Oscar ödüllü yıldızlar Denzel Washington ve Russell Crowe, Oscar ödüllü yapımcı Brian Grazer, yönetmen/yapımcı Ridley Scott ve Oscar ödüllü senaryo yazarı Steven Zaillian, uyuşturucu ticaretinin en acımasız gangsteri olarak tanınan Frank Lucas’ın Harlem sokaklarından başlayıp suç dünyasının zirvelerine tırmanışının ve Harlem sokaklarına adalet getirmeye kararlı bir polis tarafından alaşağı edilişinin gerçek öyküsünü anlatmak için güçlerini birleştirdiler. Ortaya muhteşem bir film çıktı: “Amerikan Gangsteri (American Gangster)”.
70’li yılların başında New York’ta polisler arasında yozlaşma en tepe noktasına ulaşmıştır Vietnam Savaşı da yıkıcı etkiler yapmaya devam etmektedir. Ülkeye her gün ceset torbaları içinde Amerikan askerleri getirilirken, Vietnam’da ölmeyecek kadar ‘şanslı’ olanlar ise eroin bağımlısı olarak dönmektedir. Eroini bir kere deneyenler anında bağımlısı haline gelmektedir.
New York sokaklarındaki eroine susamış binlerce insanın uyuşturucu ihtiyacını karşılamak için mafya devreye girmekte gecikmez. Yozlaşmış polis yetkililerinin de yardımını alan mafya bu pazarda binlerce kilo eroin ve uyuşturucu satmakta ve milyonlarca insanı zehirlemektedir. Beyaz sınıfa mensup seçkin ve dokunulmaz aileler, mafyayla kurdukları karlı ilişkinin görmezden gelinmesi karşılığında New York’lu hakim, avukat ve polislere milyonlarca dolar rüşvet ödemektedir.
Frank Lucas (Denzel Washington) adlı siyah bir girişimci getirdiği yöntem ve kurallarla mafyaya çağ atlatır ve giderek daha çok insanın zehirlenmesine ve uyuşturucudan ölmesine neden olur. Frank Lucas’ın sessiz ve derinden yükselişini başlangıçta kimse fark edemez. İkinci Dünya Savaşı sonrası kente boy göstermeye başlayan siyah suç patronlarından Bumpy Johnson’un sessiz ve sakin mizaçlı yardımcısıdır. Patronunun aniden ölmesinden sonra kendi uyuşturucu imparatorluğunu kurmak için iktidar odaklarının açık kapılarını tek tek keşfetmeye başlar. Sonunda Amerika’nın kendine özgü başarı öyküsünün tamamen kendisine ait versiyonunu yaratır. Sadece New York kentinin değil, ülkenin önde gelen suç örgütlerinin de bir numaralı yıldızı haline gelir.
Kendine özgü kuralları ve ahlak anlayışı olan kanun adamı Richie Roberts (Russell Crowe), yeraltındaki uyuşturucu trafiğini kontrol edenlerin artık değiştiğini hissedecek kadar Harlem caddeleriyle iç içedir. Kentteki ünlü Mafya ailelerinin önderliğine yeni birisinin geldiğinin kokusunu almıştır. Ön sezilerini takip ederek ve iyi bir saha çalışması ve araştırması yaparak o güne kadar adı sanı duyulmamış siyah bir suç patronunun uyuşturucu alemine hükmetmeye başladığını keşfedecektir.
Aslında Lucas ve Roberts’in birbirine benzeyen yönleri de vardır. İkisini de kendi meslekdaşlarından ayıran birtakım sert ve katı etik kuralları vardır. Bu onları kanunlar karşısında tek başlarına bırakmaktadır. İki adamın kaderinin aynı noktada kesişmesiyle birlikte sadece birisinin kazanacağı şiddetli bir çatışma kaçınılmazdır. Üstelik yaşanacak bu çatışma, sadece onların yaşamını değiştirmekle kalmayıp New York’taki bir kuşağın kaderini değiştirecektir.
Çekimleri New York ve Tayland’da gerçekleştirilen “Amerikan Gangsteri – American Gangster”in konusu, Vietnam Savaşı’nın tepe yaptığı 1968 – 1974 yılları arasında geçiyor. Amerika’da doğum patlamasının yaşandığı İkinci Dünya Savaşı sonrası yıllarda Lucas ve Roberts’in önceleri ayrı ayrı, sonradan beraber sergilediği çabalar, binlerce insanın canını alan kanunsuzluk döneminin sonunu getirecek başlangıcı simgeliyor. En çalkantılı dönemini yaşayan yozlaşmış bir kentte Amerikan Rüyası’nın farklı kutuplarında yaşayan ve birbirinin can düşmanı olan iki adamın, günün birinde zoraki de olsa yasaların aynı tarafında ittifak yapmalarına değinen hikaye, bu yönüyle de dikkat çekiyor.
Filme esin kaynağı olan, gazeteci Mark Jacobson’un, eroin kaçakçısı / aile babası / ölüm taciri / sivil toplum lideri Frank Lucas efsanesiyle ilgili yazısı, ilk kez yedi yıl önce New York Magazine’de yayınlanmıştı. Mark Jacobson’un “The Return of Superfly – Superfly’in Dönüşü” adıyla kaleme aldığı yazıda, Harlem’e taşınan çok yoksul bir siyahın küçük işlerle başlayıp New York’a hükmeden eroin ticaretinin tepe noktalarına ağır ama emin adımlarla yükselişinin karmaşık öyküsü yer alıyordu.
Jacobson’un yazdığı makalenin büyüsüne kapılan Oscar ödüllü yapımcı Brian Grazer, o yazının film haklarını Image Entertainment adına satın aldı. Ardından ünlü gangsterin olağanüstü hayat hikayesiyle ilgili detayları almak için Pileggi ve Lucas ile görüştü. Başta “8 Mile”, “Friday Night Lights”, “A Beautiful Mind” ve “Cinderella Man” olmak üzere Brian Grazer’in daha önce çektiği filmlerin birçoğunda yine gerçek yaşam öyküleri var. Frank Lucas’ın hayatını beyaz-yakalılar (bürokratlar) kapitalizminin açgözlülüğünün metaforu olarak gören Grazer, böylesine olağünüstü bir hikayeyi daha önce hiç duymadığını dürüstlükle kabul ediyor.
“American Gangster” bugüne kadar New York hakkında anlatılmış en geniş kapsamlı öykülerden birisi olarak öne çıkıyor. Yönetmen Ridley Scott’ın filmle ilgili açıklaması ise şöyle: “Tek isteğim, izleyicinin bu filmi seyrederken bizlerle aynı deneyimi yaşamasıdır. İki büyük aktörün portresini çizdiği iki karakterin gelişimini ve dünyalarının kesişmesini ilgiyle izleyeceklerini umuyorum.”