Gökkuşağı değil aile filmi

13.02.2013 14:54
Gökkuşağı değil aile filmi

‘Marjinal bir film değil bu. Mesela, iki eşcinsel erkeği ya da lezbiyen kadını öpüşürken görmüyorsunuz. Bildiğimiz anne-babalar konuşuyor. Zaten bu da bir aile filmi...’’ Ses getiren belgesel ‘Benim Çocuğum’u yönetmeni Can Candan anlattı.

‘‘Koskoca dünyaya benim çocuğumu sığdıramadılar’’ 2010 yılında Bursa’da öldürülen transseksüel kadın İrem Okan’ın annesi Meral Okan’ın bu sözleriyle başlıyor film. Filme adını da bu iç yakan sözler veriyor. Sonrasında 5 anne, 2 baba; kameranın karşısına geçiyor ve anlatıyorlar. Çocukları bir gün, lezbiyen, gey, biseksüel ya da trans olduklarını söylemiş onlara. Önce yıkılmış, inanmamışlar, ardından kendilerini suçlamış, sonunda da kabullenip çocuklarına sahip çıkmışlar. Onlar LİSTAG aileleri... 2008’den bu yana çocukları LGBT olan ana-babalara bu gerçeği ‘kabullenme süreci’nde destek oluyor, kendi deneyimlerini paylaşıyorlar. ‘Benim Çocuğum’ da bu sürece tanıklık ediyor aslında. ‘Tanıklık ediyor’ diyorum çünkü seyirciyi yönlendirecek tek bir unsur yok filmde. Müzik, hatta fotoğraf bile yok. Başrolde hikayeler... ‘’Seyirciyi hikayelerle başbaşa bıraktım’’ diyor filmin yönetmeni ve ekliyor: ‘’Çünkü psikolojisi düzgün olan insanın bu hikayelerden etkilenmemesi mümkün değil’’

 

Kimden duyduysam, kimden dinlediysem filmi izleyen, ağladığını söylüyor. Siz ne yaptınız böyle? ‘Benim Çocuğum’ bizi neden bu kadar etkiliyor?


Ben de hala ağlıyorum açıkçası... Bir kere hikayeler çok güçlü. Çünkü bunlar insan olmakla ilgili hikayeler. Bu filmde benim yapmaya çalıştığım bu hikayelerle izleyiciyi başbaşa bırakmak. Başka yerlere kaçamıyor izleyici. Fotoğraf göstermiyorum, müzik yok dolayısıyla bütün o boşlukları kendimiz doldurmamız gerekiyor. Yani seyirci için daha aktif bir rol belirliyor. Seyirci o aktif role çektiği zaman, filme yaklaşıyor ve kalben, fikren filme daha açık hale geliyor. Psikolojisi normal bir insanın böyle hikayelerden etkilenmemesi mümkün değil. Bir anne ‘Benim 16 yaşındaki oğlum öldü. Bütün İstanbul üstüme yıkıldı.’ dediği zaman, bunlardan etkilenmemek için duygusuz olmak lazım diye düşünüyorum ben.

 

Lezbiyen, Gey, Trans bireyler genelde şiddet ve dışlanma haberleriyle görünür olur ama bu kez öyle değil. Filmde dışlanma yok, şiddet yok, ölüm yok. Bilinçli bir tercih mi bu?


Evet, bu film bir kısır döngüyü yıkıyor. Çünkü beklenen hikaye burda yok. Burda beklenmeyen ve farklı bir şey var. Koşulsuz sevgiyi ön plana çıkaran, belirli bir süreç içinde çocuğunu kabullenebilmiş ve kabullenmenin de ötesine geçip, çocuğunun haklarının mücadelesine dahil olan ailelerin hikayeleri var. Bunlar ümitli hikayeler. Toplumda şiddet yok mu? Var. Ama şiddet olmak zorunda değil. Bu hikayeler de onu söylüyor. Şiddet olması gerekmiyor, dışlanma olması gerekmiyor. Bu insanlardan ve onların ailelerinden korkmak gerekmiyor. Onlar toplumumuzun bir parçası.

 

Yani marjinal bir hikaye anlatmıyorsunuz...


Evet, onun için bu bir aile filmi diye düşünüyorum ben. Bu marjinal bir film değil. Siz bu filmde siz iki eşcinsel erkeği, iki lezbiyen kadını öpüşürken görmüyorsunuz. Bu filmde insanlar bildiğimiz insanlar, bildiğimiz analar babalar... Zaten filmde uzun süre sadece anne ve babalarla başbaşa kalıyorsunuz.

Çocuklara da söz vermeyi düşünmediniz mi hiç?


Düşünmedik. Olabilirdi ama o da başka bir film. Şimdi bir belgeselde her şeye yer veremezsiniz, bir takım tercihler yapmanız gerekiyor. Bizim için önemli olan şu aşamada ailelerin hikayelerini anlatmaktı.

 

Devam filmi düşünüyor musunuz?


Düşünmüyorum. Umarım başka filmler olur. Ama filmleri yapacak kişinin ben olmam gerekmiyor. LGBT bireyleri kendi hikayelerini anlatmak istedikleri zaman, kendi filmlerini yapmalılar. Onlara destek olmamız gerekiyor. Ben çıkıp da bir LGBT bireyin hikayesini anlatmayı doğru bulmam.


Peki, siz neden bu hikayeyi anlatmayı tercih ettiniz?

Hepimiz birilerinin çocuğuyuz. O ilişkilerimiz baki ebeveynlerimizle. Aynı zamanda ben de ebeveynim. Yani hem çocuk hem ebeveyn olarak bu hikayerle ilişkilenmiş durumdayım. Boğaziçi Üniversitesi’nde Ekim 2012’de düzenlenen ‘Türkiye’de Trans Kimlikler ve Queer’ isimli konferansta tanıştık LİSTAG aileleriyle. Bu hikayeleri ilk orada dinledim. O kadar etkilendim ki baktım hüngür hüngür ağlıyorum ben bu hikayeler dinlerken. Kendi kendime sordum ne oluyor bana? Niye ağlıyorum? İşte o zaman farkettim, cinsel yönelimimiz ne olursa olsun İnsan olduğumuz için burda bizi etkileyen bir şey var ve o anda karar verdim bu konuda bir belgesel yapılamalı.


Aileler nasıl yaklaştı bu fikre? 


Aileler de çok sıcak baktılar. O zamandan beri müthiş bir ortak çalışma var. Neredeyse 2,5 senedir beraberiz o geniş ailenin içine bizi de davet ettiler ve biz de o ailenin bir parçası olduk.


Hem siz hem de aileler cesur olarak nitelendirildiniz bu süreçte. Gerçekten cesaret gerektiriyor mu böyle bir film çekmek?

Ben kendimi çok cesur olarak nitelendirmiyorum. Aileleri cesur olarak nitelendiriyorum daha çok. Çıkıp da bütün Türkiye’nin önünde bütün dünyanın önünde, ‘Ben bir eşcinsel annesiyim’, ‘Ben bir eşcinsel babasıyım’, ‘Benim çocuğum gey’, ‘Ben bir trans kadın annesiyim, trans erkek babasıyım’, bu cümleleri kurabilmek... Bence asıl cesaret burada.

 

Filmin sonunda uzun bir destekçi listesi var. Filmi nasıl finanse ettiniz?


Kültür Bakanlığı’na başvurduk. Maalesef destek alamadık. (...) İki ayaklı bir fonlama çalışması yaptık. Bir, insan haklarıyla ilgili filmleri destekleyen kurumlardan fon aldık. Bir de internet üzerinden yürüttüğümüz kitle fonlaması kampanyası oldu. 300’ün üzerinde kişi filme maddi katkıda bulundu. Dayanışma etkinlikleri düzenlendi. Yani neresinden baksanız bu filmin arkasında 500 kişi var. Bir lezbiyen öğrencimin annesi bileklik yaptı sattı ve bizim projeye destek oldu. (...) Duyulması gereken hikayeler bunlar. Biz bu insanlardan sevmeyi öğreniyoruz. Kim istemez sevmeyi öğrenmek?

 

‘Benim Çocuğum’un bir aile filmi olduğunu söylüyorsunuz. Aile Bakanlığı’ndan destek görmeyi bekliyor musunuz? 

Tabii ki, teorik olarak bekliyorum. Türkiye’de böyle bir bakanlık varsa, bu insanlara sahip çıkmalı ve hizmet vermeli diye düşünüyorum. Bunu istiyor muyum? İstiyorum tabi. Bekliyor muyum? Bilmiyorum. Onların meselesi. Umarım galaya gelirler, bu filmi izlerler, birlikte ağlarız, bu meselelerin üzerine birlikte gideriz.

 

Desteği konuştuk. Süreçte ‘köstek’ olan oldu mu?


Hayır, hiçbir şekilde olmadı. Sadece çekinenler oldu. Mesela benim babam ‘Oğlum bak böyle bir işe kalkışıyorsun adın çıkmaz mı?’ dedi. Adın ibneye çıkmaz mı diye düşünüyor. Yani onu anlayabiliyorum. Ama Türkiye’de eşcinsel olmak kötü bir şey mi? Biri eşcinsellikle ilişkili olarak düşünüldüğü zaman bu kötü bir şey mi? Yo, eşcinsel de bu toplumun bir bireyi. Senin benim gibi insan.


Film artık bitti. LGBT aktivizminiz devam edecek mi?


Tabii, o filmden önce de vardı. Sonra da devam edecek. Hak ihlalleri olduğu sürece aktivizmin de olması gerekiyor. Toplumda bir takım insanların hakları ihlal ediliyorsa ben kendimi özgür hissedemem.

 

Son soru; siz de babasınız. Çocuğunuz bir gün gelip ‘Benim cinsel eğilimim böyle’ dese, tepkiniz nasıl olur? LİSTAG aileleri bakış açınızı nasıl değiştirdi?


LİSTAG aileleri beni mühtiş bilgilendirdi. Bu 2,5 yıl benim için müthiş bir bilgilenme süreci oldu. Çok şey öğrendim, öğrenmem gerekiyordu. Eğer benim oğlum bir gün gelip bana ‘Ben eşcinselim, biseksüelim, aseksüelim’ dediği zaman, şunu söyleyebilirim, kendimi bilgilenmiş hissediyorum. Ne tepki veririm bilemem onu ancak zaman gösterir; ama bilgilenmiş bir ebeveyn olarak ona destek olabileceğimi onun hayatı keşfetmesi için önünü açabileceğimi ve yanında olabileceğim düşünüyorum. Ama tabi insan başına gelmeden bilemez. (Gülüyor)


Benim Çocuğum
Yönetmen: Can Candan
Görüntü Yönetmeni: Oğuz Yenen
Kurgu: Gökçe İnce
Ses: Öğünç Hatipoğlu
Katılımcılar: LİSTAG
Yapımcı: Gökçe İnce, Ayşe Çetinbaş, Can Candan, H. Metehan Özkan

Benim Çocuğum, !f Uluslararası Bağımsız filmler Festivali'nde 21 Şubat'ta Cinemaximum İstinyePark'ta, 23 Şubat'ta Cinemaximum Budak'ta, 24 Şubat'ta Cinemaximum Fitaş'ta seyirciyle buluşacak.