Yeni bir yıla girmişken, geçen yılın değerlendirmesini yapmakta fayda var. Neler izledik, neleri beğendik ve nasıl uğurladık 2007’yi…Genel olarak bakıldığında ilk göze çarpan % 20’lik izleyici düşüşü. Geçen yıla oranla daha az insan film izlemek için sinemayı tercih etti. Büyük rakamlara erişen yıldız filmler olmadı maalesef. Özellikle de “Babam ve Oğlum” ve “Kurtlar Vadisi” gibi sinemaya gitme alışkanlığı olmayanları bile çekecek filmler çıkmadı.
2007 yılı genel olarak; fantastik filmlerin, çizgi roman uyarlamalarının ve devam filmlerinin yılı oldu. Büyük merakla gösterime giren “Shrek”, “Örümcek Adam”, “Karayip Korsanları”, “Testere” ve “Bourne” serilerinin şimdilik son filmlerini izledik. Aralarından ön plana çıkan, önceki iki filmi aratmayan “Bourne Ultimatom” oldu. “Devam filmleri kötü olur” önyargılarını da kırarak, senenin en iyi aksiyonlarından biri oluverdi.
Roberto Rodriguez ile Tarantino ortaklığı ürünü “Grindhouse” projesi bizde pek değerini bulamasa da sinefillerin kucakladığı bir proje oldu. İki film de amaçlarına ulaşıyor, zevkle izleniyordu. Yeniden çevrim harikası olarak, ilk filmin açıklarını da kapatan” 3.10 to Yuma” iki iyi oyuncu ile ön plana çıktı. 1957 yapımı ilk filmden 50 yıl sonra bir klasik daha da güçlendirilip karşımıza geldi. Çizgi roman uyarlaması “300 Spartalı” tüm fanatiklerini memnun ederken, senenin en çok izlenen filmleri arasındaydı. Gücünü Beatles şarkılarından alan “Across the Universe” çok az şehirde ve sinemada gösterime girmesine rağmen izleyen herkesi mesteden filmlerdendi. 70’lerin müzikali gibi idi adeta…
Bazı filmler de uzun süre beklendi. Bunlardan en önemlisi kuşkusuz “Kaynak”dı. Ölümsüzlüğün peşinde, aşkın gölgesinde bir adam ve mükemmel müzikleri ile “Kaynak” da çok fazla gösterim fırsatı bulamadı. Yine senenin sonlarına doğru gösterime giren ve oldukça uzun isimli “Korkak Robert Ford’un Jesse James Suikastı”, Brad Pitt faktörüne rağmen pek fazla izlenmedi, izleyenlerin de ortak görüşü entel dantel buğday sahneli bir film olduğu yönündeydi.
Usta yönetmen David Fincher’ın bir tutkunun peşinden gittiği “Zodiac” seyirciyi ikiye bölse de senenin en iyilerindendi. 60 ve 70’lerde cinayetler işleyen ve asla yakalanamayan Zodiac lakaplı katilin izinden giden, izleyiciyi sürekli geren film Fincher’ın da iyice ustalaştığını kanıtlıyordu.
Geçtiğimiz yıldan sarkan filmleri de anmak gerek. Gecikmeli gösterime giren ama Oscarların da gazıyla daha çok ilgi görmesine sevindiğimiz iki film senenin en iyileri arasında yerini aldı. Bağımsız yapım “Küçük Gün Işığım” Oscar’da hakkı yenenlerdendi. Zeki bir karamizah ve mükemmel bir ironi içeren film, genç bir oyuncuyu da sinema dünyasına kazandırdı.
Bir başka usta David Cronenberg, bu sene kara film janrını değiştirerek izleyeni mest etti. Senenin en iyi filmlerinden “Şark Vaatleri” özellikle hamam sahnesi ile unutulmaz olacak. Senenin kuşkusuz en iyisi “Atonement-Kefaret” idi. İki aşığın parçalanan hayatları mükemmel bir kurgu ile işlenerek, harika bir film olarak seneye damgasını vurdu. Yankıları Oscar’da devam edecek kuşkusuz.
Senenin Hollywood dışı yükselen seslerine bakıldığında göze çarpan, klişelerden uzak orijinal fikirler oluyor. Büyük çoğunluğu ödüllü olarak gösterime giren filmlerden öne çıkanlar da şunlar oldu: Balkanlar’dan acı dolu bir ana-kızın öyküsü “Esma’nın Sırrı”, çizgi roman uyarlaması, karakalem çizgileriyle saf sinema örneği “Persepolis” ve yıllardır çekilemez denen bir başyapıtı sinemaya kazandıran Tom Tykwer’in ustalığının kanıtı “Koku” en çok ön plana çıkanlardı.
Uzakdoğu sineması elbette boş durmadı. Yine ince mizah barındıran ironik film harikası “Yaratık” ve Ang Lee ustanın cinselliği yoğun kullandığı “Dikkat Şehvet” izleyenleri memnun etti.
2006 yapımı mükemmel film “Pan’ın Labirenti” geç tanıştığımız nimetlerdendi. Özgün film denince seneye damgasını dev harflerle vuran film, yönetmenin yarattığı muhteşem atmosferi ile izleyenleri büyüledi. Belki de senenin birkaç defa izlenecek ender filmlerindendi.
Oscar’lı “Başkalarının Hayatı”, sene içinde yitirdiğimiz oyuncu Ulrich Mühe’nin harika performansı ile ön plana çıkanlardandı. Berlin duvarının yıkılmasından öncesini anlatan filmler gelmeye devam ediyor.
Hollywood’dan iyi filmler, başyapıtlar çok çıkmadığı gibi özgün işler de göremedik. Genelde klişelere dayanan senaryolarla karşılaştık. Özgün senaryo sıkıntısı çeken sektör, bir de senarist grevinin gölgesinde seneye kötü bir giriş yaptı.
2007’de en çok dikkat çeken ve “onların yılı oldu” denebilecek üç isim vardı. Özellikle “Transformers” ile çıkış yakalayan genç oynuncu Shia Labeouf, üç filmiyle dolu bir yıl geçiren Sienna Miller ve “Kefaret” ile dikkatleri çeken James McAvoy...
Sinema açısından bir iki notu da belirtmekte fayda var. Martin Scorsese’in sonunda Oscar alabildiği yıldı 2007. “Olamaz, kötüdür” sesleri ile karşılanan “Rocky 6” ile Slyvester Stallone dostu düşmanı çatlattı. İlerleyen yaşına rağmen iyi bir film yaparak “Rambo 4” için özgüven tazelemiş de oldu.
Kendi ilk üçümü vererek değerlendirmemi bitireyim…3.Kaynak 2. Şark Vaatleri 1.Kefaret.
2007 yılı genel olarak; fantastik filmlerin, çizgi roman uyarlamalarının ve devam filmlerinin yılı oldu. Büyük merakla gösterime giren “Shrek”, “Örümcek Adam”, “Karayip Korsanları”, “Testere” ve “Bourne” serilerinin şimdilik son filmlerini izledik. Aralarından ön plana çıkan, önceki iki filmi aratmayan “Bourne Ultimatom” oldu. “Devam filmleri kötü olur” önyargılarını da kırarak, senenin en iyi aksiyonlarından biri oluverdi.
Roberto Rodriguez ile Tarantino ortaklığı ürünü “Grindhouse” projesi bizde pek değerini bulamasa da sinefillerin kucakladığı bir proje oldu. İki film de amaçlarına ulaşıyor, zevkle izleniyordu. Yeniden çevrim harikası olarak, ilk filmin açıklarını da kapatan” 3.10 to Yuma” iki iyi oyuncu ile ön plana çıktı. 1957 yapımı ilk filmden 50 yıl sonra bir klasik daha da güçlendirilip karşımıza geldi. Çizgi roman uyarlaması “300 Spartalı” tüm fanatiklerini memnun ederken, senenin en çok izlenen filmleri arasındaydı. Gücünü Beatles şarkılarından alan “Across the Universe” çok az şehirde ve sinemada gösterime girmesine rağmen izleyen herkesi mesteden filmlerdendi. 70’lerin müzikali gibi idi adeta…
Bazı filmler de uzun süre beklendi. Bunlardan en önemlisi kuşkusuz “Kaynak”dı. Ölümsüzlüğün peşinde, aşkın gölgesinde bir adam ve mükemmel müzikleri ile “Kaynak” da çok fazla gösterim fırsatı bulamadı. Yine senenin sonlarına doğru gösterime giren ve oldukça uzun isimli “Korkak Robert Ford’un Jesse James Suikastı”, Brad Pitt faktörüne rağmen pek fazla izlenmedi, izleyenlerin de ortak görüşü entel dantel buğday sahneli bir film olduğu yönündeydi.
Usta yönetmen David Fincher’ın bir tutkunun peşinden gittiği “Zodiac” seyirciyi ikiye bölse de senenin en iyilerindendi. 60 ve 70’lerde cinayetler işleyen ve asla yakalanamayan Zodiac lakaplı katilin izinden giden, izleyiciyi sürekli geren film Fincher’ın da iyice ustalaştığını kanıtlıyordu.
Geçtiğimiz yıldan sarkan filmleri de anmak gerek. Gecikmeli gösterime giren ama Oscarların da gazıyla daha çok ilgi görmesine sevindiğimiz iki film senenin en iyileri arasında yerini aldı. Bağımsız yapım “Küçük Gün Işığım” Oscar’da hakkı yenenlerdendi. Zeki bir karamizah ve mükemmel bir ironi içeren film, genç bir oyuncuyu da sinema dünyasına kazandırdı.
Bir başka usta David Cronenberg, bu sene kara film janrını değiştirerek izleyeni mest etti. Senenin en iyi filmlerinden “Şark Vaatleri” özellikle hamam sahnesi ile unutulmaz olacak. Senenin kuşkusuz en iyisi “Atonement-Kefaret” idi. İki aşığın parçalanan hayatları mükemmel bir kurgu ile işlenerek, harika bir film olarak seneye damgasını vurdu. Yankıları Oscar’da devam edecek kuşkusuz.
Senenin Hollywood dışı yükselen seslerine bakıldığında göze çarpan, klişelerden uzak orijinal fikirler oluyor. Büyük çoğunluğu ödüllü olarak gösterime giren filmlerden öne çıkanlar da şunlar oldu: Balkanlar’dan acı dolu bir ana-kızın öyküsü “Esma’nın Sırrı”, çizgi roman uyarlaması, karakalem çizgileriyle saf sinema örneği “Persepolis” ve yıllardır çekilemez denen bir başyapıtı sinemaya kazandıran Tom Tykwer’in ustalığının kanıtı “Koku” en çok ön plana çıkanlardı.
Uzakdoğu sineması elbette boş durmadı. Yine ince mizah barındıran ironik film harikası “Yaratık” ve Ang Lee ustanın cinselliği yoğun kullandığı “Dikkat Şehvet” izleyenleri memnun etti.
2006 yapımı mükemmel film “Pan’ın Labirenti” geç tanıştığımız nimetlerdendi. Özgün film denince seneye damgasını dev harflerle vuran film, yönetmenin yarattığı muhteşem atmosferi ile izleyenleri büyüledi. Belki de senenin birkaç defa izlenecek ender filmlerindendi.
Oscar’lı “Başkalarının Hayatı”, sene içinde yitirdiğimiz oyuncu Ulrich Mühe’nin harika performansı ile ön plana çıkanlardandı. Berlin duvarının yıkılmasından öncesini anlatan filmler gelmeye devam ediyor.
Hollywood’dan iyi filmler, başyapıtlar çok çıkmadığı gibi özgün işler de göremedik. Genelde klişelere dayanan senaryolarla karşılaştık. Özgün senaryo sıkıntısı çeken sektör, bir de senarist grevinin gölgesinde seneye kötü bir giriş yaptı.
2007’de en çok dikkat çeken ve “onların yılı oldu” denebilecek üç isim vardı. Özellikle “Transformers” ile çıkış yakalayan genç oynuncu Shia Labeouf, üç filmiyle dolu bir yıl geçiren Sienna Miller ve “Kefaret” ile dikkatleri çeken James McAvoy...
Sinema açısından bir iki notu da belirtmekte fayda var. Martin Scorsese’in sonunda Oscar alabildiği yıldı 2007. “Olamaz, kötüdür” sesleri ile karşılanan “Rocky 6” ile Slyvester Stallone dostu düşmanı çatlattı. İlerleyen yaşına rağmen iyi bir film yaparak “Rambo 4” için özgüven tazelemiş de oldu.
Kendi ilk üçümü vererek değerlendirmemi bitireyim…3.Kaynak 2. Şark Vaatleri 1.Kefaret.