Behzat Ç. İçin Büyük Kavga Ettiler

01.11.2013 10:12

"Behzat Ç. Ankara Yanıyor"dan Gezi Sahneleri Çıkarıldı!

 

Ayşe Arman’a konuşan Erdal Beşikçioğlu, vizyon için gün sayan “Behzat Ç. Ankara Yanıyor”dan Gezi ile ilgili sahnelerin çıkartıldığını söyledi.

 

Ayşe Arman ünlü oyuncu ile fotoğraf çektirirken dizlerinin titrediğini, aptallaştığını ne yapacağını bilemez hale geldiğini itiraf etti. "Resmen ne yapacağımı şaşırdım, aptallaştım." diyen Arman, ünlü oyuncunun karizması ve entellektüel kimliği karşısında "Şaşkın tavuk. Mahcup kedi. Utangaç kuş." haline geldiğini yazdı. "Beşikçioğlu’nun yanında “küçük hayran kız”a dönüştüm." diyerek şaşırtan Arman’ın röportajının bir kısmı şöyle;

 

“Behzat Ç. Ankara Yanıyor” ile bizi yine sarsacaksınız! Yanan, Ankara mı, Türkiye mi?

 

- Türkiye tabii! Ankara yanıyorsa, muhakkak Türkiye de yanıyordur… 

 

Film çok etkileyici. Bir seri cinayeti anlatıyor. Fonda da yakın dönem Türkiye panoraması ve Gezi var. Senaryo, Gezi olaylarından sonra mı yazıldı?

 

-Hayır! Tam tersine iki ay önce yazıldı. Ama enteresan bir biçimde, Gezi’de yaşananlar bizim filmle örtüştü. Senaristimiz Ercan da (Mehmet Erdem), yönetmenimiz Serdar Abi de (Akar) böyledir, sezgileri çok kuvvetlidir, sinir uçları açıktır…

 

İyi de iki ay önce yazılan senaryonun Gezi’yle bu kadar örtüşmesi şaşırtıcı değil mi?

 

- Hem evet hem hayır. Eğer gelişmeleri doğru değerlendiriyorsan, yaşanacak olayları da kestirirsin. Yokuş aşağı son sürat koşuyorsan, düşersin! Serdar Abi’nin sıkıntısı şuydu: “Ulan biz bunu, önceden yazdık ama ‘Gezi’den nemalanmaya çalışıyorlar’ demesinler!” Düşünebiliyor musun o senaryoda, üç takımın forması yan yana eylemdeydi! Ercan’ın iki ay önce yazdığı satırlarda bu var. Gezi’de de aynı şeyi görünce, şok yaşadık! Bir sürü ayrıntıyı sırf ‘prim yapmaya çalışıyorlar’ demesinler diye filmden çıkarttık.

 

Senaryoyu okuduğunda senin hissettiğin neydi? 

 

- Çok heyecanlandım. Üç sene boyunca Behzat Ç.’de sormadığımız soru kalmadı. Bu filmde de böyle. Yine soru soruyoruz ve değerlendirmeyi seyirciye bırakıyoruz.

 

Sadece soru sormuyorsunuz, muhalefet de yapıyorsunuz!

 

- Yapıyoruz tabii. Fikirlerimiz farklı olabilir. Çatışabilir. Çatışsın. Zaten çatışma olmazsa, çözüm de bulunamaz!

 

Sana göre, “Cesur insanlar, taşın altına elini sokmazsa, çözüm yok” mu? Bu ‘yangın’ devam mı eder?

 

- Eder!

 

Filmdeki mesajlardan biri bu mu?

 

- Mesaj derdimiz olmadı. Yorumsuz bir şekilde, yalın olarak hikâyenin peşinden koştuk ve sorular sorduk.

 

Filmde, Türkiye’deki siyasi mekanizmanın da medyanın da hali anlatılıyor... 

 

- Evet ama “Böyle olmaz!” ya da “Böyle olmamalı!” diye bir provokatif bir tavır almıyoruz. Bu film sadece bir durum tespiti. Behzat Ç., siyasi bir diziydi, bu da siyasi bir film. Ben siyasi film yapmayı seviyorum. ‘Abdullah Şamil’ diye bir filmde yer almıştım, orada da Çeçen Milis Komutanı’nı canlandırmıştım. Şamil Basayev’in izdüşümüydü. Öteki taraftan da ‘Köprü’de Vali Yazıcıoğlu’nu oynamıştım. O da çok ciddi siyasi altyapısı olan bir işti. Siyasi filmlerde, bir tartışma platformu yaratılıyor. En azından internette, Twitter’da insanlar birbirleriyle bu konuyu konuşuyor, tartışıyor. Bunu da yararlı buluyorum. 

 

Nasıl bir sonuç bekliyorsun bu filmden? 

 

- Ben sadece çok insana ulaşmasını istiyorum.

 

Kaldırımdan yürüme

 

Geçenlerde yine İstanbul’daydım. AKM’nin önünden yürümeye çalışırken, polis, “N’apıyorsun kardeşim?” dedi. “Yürüyorum!” dedim. “Kaldırımdan yürüyemezsin, caddeden yürü!” dedi. “Bak alkollüyüm, caddeden yürürsem, araba altında kalabilirim, birinin başına bela olabilirim. Benim buradan yürümem lazım!” dedim. Vatandaşın, kaldırımdan yürümesine izin verilmiyor! Kan beynime sıçradı! Daha sonra tehdit etmeye kadar vardı iş. “Sivilde karşıma çıkma!” deyince, durur muyum, “Ne zaman bitiyor senin nöbetin?” dedim. Bunun üzerine komiser geldi. O beni görünce, “Aaa Erdal Bey!” lafları girdi devreye, iş bir şekilde tatlıya bağlandı. Sonunda tabii ki yürüyerek geçtim o kaldırımdan. Bu, en basit örnek. Bunun gibi bir sürü, insanı zıvanadan çıkaran, saçma sapan iş oluyor bu memlekette. Çok acayip bir noktaya geldik…

 

Hepimiz egosu yüksek adamlarız

 

Behzat Ç.’yi özel kılan nedir?

 

- Bu, bir takım oyunu. Sen bir laf söylediğin zaman, sana doğru tonlamada bir cevap gelmezse, diyalog oluşmaz. O zaman, ezberlenmiş birtakım sözleri söyleyen adamlar olursun ki, şu anda zaten dizi piyasasında bu tür işlerden çok var. Dünyanın en güzel hikâyesi yazılsa bile, oyuncu, sadece kendi repliğini ezberleyip çıktığı zaman, bir değer ifade etmiyor. Biz öyle değiliz, gerçekten bütünüz. Herkes mevkiini çok iyi kavradı. Ne zaman gol atacağını çok iyi biliyor. Ona göre top oynuyoruz. Ortada başarı varsa, sebebi bu. 

 

Bu ekipte kimsenin egosu yok mu?

 

- Olmaz mı? Hepimiz egosu en yüksek adamlarız! Çok acayip kavgalar ettik ama hiçbir zaman küsmedik. Çünkü hiçbir kavgamız, kişisel değildi. Yapılan işin daha iyi nasıl olabileceği üzerineydi… 

 

Sen, sanki Behzat Ç.’nin eğitilmişi ve entelektüelisin! Ama özde, o komiserle çok benzer tarafların var… 

 

- Rahmetli hocamız Cüneyt Gökçer, “İyi oyuncu ne demek?” diye sormuştu bir keresinde. Herkes atlamıştı: “İyi oyuncu rolü iyi oynayandır!” diye. “Hayır” demişti, “Kendine uygun rolü oynayan oyuncu, iyi oyuncudur!” Çünkü yaratacağınız karakteri, kendinizden bir şeyle örtüştüremezseniz, inandırıcı olmaz, yavan kalır. ‘Köprü’de de Vali’yi de oynadığım karakterler benimle örtüşüyordu. Haksızlığa karşı tahammül edemiyor olmam da Behzat’la örtüşüyor. Ama mesela ben fazla alkol kullanmam. “Evde oturup bir bira açayım” kafam yoktur hiçbir zaman… 

 

Sen bu Behzat ç’nin bu kadar efsane olmasını nasıl açıklıyorsun?

 

- Açıklayamıyorum. 

 

Sen çok iyi bir oyuncu olduğun için mi, biz, seni ‘o’ zannediyoruz?

 

- Bunu bana söylettirme! Söylersem, o zaman başka bir işi kötü yapma şansımı benim elimden almış olursun! 

 

“Bu Behzat Ç. üzerime yapışıp, kalır” korkun yok mu?

 

- Serdar Abi’yle Behzat’a başladığımız zaman, yemek yemeğe gittik. Arabayı bıraktık, geri alırken anahtarın üzerinde ‘Vali’ yazıyordu. Serdar Abi, buna çok güldü. Üç sene sonra yine aynı yere gittik, anahtarı verdik. Alırken bu sefer üzerinde ‘Behzat Ç.’ yazıyordu. Bakalım, bir daha gittiğimizde anahtarın üzerinde ne yazacak, ben de merak ediyorum…

 

Polisler, Behzat’ı seviyor mu?

 

- Emniyetteki arkadaşlarla hiçbir sıkıntımız yok. Aslında kimseyle yok. Sempatiyle bakan da vardır nefret eden de…

 

Çok küfür var filmde… 

 

- Küfür yok, o küfür dediklerinin hepsi nida! 

 

Nasıl yani?

 

- Çünkü karakter, onları refleks olarak söylüyor! Doğal ve sıradan bir biçimde. Ben küfür olarak değerlendirmiyorum. Küfür başka bir tonda, başka bir üslupta söylenir. Bizimkiler, nida kalıyor yanında. Hepimizin ağzındadır ya, hani bir şeyi yapamazsak, “Ha s*ktir!” deriz ya, onun gibi bir şey... 

 

 

Senin için Gezi ne ifade ediyor?

 

- Gezi, bir halk uyanışıydı. Devrim falan diyorlar ya, yok. “Yaşam alanlarına müdahaleye hayır!” ve “Haksızlıklara özgürlük!” mantığıyla gerçekleştirilen bir halk hareketiydi. 

 

Sen ne kadar aktiftin?

 

- Sıradan bir vatandaş ne kadar aktifse, ben de o kadar aktiftim. Erdal Beşikçioğlu olarak kimliğimde seri numaramla oradaydım. İki çocuğu olan bir aile reisi olarak oradaydım. Behzat Ç. olarak değil…

 

Radikal’de, “Bütün sol tandanslı diziler kaldırılıyor” diye bir haber vardı…

 

- Ne önemi var ki! Behzat Ç. olmaz, başka bir iş olur! Yine söyleyecek sözümüz olur. Dizi olmazsa, sinema olur. Sinema olmazsa, tiyatro olur. Tiyatro olmazsa, sokak tiyatrosu yaparım, yine derdimi anlatırım. Çok fazla para kazanamam belki ama evime ekmek girer… 

 

Peki ya sonunda hapishane varsa?

 

- Görülmesi gerekiyorsa, orası da görülecek! Haklı ya da haksız. Ana Arnavut, baba Laz olduğu için inatçıyım ben. Behzat Ç. ile örtüştüğümüz nokta da bu. Taviz vermek istemiyorum hayatta. O zaman kişiliğimden taviz vermiş gibi hissediyorum. Ve kendimle kavgam ortaya çıkıyor, bu da hoşuma gitmiyor…