldırışı bir yana, 90’larda kalmış güvenlik görevlisi Cole rolündeki Laurence Fishburne’ün de elini kolunu bağlayan bir rakip karakteri var ki, izleyen bile onu altedeceğini düşünebilir.
Takım oyununu iyi bölüşemeyen, iki oyuncuya verdiği sorumlulukla herşeyin toz pembe olacağını sanan ekip fena çuvallıyor. Vegas’ın enerjisini ve ışıltısını da arkasına alamayınca sıradan bir filme dönüşüyor “21”…