“Bir çocuk ne zaman evden çıkabilir? Sağ köpek dişi düştüğünde. Evden yalnızca araba ile güvenle çıkabilirsiniz. Arabayı ne zaman kullanabilirsiniz? Sağ köpek dişi tekrar çıktığında.” Kynodontas/Dog Tooth filminin en çarpıcı diyaloglarından. Ebeveynlerin çocuk eğitiminin nasıl da yanlış yönlendirilebileceğini konu alan başarılı bir sistem sorgulaması bu Yunan filmi. İzleyenlerin aklında sadece çıplaklık kalmamalı bu filmle ilgili, çıplaklığın doğal olduğunun kabul edilmesi gerekliliği kalmalı sadece.
Yabancı film dalında Oscar adayı olan film, toplumsal sorgulamayı aile özeline girerek gerçekleştiriyor ve bunu yaparken de tabuları adeta yalıyor. Kendi içlerinde çekişen biri erkek üç kardeşin anne ve babalarının öğrettiği dünya dışına hiçbir şekilde çıkmaması ve onların öğretileri ile kendilerini geliştirmeleri apaçık bir faşizm dokundurması. Büyükler ve baskın olanlar tarafından diretilen şeylere zayıf ve güçsüz olanların sorgusuz kabulü üzerine dayanan eğitim yöntemi aynı zamanda korku ile karışık bir sevgi de içeriyor. Ancak bu kendine saklama sevgisi ve dış dünyadan soyutlayıp evrendeki en güvenli yerin ev olduğunun aşılanması çocuklar üzerinde yaralar da açıyor. Kelimelerin ve kavramların içlerinin ne kadar kolay doldurulabilip boşaltılabileceğinin de apaçık bir göstergesi olan Kynodontas, bu sorgulamaları yaparken kurduğu ufak distopya ile dışarıdan bakıldığında tamamen arızalı ancak kendi içinde düzene sahip küçük bir evren yaratıyor. Film boyunca sabit olan ve robotlaşmış hareketler filmin ağır, katı, kuralcı yapısını birebir yansıtırken, sabit kamera kullanımı da yerleşmiş kuralların bozulamayacağına işaret ediyor. Ayrıca bu düzenin çarpıklığını bize daha da belirgin şekilde verebilmek için bir kamera kullanımı daha yapılmış: Sabit açı kullanılan her yerde ,yani filmin son 2 sahnesi hariç tamamında, çerçevede hafif bir yamukluk var. Tek ayağı çukurda bir güvensiz bir ortamın tasvirinde kullanılabilecek kadar yamuk bir kadraj bu. Ve hafiften izleyenleri filmin amacı ile birlikte rahatsız etmiyor değil. Filmde tek bir hareketli kamera kullanımı var filmin en canlı yeri kesinlikle o sekans. Bunun dışında birçok plan sekans ile doğal olanın olduğu gibi verilmesi de amaçlanmış. Şimdi tüm bu yukarıda söylenenleri o yaratılan küçük distopik evren yerine kendi dünyamıza uyarlayın. Filmin aktarmaya çalıştığı can sıkıcı mesaj işte bu şekilde hayat bulacaktır.
Minimal filmleri okumak her zaman zordur, bazen minimal kavramını o kadar minimalize ederler ki saçmalıkların biraraya gelmesi ile film yaptık demeye de korkarlar. Ancak Kynodontas her şeyi o kadar dozunda tutup her şeyi o kadar güzel farklı kelimeler, davranışlar, karakterler ile anlatmış ki; öğrenmediğini uygulayıp ondan sonra öğrenen çocukları gördükçe kendi dünyalarımızdaki deneme yanılma yöntemlerimizin aslında ne kadar da katı bir şekilde engellendiğini idrak ediyoruz. Her şey bir korku ile üstü örtülmüş, her harekete karşı aşırı tepkiler ile çocuklar sindirilmiş, her şey kötü ve iyi olan tek şey yanlış bilgiler verse bile aileden başkası değil. Bu dogma inancın birey üzerindeki etkisini ve dayatılma sebebini bir yandan dış dünyaya karşı ikircikli bir nihilizm ile açıklayabiliriz, bir yandan da varoluşçuluğun alındığı alay ile kendi küçük evrenlerimizi yaratabileceğimiz ve hatta yarattığımız tezi ile savunabiliriz.
Üzerine kesinlikle defalarca düşünülmesi gereken ve her hareketinde, her repliğinde, her açısında mesaj okunabilecek filmlerden birisi Kynodontas. Kesinlikle övgüyü hakeden, bambaşka bir yapım bu film. Michael Haneke’nin Funny Games filminden tatlar barındırıyor ve yine Haneke’nin The White Ribbon’ın sinir bozuculuğunu da içinde barındırıyor. Kısaca, bolca Haneke esinlenmesi mevcut bu başarılı Yunan filminde. Ünlü Amerikalı sinema eleştirmeni Roger Ebert’in film ile ilgili yaptığı yorum ise takdire şayandır: “Bakmaktan gözünüzü alamayacağınız bir trafik kazası gibi.”