Ed Bloom ilk uzun metrajında Love Actually’nin izini sürmeye çalışıyor. BBC ve Channel 4 için çektiği belgeseller sonrası 95’te çektiği kısa metrajla büyük ilgi toplayan yönetmen Before Sunset ve Night on earth referans olarak verliyor film için.
Ana eksende cinsellik ve aşk var. Film kısaca aşk ve cinsellikle ilgili fikirlerini söylüyor ama bunu bir potada eritemiyor.
Londra’da güzel güneşli bir gün. Bir parkta yaşanan hayatlar mercek altında. İlk öykü biraz da röntgen hakkında. Albert Camus başyapıtı Yabancı da fonda. Orta yaşlarındaki evli çitten erkeğin başka kadına bakması üzerinden konu Camus’nun kitabına kadar gidiyor. Adamın genç kadının iç çamaşırına baktığını gizlemek için kitabı ortaya atması başına iş açıyor. Sonunda kadın postayı koyuyor ama genç kadın noktayı koyan. Tekrar bakmak istermisin diyor. Bilirsin hiçbir zaman yetmez. Gerisi pekde akılda kalmayan ilişkiler.
Bir öyküde ayrılma kararı alan çift kızlarına artık anne ve babasının mutlu olduğunu söyleyerek teselli veriyor. Nasıl evlendiklerini sorguluyor.
Evan McGregor’lu bölümde eşcinsel çift var. McGregor çocuk isteyen konumunda. Ve sonunda eğer çocuk alırsak seni aldatmayacağım sözü veriyor.
Bir iki hikayede birden geçen genç karakterimiz yeni ayrılmış çiftten hoş bayana direk asılıyor ve yöntemleri çok ahmakça. Bir diğer hikayede zengin adamın aşkı bulamayıp satın alması konu ediliyor.
Son öykü ise 40 yıl sonra bir araya geldiğini anlayan yaşlı çift üzerine kurulu ve adeta Senede bir gün ve Arabesk filmlerini andırıyor. 20 yıldır buluşmak üzere aynı banka gelen çiftin öyküsü çok tanıdık. Referans aldığı filmlere hiç yaklaşamayan film yeni hiçbirşey vermediği gibi akılda kalıcı ve ilgi çekici de olamayınca seyircisine neredeyse kök söktürüp salondan eli boş gönderiyor.