Normal Bir Ailenin Dramı

07.01.2011 15:44
Yönetmen Lisa Cholodenko\'nun önceki filmleri olan High Art ve Laurel Canyon gibi filmlerde hiç de son filmi The Kids Are All Right\'taki gibi sevimli karakterler yoktu. Tüm filmlerindeki baş karakterler genelde ayrıcalıklı, bir konunun uzmanı ve inkar edilemez şekilde başı dertten kurtulmayan kişiler olurdu. Ancak son filmi The Kids Are All Right\'ta birden fazla kahraman ve birden fazla derinlemesine analiz edilecek ufak hikaye var. Bu karakterleri incelerken aslında yönetmenin oyuncu seçiminde ne kadar da titiz davrandığını görebiliyoruz. Lisa Cholodenko, senaryoyu da kendisi yazdığı için karakterleri tam olarak kafasında canlandırma ayrıcalığına sahipti ve roller için biçilmiş oyuncuları bulup çıkarma konusunda bu, onun en büyük artısıydı. Zira böyle bir film yaparken ve altyapısı güçlü karakterlerin filmi taşıyacağı bir filmi oluştururken en önemli noktalardan birisi de oyuncuların rollere oturup oturamayacağıdır. Nasıl ki bebek yüzlü bir oyuncunun, eli kanlı psikopat bir katili oynamasının zor olduğu bellidir; bu tür filmlerde de karakterlerin çizildiği doğrultuda gidecek oyuncuları belirlemek oldukça önemlidir. Daha fazla uzatmadan konuyu da içine dahil ederek karakterleri ve oyuncuları tanıtmalı.

 

Lezbiyen bir çift, onların çocukları ve sperm donörleri arasındaki ilişkiyi aktaran The Kids Are All Right, ebeveyn rollerine bürünmüş eşcinsel iki kadını ve klasik aile yapısı içerisindeki anne ve babayı anlatıyor. Tabii anne ve baba, bu filmde anne ve anne. Klasik yapı içerisindeki baba rolünü oynayan anne karakteri Nic, Annette Bening tarafından canlandırılıyor. Annette Bening, erkeksi sesi, sert mizacı ve mimikleri ile tipik bir baba gibi davranabilmeyi başaracağı için bu role seçilmiş. Nic, sağlam karakteri ancak içerisinde her an oluşabilecek durumlara ve kazalara karşı olan güvensizliği ile eşi ve çocuklarına karşı sert tutumda bulunan bir lezbiyen. Nic\'in eşi olan Jules\'u canlandıran Julianne Moore ise aydınlık yüzü ve samimi duruşu ile ailenin özgürlükçü kanadını temsil ediyor. Çocukları için kariyerini geri plana itebilecek kadar ailesine önem veren ve bunu sorun etmemeye çalışan yapısı onu da aslında çıtkırıldım bir karakter haline sokuyor. Çocukları ise Joni ve Laser. Joni 18 yaşına yeni girmiş, saf yüzlü, gülecen, biraz çekingen ve oldukça da çalışkan bir kız. Mia Wasikowska\'nın canlandırdığı Joni, ailesi istedi diye derslerine çalışacak kadar düzgün yapıdayken küçük kardeşi Laser, serseri tiplerle takılıp ebeveynlerinin eşyalarını karıştıran bir delikanlı.Josh Hutcherson\'ın canlandırdığı Laser, sürekli meraklı ama umursamaz davranışlarıyla sorumluluktan kaçan ama \"Yaptım, olacak!\" diyen bir tip. Zaten aileye yeni bir ferdin katılmasının tek sebebi de o. Mark Ruffalo\'nun başarıyla oynadığı hayatını istediği gibi yaşayan Paul\'ü yani Nic ve Jules\'un sperm donörünü veya Joni ve Laser\'ın biyolojik babalarını canlandırdığı film, normal seyrinde devam edecekmiş gibi görünen aileye Paul\'ün dahil olması ile büyük bir değişime giriyor. Lezbiyen bir çiftin de mutlu aile yapısına sahip olacağı tezini adeta çürütmeye çalışan Lisa Cholodenko, farklılıkların bu denli belirgin olduğu ancak hoşgörüyle karşılandığı bir toplumda oluşabilecek istisnai durumlara dikkat çekmeye çalışmış gibi duruyor.

 

Film, lezbiyen yönetmenin gözünden lezbiyen çiftin ve onların çocuklarının yaşadığı sorunlar olarak görünebilir. Ancak, keşke böyle görünmeseydi. Çünkü bu durum filmin izlenebilirliğini müthiş derecede baltalıyor. Normal sorunlar, normal depresyonlar, normal ebeveyn dertleri, normal ilişkiler. Eşcinsellerin de normal hayatlar yaşayabildiğini, normal sorunlarla uğraşmak zorunda kaldıklarını belirtmek için bunca zahmet... Evet karakterleri ve oyuncuları seyretmesi kesinlikle keyifli. Ancak bu keyif bir yerden sonra o kadar sıkıyor ki filmin bitmesi için dua ediliyor. Ailenin ne kadar farklı da olsa kutsal olduğunu gösteren, birbirine sarılmaya çalışan karakterlerle bezeli bir film çıkartmış Lisa Cholodenko. Ancak gelin görün ki eşcinsel çiftin yerine heteroseksüel çifti koyun hiçbir şey değişmiyor. Eğer amaç bu ise güzel bir noktaya parmak basmış yönetmen. Yok eğer amaç bambaşka bir şey ise film tamamen bir israf. Başka da bir şey değil.

 

The Kids Are All Right, minimal bir film değil. Olanı olduğu gibi gösterme amacını güdüyor. Bunu da konunun sığlığına rağmen başarıyor bir nebze. Karakterler açısından bakıldığında güzel oyunculuk seçimi ve güzel oyunculuklar dahil, film izlenesi bir durumda. Ancak sinema filminden anladığınız vurdu kırdı, savaş, patlama, aksiyon, macera veya şu söylemek daha kolay: normal hayatın draması değilse bu filmden uzak durmanızda yarar var.

 

Altın Küre\'de 4 dalda aday olan The Kids Are All Right, Berlin\'de de en iyi film ödülünü yönetmenine kazandırmayı başarmış bir aile dramı.