“Benim adım Robert Neville. New York şehrinde hayatta kalan biriyim. Sesimi duyan biri varsa…herhangi biri. Lütfen. Yalnız değilsin”.
Robert Neville (Will Smith) çok başarılı bir bilim adamıdır, ama o bile, durdurulamayan, tedavi edilemeyen, insan yapımı o korkunç virüsü kontrol altına alamamıştır. Her nasılsa virüse bağışıklık gösteren Neville, New York şehrinden, hatta belki dünyadan arda kalan yerde, hayatta kalmış tek insandır. Neville üç yıl boyunca inancını yitirmeden her gün telsiz mesajı göndererek, umutsuz bir şekilde, hayatta kalmış başka insanlar bulmaya çalışır. Ama yalnız değildir. Salgının mutanta dönüştürdüğü kurbanlar, yani “Virüslüler” karanlıkta pusuya yatmış…Neville’in her hareketini izlemekte…ölümcül bir hata yapmasını beklemektedirler. Belki de insanoğlunun son ve en iyi umudu olan Neville’i ayakta tutan tek şey kendine düşen görevi yerine getirme arzusudur: Kendi kanını kullanarak virüsün etkilerini tersine çevirecek bir tedavi bulmak. Ama karşısındakilere karşı sayıca az olduğunu bilmektedir… ve zamanı da hızla tükenmektedir.
“I, Robot”, “Independence Day” ve “Men in Black” gibi filmlerin bilimkurguya aşina yıldızı Will Smith, uzun süreden beri Richard Matheson’ın zamandan bağımsız romanı I Am Legend’a ilgi besliyordu. Aktör, “Bu romanda pek çok şey bir arada yer alıyor: Korku, bilimkurgu ve müthiş bir karakter unsuru” diyor ve ekliyor: “Dünyada hayatta kalan son kişi olmanın psikolojik boyutu her zaman çok ilgimi çekmiştir. Sadece hayatta kalabilmek için, Robert Neville’in göstermesi gereken fiziksel, duygusal ve manevi direnç insanın mizacı hakkında evrensel bir öykü anlatmak için güzel bir fırsat sunuyor”.
“I Am Legend/Ben Efsaneyim”in merkezinde bir adamın görünüşe göre hiçbir şansı olmadığı halde hayatta kalma mücadelesi yer alıyor: Yalnızdır ve çevresini Virüslüler sarmıştır. Bunlar düşünce ya da mantık olmaksızın öldüren, canavar ruhlu yaratıklardır. Neville’in durumunu daha da kötüleştiren şey, söz konusu virüsün insan yapımı olmasıdır. Medeniyeti yeryüzünden silen, Neville’i yapayalnız bırakıp sürekli tehlike altında olmasına neden olan salgının kökeninde, ilk başta, çağdaş tıbbın açtığı bir çığır olarak yere göğe konamayan, insanlık tarihinin en ölümcül hastalığı kanserle mücadele etmek için insanoğlu tarafından yapısı değiştirilen bir virüs yatmaktadır. Fakat modifiye virüs başlangıçta büyük başarı gösterse de, çok geçmeden hayal bile edilemeyecek bir yan etkiye yol açar.
Manhattan’da görevli askeri bir virolog (virüs umanı) olan Neville, hükümetin salgına karşı aşı bulunması çabalarına öncülük eder. Ama tüm gayretlere rağmen, virüs havaya karışır. Bunun üzerine, şehir karantinaya alınır ve sadece virüs kapmamış olanların şehirden ayrılmasına izin verilir. Ortaya çıkan panikte, Neville karısı Zoë’nin (Salli Richardson) ve kızı Marley’nin trajik ölümlerine tanık olur. (Marley’yi Will Smith’in gerçek hayattaki 7 yaşındaki kızı Willow Smith canlandırdı).
Virüse yenik düşüp ölmeyen Virüslüleri belki de daha kötü bir yazgı beklemektedir: Harap olan metabolizmaları onları şehrin geniş yer altı dünyasının karanlığında yaşayan, gölgelerde gezinen, tek ve ilkel bir açlık dürtüsüyle hareket eden yaratıklara dönüştürür. Felaketin ardından, Neville’in de bir dürtüsü vardır: Bu feci acıyı yaratan salgına karşı bir tedavi bulmak. Virüse her nasılsa bağışık olan Neville, bilimsel eğitimi ve kendi kanı olmak üzere elinde iki koz olduğunun farkındadır.
Neville’in askeri bir bilim adamı olarak deneyimi, terk edilmiş bir şehirde nasıl yaşayacağı konusunda yaptığı seçimleri de belirler. Her konuda son derece disiplinli hareket eder; yorucu fiziksel şartlara dayanır; güneşin tam battığı saat için alarm kurar. Neville, yanında sadece köpeği Sam’le, her an Virüslülerin bir adım önünde olmaya çalışır. O ve Sam gündüzleri işe yarayabilecek şeyler bulmaya uğraşarak, laboratuarda çalışarak ve hayatta kalmış başka insanlar bulma umuduyla telsiz sinyalleri göndererek geçirirler. Geceleri ise, güçlendirilmiş duvarları olan sığınaklarına çekilip, avlanmak için şehir sokaklarında kol gezen, yiyecek bir şey bulma umuduyla her yeri koklayan Virüslüleri gözlemlerler.
Neville çeşitli uğraşlar ve görevlerle vakit geçirirken, bazı özgürlükler de yaşar. Shelby’siyle sokaklarda dilediğince gezer, bir savaş jetinin üzerinde golf atışı talimi yapar, kale gibi evini paha biçilmez hazinelerle süsler, ya da şehrin zengin yiyecek, benzin ve tıp kaynaklarını karmaşık bir harita sistemi üzerinde işaretlemekle uğraşır çünkü tüm bu kaynaklar onun kullanımına açıktır. Yeni New York’un gerçeküstülüğünde, bir zamanlar ticaret, sanat ve eğlence merkezi olarak isim yapmış yerler artık Neville’in kendi bahçesi, kişisel oyun ve avlanma alanı olmuştur.
Fakat hayat eğlence ve oyunlardan ibaret değildir. Terk edilmiş caddelerde hız yapmak, yedi metre yükseklikte baş aşağı asılı durmak, süratli bir Ford Mustang’le manevra yapmak, paslı taşıtların üzerinde Virüslüleri canlandıran ve hareketsel kavrama kostümleri içindeki dublörle dövüşmek, Will Smith’in filmdeki nefes kesici aksiyon sahnelerini hayata geçirmek için katlanması gereken zorluklardan sadece bir kaçıdır.
Neville’in varlığıyla ilgili her şey, telsiz yayınına hayatta kalan başka insanlardan yanıt almasıyla değişir: Anna (Alice Braga) adında bir kadın ve Ethan (Charlie Tahan) adında bir çocuk da hayattadırlar. Tam Neville, Virüslülerin hazırladığı bir tuzağa düşmek üzereyken beklenmedik bir şekilde ortaya çıkarlar. Neville aylar boyunca umutsuz bir şekilde hayatta kalmış başka insanlar aramıştır ama yıllar sonra karşısında iki insan gördüğü an, insan temasına duyduğu ihtiyaçla bundan duyduğu korku çok net şekilde birbirine karışır.
Anna, Neville’in daha yüce bir gücü acılı bir şekilde inkâr edişiyle karşı karşıya kaldığında bile derin bir inanç besler. Bu durum Neville’i sarsar. Anna ve Ethan’ı bulmak, onların inanılmaz hayatta kalış öykülerini duymak Neville’e yeni bir umut verir. Will Smith bu konuda, “İnanç ile bilim arasındaki klasik insani bocalama söz konusu. Anna çok açık bir şekilde Hıristiyan söylemiyle konuşuyor, ama ruhanilik düşünceleri tamamen evrensel. Sevdiklerini kaybeden herkes bu soruları sorar; inanç, inançsızlık, korku ve Tanrı’ya öfke aşamalarından geçer… tüm bunları yaşar. Neville’ın yaşadığı kayıplar ve hayatının şu anki şartları düşünülecek olursa, nasıl bir Tanrı’nın böyle bir acıya izin vereceğini sormak için her türlü nedeni var”.
Will Smith, filmin iki ayrı yüzü olduğunu, hem epik bir bilimkurgu hem de bir insanın duygusal yolculuğunu işlediğini şu sözlerle ifade ediyor: “Birçok katmandan oluşmuş bir hikaye; bunları bir bir soyuyorsunuz. Dördüncü beşinci katmana geldiğinizde karşınıza biraz daha dolambaçlı bir şey çıkıyor ve izleyicilere filmden kendi sonuçlarını çıkarabilme imkanı sunuyor. Bu film gerçek bir deneyim. Umarım ki izleyici için sarsıcı bir deneyim olur. Elbette, heyecan verici olmasını istiyoruz, ama bir yandan da düşünce ve soru uyandıran bir konusu var. Film için böyle bir çizgiyi tercih ettik”.