Başrolünde usta oyuncu Al Pacino’nun yer aldığı “88 Dakika” beklentileri karşılayamaması bir yana, kötü bir aksiyon filmi ünvanı almaktan kurtulamayan, pasif bir film olarak çıkıyor karşımıza.
Filmin birçok yerinde tanıdık karelere rastlamak mümkün. Özellikle de “24” ve “Dexter” dizilerinin esintileri birçok yerde göze çarpıyor. Daha önce “Cehennemden Gelen”, “Tam Zamanında”, “The Black Dahlia” ve benzeri birçok filmin aynı konuyu işlediğini göz önünde bulundurursak ve bu filmleri “88 Dakika” ile kıyaslarsak filmimizin bir fiyasko olduğu fikri bir kez daha pekişmiş oluyor. Filmde farklı olan ya da fark yaratacağı düşünülerek yapılan ama pek fark yaratmayan; filmin gerilimi daha çok psikolojik olarak vermeye çalışması ve bunu aksiyonun içine yedirme çabası..
İki kız kardeşin bir seri katil tarafından öldürülmeye çalışılması ile açılan filmimiz bütün klişeleri harfi harfine uygulayarak, “n’oluyoruz” demeye kalmadan 9 yıl sonrasına atlayıveriyor. Giriş kısmından katilimizin kadınları tek bacağından asarak öldürmekten hoşlandığını ve daha önceden de birkaç vukuatının olduğunu öğreniyoruz. Yine 9 yıl sonrasına gitmeden; 6. hissin deyim yerindeyse “gözünü çıkaran” davranış bilimleri hocası, ucundan takıntılı doktorumuz Jack Gramm’ın varsayım üzerine bir şüpheliyi, amiyane tabirle kodese tıktırdığını görüyoruz. Katilimizin öldürürken bir tarzının olması ve bu tarzla tanınması bizi ister istemez “Dexter”daki “buz kamyonlu katil”e götürüyor.
Aradan (yukarıda da belirttiğim gibi) 9 yıl geçiyor ve ne hikmettir bilinmez yetenekli doktorumuz Gramm’ın saçlarındaki beyazlar tek tel artmadan aynen duruyor. Yaratıcı yönetmenimiz “aradan zaman geçti heee!” duygusunu uyandırmak için doktorumuza bir de top sakal ekliyor. Burada seyircinin tepkisi küçümseyici bir gülümsemeden öteye gidemiyor. Ayrıca “yürüyen karizma” Al Pacino’ya uzun saçın hiç yakışmadığını, kafasında “ha uçtu, ha uçacak” gibi durduğunu da belirtmek lazım.(hele koşarken bu izlenim tavan yapıyor!)
Olay yine beklendiği gibi bir kızın daha bacağından tavanda asılı bulunmasıyla devam ediyor. Ardından Doktor Gramm’ın telefonu çalıyor ve 88 dakika içinde öleceği söyleniyor. Bu dakikadan sonra sözüm ona asıl aksiyon başlıyor ve film “24” dizisi gibi eş zamanlı gitmeye hatta “24” ü ısrarla hatırlatacak keskin, kısa ve hızlı kamera hareketleriyle ilerlemeye başlıyor. Jack Bauer’in sürekli çalan telefonu, Jack Gramm’a da aynen alınmış ve o telefon film boyunca hiç abartısız dakika başı çalıyor, susmak nedir bilmiyor…
Daha sonra her şey yine uygun adım gitmeye devam ediyor. Doktorumuzu bir an dışarıda, bu sahneyi takip eden diğer sahnede ofisinde yine telefonla konuşurken görebiliyoruz. Filmin bu atlama ve hızlı gitme çabası, ama oyuncuların tam aksine 88 yıl vakitleri varmış gibi ağır hareketleri izleyicide “bir şey mi kaçırdım?” sorusunun oluşmasına sebep oluyor. Gramm’ın en gergin sahnede bile yanındaki kadına psikolojik destek verme, moralini düzeltme çabası ise feci halde dikkat dağıtıyor. Ayrıca Gramm’ın yanında neden hep bir kadın var bir türlü anlam veremiyoruz.
Doktorumuz bu tür filmlerde genellikle oluşturulan aşırı zeki, cin fikirli, açık gözlü ve kurnaz baş karakter özelliklerine sahip değil. Keza her şeyden şüpheleniyor ama en ufak açıklamaya hemen kanıveriyor. Bu ayrıntı bence filmin artılarından biri çünkü böyle filmlerde başrolün yüceltilip insan ötesi bir varlığa dönüştürülmesini yapmacık bulan bir seyirciyim.
Filmin birden çok kadın karakteri var. Ama hiçbiri doyurucu bir oyunculuk sergileyemiyor ve finalde de etkin oldukları için memnuniyetsizliğimizi bir kez daha perçinliyorlar. Filmdeki idealist delikanlımız, Gramm’ın öğrencisi Mike Stemp ise “The O.C” deki asi genç Ryan pozlarını burada da atmaya devam ediyor.
Müzikler fena değil, filmin dokusuna uygun ve bütünlüğü oluşturur nitelikte. Filmde en beğendiğim sahne Gramm’ın arabasının patladığı ve ters köşe blöfünün bence çok hoş durduğu sahne. Parmakla sayılır sahnelerden biri de bu zaten.
Netice olarak Al Pacino’nun fena harcandığı, tam bir klişeler geçidi olan ama karakterlerini gerçeklerden uzaklaştırmadan, yüceltmeden işleyişiyle dikkat çeken, maalesef ki başarısız bir aksiyon filmi.
Aslında 1 yıldızdan fazlasını hak etmemesine rağmen sırf Al Pacino için 2 yıldıza değer…