Paralel evren diye bir kavram var mı? Kuantum teorisi gerçekleştirilebilir mi? İnsan zihninin yetenekleri nelerdir? Hala gizemini koruyan ve birçok kişinin heyecan duyduğu bu kavramlar, bilim-kurgu sinemasına da yıllardır konu olmaya devam ediyor. Yakın zamanda izlediğimiz Deja-Vu filmi bu konudaki güzel örneklerden biriydi. Yaşam Şifresi de temelde benzer mantığa sahip olsa da, işin içine insan zihninin özelliklerini de katarak enteresan bir bakış açısı getirmiş. Filmde kahramanımız, bir tren faciasını yaşamış bir başka kişinin zihnine, insan hafızasının bilinen bazı özellikleri ve teknoloji yardımıyla, olay gerçekleşmeden önce birkaç dakikalığına girebiliyor ve o anı gözlemleyebiliyor.
Bir insanın başka bir kişinin bedeninde (veya zihninde) nasıl bir teknoloji ile var olabildiği net olarak belirtilmiyor ki aslında senaristin bu tercihi makul görünüyor. Çünkü bilimsel olarak henüz mümkün olmayan veya konunun uzmanı bilim adamlarının cevap veremediği kavramları kendince açıklama getiren filmler hayal kırklığıyla sonuçlanabiliyor veya neden-sonuç ilişkilerini derinleştirdikçe, bilinen gerçeklerle yeteri kadar desteklenemediği için havada kalabiliyor. Bu nedenle yönetmen, teknolojiyi detaylı olarak açıklamak yerine direk kullanmayı tercih etmiş. (Terminatör filminde de zaman yolculuğunun nasıl yapıldığı veya sıvı-metal yok edicinin nasıl bir nano teknolojiye sahip olduğu detayına girilmemesi gibi)
Jake Gyllenhaal’ın performansı başta zayıf gibi görünse de, film ilerledikçe, maça ısınan futbolcu misali artıyor ve başarılı sıfatını hak ediyor. Filmi tek başına götürebildiği söylenebilir. Eşlik eden oyuncular da yerinde tercihler olmuş. Bir tek bahsi geçen teknolojinin mimarı bilim adamına (Jeffrey Wright) ve rolüne ısınmak zor olabilir.
Bu tip yapımlarda genelde konunun veya bilinmeyen noktaların açıklığa kavuştuğu bir sahne kullanılır (bazen tuhaf gelse de seyirciyi aydınlatmak veya merakını gidermek için). Yönetmen bu filmde neler olup bittiğine dair açıklamaları, özellikle filmin ilk yarısına yaymayı tercih etmiş. Bu konuda kahramanımızın durumu da izleyicilerden farklı değil. Sahneler ilerledikçe, Yüzbaşı Colter ile birlikte, hayati öneme sahip bu görevde ipuçlarını takip ederken, bir yandan da içinde bulunduğu durumu onunla birlikte algılamaya çalışıyoruz. Senaryo, her iki durum için de merak uyandırmayı ve heyecan yaratmayı hedeflemiş, ancak bu, kurgu olarak bazı sıkıntılar doğuruyor. Kaybedilen her dakika son derece önemli iken, “neden yüzbaşı en başta yeterince bilgilendirilip sonuca daha çabuk ulaşması sağlanmıyor?” sorusu geliyor akla. Bu yüzden filmi izleyecek arkadaşlara taşların yerine oturması açısından biraz sabretmelerini öneririm.
Konu, kısıtlı bir alanda geçmesine ve aynı sahneleri tekrar tekrar izlememize rağmen, kurgusu ve heyecanı izleyiciyi sıkmayacak seviyede tutulmuş. Genel olarak keyifli ve tatminkar bir bilim-kurgu yapımı, ama filmin sonu herkesin beklentilerini karşılamayabilir.
Sonuç olarak insan zihninin yetenekleri ve daha önce birçok kez işlenmiş olan paralel evren kavramlarına farklı yorum getirmiş bir yapım diyebiliriz. Herkese iyi seyirler…