Hollywood dünyası iyice alıştı çizgi roman uyarlamalarına. Öyle ki iş artık belli başlı formülleri uygulama becerisine kalmış gibi duruyor. Filmi, seyirciyi hiç boş bırakmayacak şekilde adrenalinle yükle. Bu esnada karakterin ruh halini irdelemeyi unutma. Kahramanımızın ikilemlerini göster seyirciye. Araya küçük de olsa bir aşk öyküsü de koyarsan, tamam.
Ama unutma bu bir gişe filmi, en önemli nokta o. O nedenle her şey seyirciyi yormadan, göze soka soka verilmeli. Bundan başka, bir kere mizah sosu tüm filme yedirilecek. Sonra esas oğlanın esas kızla inişli çıkışlı bir hikayesi de olmalı. Geri kalanında da boyuna ekşın!
Şükür ki kalıpların dışına çıkmaya çalışmış yönetmenler de oldu. Bunlardan bazılarına, gayet sağlam durdukları halde acımasızlıkla burun kıvrıldı. (Bkz. Hulk) Bazıları çok iyi gişe yapamasa da fanatik kitlesini buldu. (Bkz. Hellboy) Bazısı ise gerçekten farklılığı sayesinde çok sevildi. (Bkz. Batman Begins)
Yönetmenin değil de yapımcının ön planda olduğu büyük prodüksiyonlu bir çizgi roman uyarlamasında seyirci nelerle karşılaşacağını kestiriveriyor. Buna rağmen, filmde, iki saatlik bir eğlenceden fazlasını aramadığından olsa gerek, gişe rakamları hep yüksek oluyor. Aslında bu şunu gösteriyor: Çizgi romanlar bu şekilde harcanmaya devam edecek. Hatta filmler en baştan seri olarak tasarlanacak.
Artık bu 100-150 milyonluk filmler gayet sıradanlaşmaya başladı. “Örümcek Adam”ın sonuncu ayağı en zayıf halkaydı. “Fantastik Dörtlü”, en başından beri ucuz duruyordu. “Ghost Rider” facia. Şimdi ise “Iron Man”e kanca atılmıştı ve kanımca çok umutlu görünmüyordu. 180 küsür milyon dolarlık bütçesi beklentilerimi artırmak yerine boyuna efekt yükleyip filmi basitleştirecek gibi hissettiriyordu bana.
Ancak bu sefer ilgiyi hak eden, başarıyla kotarılmış bir filmle karşı karşıya olduğumuzu söyleyeyim. Uzun yıllar hatırlanacak bir film olmasa da, yaz sezonu için iyi bir açılış gibi görünüyor.
“Iron Man”, yani Demir Adam yine bir Marvel çizgi romanı. Çok güçlü bir zırh giyen bir adamı anlatıyor. DC Comics’teki Batman tarzında bir kahraman ve 45 sene önce yaratılmış.
Demir Adam, bildiğimiz süper kahramanlardan daha farklı. Öyle mutasyon falan geçirmiyor. Gücünü kendi yaratıyor. Oturup kendine süper bir zırh icat ediyor. İşte sadece bu bile ona sempati duymamız için yeterli. Süper kahraman olmaya sadece kendi karar veriyor. Ayrıca öyle ölümsüz falan da değil. Zırhı çok güçlü olsa da bir dayanma sınırı var.
Demir Adam, demir adam olmadan önce zengin mi zengin, düşüncesiz, züppenin biri. Silah üreten ve icat eden bir şirketin başında. Bir gün Afganistan’da teröristler tarafından kaçırılıyor ve kendi silahlarından üretmesi isteniyor. Orada, her yerde kendi üretimi füzeleri, bombaları görüyor. Tüm bu yaşadığı olaylar onda bir takım duygusal değişmelere sebep oluyor. Kendi milyarlık hayatından çıkıp gerçeği görünce suçunu da fark ediyor ve telafi etmek istiyor.
Böyle bir çıkış noktası için silah satıcısı bir Amerikalı ve sattığı silahların kendi ülkesini vurma fikri gerçekten çok iyi yakalanmış. Böylece filmin çizgi romanlarda çok da sık görülmeyen bir politik ayağı da oluşuyor. Ve film bu çıkış noktasından devam etse gayet sert, keskin bir film olabilecekmiş gibi duruyor.
Ancak yönetmen politik mesaj peşinde değil gibi, zira bu konuya daha fazla eğilmek yerine onu sadece bir araç olarak kullanmayı tercih ediyor. Böylece kanımca büyük bir fırsat tepilmiş oluyor. Açıkçası ben daha ciddi, karanlık bir film beklerdim. Bahsi geçen temel üzerine kurulmuş daha sağlam bir hikaye, onun etrafını saran macera sosu ve daha incelikli oyunculuklar –ki oyuncular gayet yetenekli zaten- ortaya çok daha ciddiye alınası bir film çıkarabilirdi. Ancak dediğim gibi bu konu sadece çıkış noktası olarak kullanılıp bir köşeye atılıyor. Daha sonrası da beklediğimiz üzere eğlencelik olup çıkıyor. Fazlasıyla mizah, özellikle kötü adam rolündeki Jeff Bridges’in iki boyutlu oyunculuğu, filmi sıradanlaştırıyor (ki bence bu tip filmlerde kötü adam çok önemlidir.)
Filmi kurtaran, yani onu bayağı bir büyük prodüksiyon filmi olmaktan kurtarıp üst kademeye taşıyan birkaç şey var şükür ki. Öncelikle Robert Downey Jr.’ın performansı. Böyle, adı daha az duyulmuş bir yüzün başrole konması çok yerinde. (Düşünün, ya yerine Tom Cruise ya da Niclohas Cage oynasaydı!) RDJ filmde göründüğü her karede iyi iş çıkarıyor. Dahası, böylesine serseri ruhlu bir adamın bir nevi terbiye olmasını gayet incelikli olarak canlandırıyor. Filmin mizah unsurları da tamamen onun üzerinde. Diğer oyuncular, ön plana çıkmadan işlerini iyi yapıyorlar.
Bir diğeri Amerikan ordusu! Transformers’ta olduğu gibi burada da üstün süpersonik ABD ordusu işe el atmazsa olmazdı. E, sonuçta onların filmi, katlanacağız. Bir an, “Yarabbim, yine mi filmin yarısında ABD askerlerini, uçaklarını seyredeceğiz” (Bkz. Transformers) diye korkup panik yapsam da öyle olmadı. Abartmadılar bu sefer. (Eh bu da filmi kurtardı!)
Ve tabii ki, filmin en zevkli yeri de Iron Man’ın ortaya çıkış aşamaları. Mağaradaki çalışmalardan başlayıp, evinde son model hale gelinceye kadarki aşamaları izlemek büyük zevk. Zırh çok güzel tasarlanmış, tasarım ve görsel efekt ekibini can-ı gönülden kutlarım.
Sonuç olarak, bizlere iki saat eğlenceden daha fazlasını vaat eden, fazlasıyla komik, eğlenceli, çizgi roman severlerin göz ardı etmemesi gereken demir gibi bir film var ortada. Duygusal olarak çok fazla şey aramayın ancak filmi kahkahalarla izleyeceğiniz kesin.
Kısaca, “Iron Man” çizgi roman uyarlamalarına olan umudu arttırıyor. Bir de Robert Downey Jr.’ı takip ettiğiniz oyuncular listenize alacağınızı söyleyebilirim.
Sinemayla kalın efendim…
(filmin notu: 7/10)