İstila, David Finney’in bilim kurgu romanından uyarlanmış Don Siegel imzalı “The Body Snatchers”ın yeni çağ versiyonu.
Oliver Hirschbiegel yeni filmde, esas alması gereken uzaylı istilası kurgusunu azaltıp, konuyu duygusal bir aksiyona çevirince kitabın dengesi kanaatimce biraz bozulmuş.
Bazı romanlar sinemaya uyarlandıklarında içerikten, ruhtan kaybediyorlar; bence İstila da bu talihsiz döngüde yerini almış.
Konu kısaca, Amerika üzerine düşen bir uzay mekiğinin enkazıyla beraber dünyaya gelen yabancı maddenin, ki bu madde hem uzayın aşırı soğuğundan hem de atmosferden geçerken oluşan şiddetli ısıdan etkilenmemiş, oldukça dayanıklı bir madde; insanlarla temas ettiğinde onları değiştirmesi üzerine kurulu.
Hikayenin ana karakteri psikiyatr Carol Bennell (Nicole Kidman), etrafında gelişen olayları bir hastası aracılığıyla farkediyor. Sonra da annelik güdüleriyle, kendisi ve çocuğunun can derdine düşüyor.
Filmi kurtaracak, görmeye değer kılacak konu gelecek senaryosu olacakken, filmde daha çok C.Bennell’in “madde”ye karşı hayatta kalma savaşını seyre dalıyorsunuz. Ama benim aklım film boyunca hep uzaylılardaydı...
Gelelim “akıllı” yaşam formuna;
Uzaydan gelen bu değişim maddesinin etki etme aşaması da oldukça zayıf anlatılmış. 3d hücre animasyonu ve insan bedenlerini ele geçirme süreci de oldukça olası, kuluçka döneminde uykuya ihtiyaç duyan madde, insanları uykuda bir tür kozaya çeviriyor, uyandıklarında uzaylı oluveriyorlar.
Hele o değişim geçiren robotik insanlar...
Bir yandan soğukkanlılar bir yandan agresifler, insanlara arabalarıyla çarpıp onları ezip geçiyorlar, dövüyorlar, öldürüyorlar ama bir yandan barışçılar ve şu anki dünya düzeni hakkında felsefe bile yapıyorlar.
Haa bir de çok akıllılar ama onları, onlardan biri olduğunuza inandırmanız pek kolay, ani hareket etmemeniz, donuk durmanız yeterli J
Zayıf bir girişim İstila. İstila edilmenin o korkunç hissiyatını pek alamadım. Uzaylılarla sarılı dünyada kalakalan anne ve çocuğu için gerçekten hiç korkamadım. Spielberg’in Dünyalar Savaşı da pek nefis bir film değildi ama en azından hop oturduk hop kalktık, iki uzaylı makina gördük, baba kız için endişe ettik.
Bu kadar kuvvetli bir romandan gerçekten etkili bir film çıkabilirdi. İyi bir anlatım ile politik söylemler ya da eleştiriler yerli yerine oturabilirdi, politik mesajlar Nicole Kidman’ın katıldığı bir sosyete yemeğine sıkışıp kalmazdı.
İstila’yı eski uyarlamalardan farklı kılan yönü, bilim kurgu yönünün laboratuvarda geçen birkaç anlaşılmaz diyalogla kısıtlanmış, duygusal kısmının da Nicole Kidman’a güvenilerek ağırlaştırılmış olması. Yani korkalım, gerilelim diyorsanız gitmeyin. Zira, üçüncü sınıf filmlerde olduğu gibi “kapıda aniden beliren adam” sahneleri dışında herhangi bir nokta sizi şaşırtamıyor. 1950′lerde ABD film endüstrisine yaygın olan komünizm korkusunun yerini, uzaydan gelen tehdidin aldığı bu yapımların en güçlülerinden biri de kuşkusuz “Invasion of the Body Snatchers”tı. Filmde anlatım öyleydi ki, psikolojik bir gerilimle ilerleyen öykünün epeyce karamsar olan finali, sonradan film şirketinin eklediği bir “Yardım yolda, dayanın” karesiyle değiştirilmişti.
Öyle ki, kimilerinin bu kadar tansiyon ve moral çöküntüsüne dayanamayacağı düşünülmüş.
Bir de yeni versiyonu izleyin, siz karar verin.