10 Kasım 1938...Tüm Türkiye yasta. Büyük çileler ardından kurulmus, yeni Türkiye Cumhuriyeti\'nin lideri ve kurucusu Kemal Atatürk son nefesini vermek üzere. Öyle anlar ki bunlar, Mustafa Kemal\'in en yakın arkadaşı Salih Bozok bu acıya dayanamayıp kendini vuruyor. Film, Salih Bozok\'un oğluna yazdığı mektupla geçmişe dönerek Atatürk\'ün vatanseverliği, fedakarlıkları ve özel hayatını gözler önüne sermeyi hedefliyor.
Yıllar yılı Kurtuluş Savaşı ve Atatürk filmi neden çekilmedi diye soran halkımız, önüne gelen bir kaç örnekle pek mutlu olmasa da yeni eserleri beklemeye devam ediyor. Zülfü Livaneli\'nin hayatımın projesi dediği eser gerek oyuncularıyla gerekse yönetmen koltuğunda oturan Livaneli dolayısıyla belli bir ilgiyi hakediyor. Can Dündar\'ın belgesel formatında çektiği eserin gerek alkışlanan gerekse yuhalanan tartışmalı durumu ortadayken bu son projenin de bazı tartışmaların fitilini ateşleyeceği kesin gibi. Dündar\'ın Atatürk\'ün insani yönünü ortaya koymaya çalışan eseri kimi vatandaşlarımızı kızdırmış, Atatürk\'ün içtiği sigara ve içki tartışılmış, üniversiteler bile olaya müdahil olmuştu. Şunu belirtmekte fayda var, söz Atatürk olunca herkesin söyleyecek bir sözü olduğu için Atatürk\'le ilgili projelerde ince eleyip sık dokumakta fayda var. Türk insanının gönlünde taht kurmuş ve hayatıyla ilgili bazı şeylerin tabu olduğu bir liderin hayatı anlatalıcaksa adımları dikkatli atmakta fayda var. Livaneli\'nin eseri müziği, makyajı ve savaş sahneleri düşünüldüğünde sınıfı geçiyor. Ama hikayesi, kurgusu ve oyunculukları anlamında malesef sınıfta kalıyor. Hikaye duygusal anlamda son derece zayıf. Araya serpiştirilmiş Fikriye ve Latife Hanım arasında kalmış Atatürk portresi fon olmanın ötesinde herhangi bir anlam taşımıyor. Bir film izliyormuşsunuz hissinden çok kütüphaneye gitmiş te sıradan bir tarih kitabı okuyormuşşsunuz hissi yaratan hikaye seyircide duygusal bir tepki yaratamıyor. Dündar\'ın belgeselini yerden yere vuranların bu filme ne tepki vereceğiyse açıkçası merak konusu. Gerek Livaneli gerekse filmin ilk gösterimi ardından seyircinin tepkisi ise olumlu gibiydi. Lakin şunu hatırlatmakta fayda var; karton karakterlerin cirit atttığı Cumhuriyet filmi ya da Atatürk\'ü tüm yönleriyle anlatmaktan uzak Mustafa belgeseli midir seyirci olarak bize reva görülen? Bu ülkede kurtuluş savaşını adam akıllı perdeye yansıtabilecek, Atatürk\'ü gerek insani yönleriyle gerekse lider kimliğiyle (ve pek tabiki karizmasıyla) içimizi kaynatarak anlatabilecek bir sanatçı yok mudur? Can dündar iyi niyetli bir çabayla Atatürk\'ü insani yönleriyle perdeye taşımak istemişti. Lakin karşımıza dünyanın herhangi bir yerinde karşımıza çıkabilecek yalnız bir lider portresi çizmisti. Ve sonuç pek tabiki seyirciye hayalkırıklığı olarak yansımıştı. Belki de herkes yeni bir Sarı Zeybek bekleyerek ağlamak istiyordu. Dündar\'da bu bekletilerin altında kalmıştı, kimbilir? Livaneli\'nin vedası ise kahramanlık yönü parlatılmış Atatürk\'ü perdeye yansıtıyor lakin bu seferde ortada film yok. Sanki tarih dersine yardımcı bir kitap okuyoruz o kadar. Birde filmde itici gelebilecek başka başka detaylarda insanda hayret uyandırmıyor değil. Gerçek hayatta karı koca olan Dolunay Soysert ve Tuzcu ikilisini anne oğul şeklinde izlemek insanın ağzında kekre bir tat bırakıyor. Birde cadaloz olarak resmedilmekten kurtulamayan Latife Hanım\'ın bu kadar karikatür bir şekilde resmedilmesi artık bıktırdı, bizden söylemesi.
Acele bir şekilde çekildiği izlenimi veren Veda, savaş sahneleriyle göz doldursada ve teknik anlamda şov yapsa da, son kertede sınıfta kalıyor. Bakalım özlemle beklediğimiz Kurtuluş Savaşı ve Atatürk filmini kim çekecek. İyi seyirler...