İskenderiye şehrini bilmeyen insan yoktur. Dünyanın yedi harikasından biri kabul edilen Büyük Kütüphanesi\'yi barındıran antik roma kenti. Peki Hpatia\'yı bilen var mı? Dünyanın belki de ilk kanıtlanmış bilim kadını olan İskenderiyeli Hypatia? Alejandro Amenabar\'ın Agora filmi, İskenderiye\'yi, Hypatia\'yı, ama çokça da dini zulümleri anlatıyor. Yer belli, kahraman belli, konu belli. Öncelikle söylemem gerekir ki film, insanın içini yakan sahneler içeriyor. Bu sahneler belki Sea Inside gibi öznel değil ancak kesinlikle can yakıyor. İnsanların hunharca katledilmesi canınızı yakıyorsa Amenabar\'ın feryadına, Hypatia\'nın feryadına ve belki de tanrının feryadına siz de kulak verebilirsiniz.
Belki de her şey paganlarla başladı. Pagan veya putperest veya birden fazla tanrıya inananlar. Hristiyanlardan rahatsız oldular veya yahudilerden. Onların çoğalmasından tiksindiler, ilahi dini bir ayrım olarak düşündüler. İnsanların birbirinden ayrılacağından korktular ve şiddetle cevap verdiler. Korkmakta haklıydılar da. İnsanlar onların saflarından birer birer Hristiyanlığa geçiyorlardı. Roma imparatoru bile baskılara dayanamamaya başlamıştı. Hristiyanların da suçu vardı elbette. Sürekli kışkırttılar insanları ve pagan aristokratlarını yerle bir etmek adına ezilmiş halkın gücünü kullandılar. Aşırıya kaçtılar. Her iki taraf da unuttu bir an karşıdakinin insan olduğunu. Tansiyon yüksek ve etraf kalabalık olunca bir kıvılcıma bakar her şey. Ve o kıvılcım geldi İskenderiye\'de. Kim başlattı önemi yok. İnsanlar öldü. Din kullanılarak insanlar katledildi. Taşlanarak öldürüldüler. Derileri yüzüldü. Kafaları kesildi. Hypatia, tüm bu gerginliğin ortasında öğretmeye devam ediyordu. \"Hayır\" diyordu öğrencilerine. \"Siz pagan da olsanız, hristiyan da olsanız kardeşsiniz\". Ancak bir kadının sözünü kim dinler ki? Defalarca dil döktü senatoda, Hypatia. Nafile. İnsanlar, insanlıktan çıkmıştı bir kere. Öldürmeye devam ettiler birbirlerini. Ta ki paganlar hristiyan oluncaya dek. Ancak bu kadarı yetmez. Din daha fazlasını ister. Yanlış, insanlar daha fazlasını ister. İstediler de. Çünkü gerginlikten nemalanmayı ve istediklerini bu yolla elde etmeyi keşfetmişlerdi bir kere. İmparatoru bile hristiyan yaptılar, yetmedi. Dini, kendi egolarına daha fazla alet ettiler. Çamur da attılar, taş da. Yayıldılar gittikçe. Yakındı onların zamanı. Tek bir kişi vardı onların önünde engel: Hypatia. Ancak Hypatia daha önemli meselelere dalmıştı ve din onun için ikinci plandaydı. Daha fazla sorgulamak ve daha fazla cevap almak istiyordu. Kendisini bekleyen cevap ise insanlığın tarihi kadar eskiydi: Ölüm.
Alejandro Amenabar, Agora filmi ile muhteşem bir uygarlık sorgulaması ortaya çıkarmış. Sahne tasarımından kostümlere mekanlardan konuya dört dörtlük bir film Agora. Özellikle Hypatia rolündeki Rachel Weisz\'ın öğretmenlik yaptığı okulun mimarisi büyüleyici. Kendinizi Rafael\'in Atina Okulu tablosunda buluyorsunuz bir anda (Ukde için Melomania\'ya teşekkürler.). Orada ders almayı hayal ediyorsunuz, zorbalar orayı yakıp yıkmaya başladığında ise kendi eviniz yanıyormuş gibi hüzünleniyorsunuz. Ayrıca Amenabar tanrıyı da dahil etmiş gibi filmin içine. Uzaydan Dünya\'yı izlerken buluyorsunuz birçok karede kendinizi. Ve düşünmeden edemiyorsunuz; bu kadar şiddet, hoşgörüsüzlük, zorbalık... Neden? Tanrı izlerken bizleri uzaktan biz kendimizi onun adına(!) yok ediyoruz. Amenabar da apaçık bu görüşü paylaşıyor. Üzerine düşen sorgulamayı yapıyor.
Unutulmasın ki bu tarihi filmde yaşananlar tam olarak gerçeği yansıtamayacak olsa da tarihçilerin topladığı belgeler mevcut Hypatia\'nın ölümü ile ilgili. Veya orada yaşananlar ile ilgili. Bu yüzden bu konuda hassas olan sinema severler var ise bu filmi izlemeleri biraz can sıkıcı olabilir. Yine de Agora izlenmesi gereken ve kesinlikle etkisi altında bırakacak başarılı bir film.