Xavier Dolan, yeni dönemin en dikkat çeken yönetmenlerinden. Aslında onu 2008 yılındaki Martyrs filmi ile de hatırlayabilirsiniz ama yönetmen olarak hatta yönetmen-oyuncu olarak karşımıza çıkıyor olması çok daha dikkat çekici. Şimdiye kadar 2 filmi var yönettiği ve pek kimseye benzemeye çalışmıyor filmlerinde. İlk filmi \"Annemi Öldürdüm\"de iç dünyasının sapkın hallerini bizlere aktarırken kendi içimize de bakmamızı sağlamıştı. Son filmi \"Hayali Aşklar\" ile de aşkın platonik halini irdeliyor ve bu yaşadığımız zamanın belki de en büyük psikolojik sorunlarından birisine dikkat çekiyor: Karşılıksız Aşk!
Bir eşcinsel erkek ile onun en yakın dostu kızın aynı kişiye aşık olmaları ve yanlış atılan adımlar ile veya atılamayan adımlar ile aşklarının platonik duruma dönüşmesi sürecinin işlendiği bir film \"Hayali Aşklar\". Birçoğumuzun başına gelmiş ve belki de gelecek olan bir şey hakkında bu film ve bunu oldukça başarılı bir şekilde verebiliyor. Eşcinsel Francis ve arkadaşı Marie\'nin bir yemekte tanıştıkları Nicholas\'a ilk görüşte aşık olmaları ile gelişen olaylarda bir şekilde kendi geçmişimize dönerek yaşadığımız ,aslında yaşayamadığımız, imkansız aşkları irdeleme fırsatı buluyoruz. Karakterleri en yakın arkadaşımız ve belki de kendimiz gibi görmemiz sonucu (eşcinsel, kadın, erkek ayrımı yapmadan) beyaz perde bir anda aynaya dönüşüyor ve kendimizi en saf, gözü dönmüş, saçma halimizle buluyoruz. Onun sevdiği her şeyi not ediyor, onun sevmediklerini daha da not ediyor, onun hayatımıza girdiği günü beynimize işliyor ve onu uzaktan seviyoruz. Onun yanına giderken en güzel kıyafetlerimizi giyiyor, her şey yavaşlıyor ve dünya durmuş bizi izliyormuş sanıyoruz. Hiçbir insana bu kadar değer vermememiz gerektiği halde hayatımızın merkezi haline getiriyor ve yalnızca onun isteklerine göre yaşıyorsak bu ne kadar güçsüz olduğumuzun bir kanıtından başka bir şey değil. Ama yine de seviyoruz ve belki de filmde denildiği gibi imkansızlığın güzelliği aşık ediyor kendisine, kişiler değil. Hayali Aşklar tam da bu konuyu ele alıyor ve her ne kadar klişe olsa bile bunu kuvvetli anlatımı ile vurgulayarak oldukça başarılı bir iş çıkmış oluyor ortaya.
Nicholas\'ı ilk kez gören gözlerin her şeyi yavaş çekimde görmesi, her hareketini ezbere alması, onu putlaştırması; anlatımı güçlendirirken yine aptal aşıklarımızın onun yanına giderken özene bezene hazırlanmaları ve yürürlerken mutluluktan havalanacak gibi olmaları oldukça güzel tasarlanmış açılar ile başarılı bir şekilde mutluluğun filmini bizlere gösterebiliyor. Audrey Hepburn\'e tapan Nicholas\'ın dikkatini çekmek için tıpkı onun gibi giyinen Marie ve James Dean özentisi Francis, filmi başarılı oyunculukları ile sürüklerken; bazı noktalarda Xavier Dolan\'ın aşırı \"slow-motion\" kullanımı ile filmden bu güzel karakterlere rağmen uzaklaşıyoruz. Bu kullanım ile trajedi tadında ilerleyen film apaçık bir komedi filmine dönüşebiliyor. Kimbilir, belki de genç yönetmen platonik aşkın o ağdalı saçmalığı ile dalga geçiyordur. Eğer böyle bir amacı varsa bunda başarılı olduğunu söylemek mümkün. Her \"slow-motion\" sahnede Dalinda\'nın müthiş \"Bang Bang\" şarkısının olması ve şarkı ile sahnelerin ironisinin güzelliği ile gülümseyebilirsiniz ama filmden de kopabilirsiniz. Bu kullanımın dozu biraz daha az olsa daha güzel olabilirmiş. 22 yaşındaki bir yönetmene göre müthiş bir film elbette bu konuda kimsenin şüphesi olmasın (Her ne kadar ilk filmi daha güzel olsa da...).
Xavier Dolan, kendi tarzını yaratmak istiyor gibi duruyor. İki filmi ile bunu başarılı bir şekilde gösterdi. Onun yönettiği filmleri izlemek ve onu perdede izlemek büyük keyif ancak kendi tarzını yaratmak isterken bu filmde birkaç esinlenme tadı olduğu da bariz. Örneğin Bertolucci\'nin The Dreamers\'ından açısı açısına birkaç sahne bulmak mümkün bu filmde, zira Breakfast at Tiffany\'s filminden de bir sahne mevcut. Bu filminde özgün bir konu yerine klişe bir konuyu kendi açısına ve biraz da zamane gençliğinin bakış açısına göre işleme gereği duymuş Xavier, bunda da oldukça başarılı olduğunu söyleyebiliriz. Platonik aşklar üzerine farklı bir yapım izlemek istiyorsanız ve hatta 22 yaşındaki bu Kanadalının nasıl bir film yaptığını merak ediyorsanız \"Les Amours Imaginaires\"i izleyebilirsiniz.