Ben de bu uçsuz bucaksız evrende bizden başka uygarlıkların olableceğine inanıyorum. Hatta belki bir gün onlarla karşılaşağız. İşte merak uyandıran bu karşılaşma anı, yıllardır Hollywood’a zengin bir malzeme sunuyor. Teknolojimiz henüz onların seviyesine gelemediği için, genelde onlar bize misafir oluyorlar filmlerde. Arada bir E.T. gibi sevimli olanlarına da rastladık hatta. Ama tehditkar uzaylılar daha sık karşımıza çıktı. Özellikle CGI teknolojisinin sunduğu imkanların da yardımıyla, 1996 yapımı “Kurtuluş Günü” filmi ile beraber global tehdit filmleri daha popüler yapımlar haline gelmeye başladı. Gözünü gezegenimize diken istilacı, çirkin (kainat güzelini biz seçiyoruz ne de olsa) uzaylılarla son yıllarda sık sık karşılaştık. Hatta bazıları ürkütücü dev gemilerini dünya yüzeyinin altına saklama cesaretini bile gösterdiler. Aslında global doğal felaketleri de bunlara ekleyecek olursak (dünyamıza çarpan meteorlar, iklim değişiklikleri vs…), bu tip yapımları “dünya felaket filmleri” başlığı altında değerlendirebiliriz. Aşırı şanslı başrol oyuncuları, abartılı tesadüfler veya soğuk espriler katılmadığında doğal felaketleri konu alanlar biraz daha izlenebilir olabiliyor ama şu ana kadarki uzaylı istilaları vasatın oldukça altında kaldılar. Bu durumun en temel sebebi, sanırım her seferinde bilim-kurgu ifadesinin kurmacasını abartıp bilimselliğinin çok arka plana atılması ve klişe sosunun gereğinden fazla kullanılması. Çok basit bir mantıkla, Ay’dan öteye ayak basmamış insanoğlunun, ne kadar yüksek tahribat gücü olan silahlara sahip olduğu malum. Bu durumda, galaksiler arası seyahat edebilen, teknolojisi bizden çok çok üstün, tam teçhizatlı silahlanmış uzaylıların, dünyayı istila etmeye veya teslim almaya niyetlendiğinde atmosferimize bile girmelerine gerek olacağını sanmıyorum. Ama her seferinde yeryüzüne inip delikanlı gibi sıcak temasta bulunma hatasına düşüyorlar ve kahraman Amerikan askerlerini hesaba katmıyorlar.
Battle: L.A. de Los Angeles şehrini istila eden uzaylılarla bir manga Amerikan Deniz piyadesinin çatışmasını konu alıyor. Film birçok açıdan Kurtuluş Günü ile benzer özelliklere sahip. Espri ve geyik unsurları azaltılmış olsa da genel olarak klişeler çok daha fazla: Şehri yerle bir eden uzaylıları şaşılacak derecede soğukkanlılıkla karşılayan cesur, gözüpek askerler (malum son zamanlarda sık sık karşılaşıyorlar); Hakkında yanlış düşünülen başçavuşun askerlerinin güvenini ve saygısını kazanması (etrafta ateş edecek uzaylının olmadığı her an bu aşırı dramatik konu açılıyor ve filmde ciddi bir yer kaplıyor), birtakım teknik detayları veya stratejik zaafları çözmeden istilaya kalkışan uzaylılar, biraz yabancılık çektikten sonra uzaylılara kök söktüren ve tabii ki önce ülkesini (hatta şehrini) sonra da tüm dünyayı kurtarmak için çabalayan Amerikan askerleri ilk aklıma gelenler. Filmin birçok sahnesinde de rahatlıkla ne olacağını tahmin edebiliyorsunuz.
Görsel efektler haliyle tatmin edici düzeyde. Bilgisayar teknolojisi sayesinde, bu tip filmlerde yönetmenler artık hiçbir sahnenin çekiminde sıkıntı yaşamıyor. Şehrin harabeye dönmüş geniş plan çekimleri ve uzaylıların sahnelere montajlanması gayet başarılı, ancak çatışma sahnelerinde hareketli kamera kullanılması ve aşırı yakın plan çekimler, o an neler olup bittiği, kimin neyin nasıl vurulduğu anlaşılmadan geçilmesine sebep olmuş.
Sonuç olarak Batlle L.A. standart istila konusuna farklı bir bakış açısı getirmemiş ve klişeleri olabildiğince bol kullanmış. Konuya ve kurguya fazla takılmadan aksiyon izlemek istiyorsanız veya son moda uzaylı tasarımlarını merak ediyorsanız, keyifli vakit geçirebileceğiniz bir film. Ama konu illa üçüncü türle yakınlaşma olacaksa, şahsen, dost uzaylıların bizi ziyaret etmesini veya insanoğlunun başka gezegenlere seyahatini konu alan filmleri tercih ederim.