Cennetimden Bakarken: Çok Renkli Dram...

01.03.2010 09:59

Öncelikle son derece hareketli bir haftaya girdik ve salonlara teşrif buyuran yapımların hepsi de malumunuz birbirinden kıymetli yapımlar. Daha yerinde bir tabirle seçme konusunda oldukça zorlanılacak bir hafta. İlk defa bir yazıya bu şekilde giriş yapma gereği duydum fakat, Yenilmez ve Cennetimden bakarken gibi vizyon şansını ülkemiz sınırlarında oldukça geç bulmuş iki kaliteli yapımın yanı sıra, uzun süredir beklenen ve iki farklı konseptte de izleyicisinin merakını celbetmiş Veda ve Eyyvah Eyvah gibi iki yerli yapımın da varlığı malumunuz. O sebeple yazıma giriş yapmadan evvel, ellerimden dökülen namelerin \"yönlendirme\" amacı taşımadığını -neden bilinmez- belirtmek isterim.

 

Cennetimden Bakarken, aslında oldukça sancılı bir sürecin ürünü. Bu sürecin King Kong\'un hemen sonrasında, Peter Jackson\'ın önce New Line Cinema ile yaşamış olduğu parasal kriz; sonrasında ise The Hobbit\'in telif sorunları döneminde patlak verdiğini biliyoruz. Hukuki mücadelesini kısmen kazandıktan sonra Jackson, Alice Sebold\'ın The Lovely Bones adlı kitabının isim haklarını satın almıştı. Böylece bir sonraki projesinin ne olduğu hakkında kesin malumatımız olmuştu. Fran Walsh ile birlikte senaryoyu yazmaya başlayan Jackson, kendi projesini haline sokabilmek için tam takım işe koyulmuştu ki, onun gözünde gerçek anlamda gelecek vaad eden Neill Blomkamp\'ın mülteci-uzaylı çeşitlemesi olan District 9\'un mevcut rotası üzerine akıl hocalığı da yaptı. Prodiktörlük süreci içerisinde kendi işine gerekli alakayı gösteremedi bir süre. Sonuç olarak King Kong sonrasındaki işini dört gözle beklemekte olan biz izleyicilerin, merakını kamçılayan Cennetimden Bakarken, bu hafta -gecikmeli de olsa- ülkemiz salonlarından içeri sızmayı başardı.

 

Jackson\'un bu son derece başarılı bulduğum dram denemesi, eleştirmenler tarafından acımasızca ezilmeye çalışıldığı gibi gişede de beklenen ilgiyi göremedi. Bunun sebebinin salt kitaba olan sadakat ile doğrudan alakasının olduğunu da sanmıyorum. Kendimce, ben bunun ardındaki en önemli sebebin Yüzüklerin Efendisi gibi milenyum başyapıtlarından birini, kılı kırk yararak vücuda getirmiş akabinde en büyük hayallerinden biri olduğunu iddia ettiği King Kong\'un tiyatrallığının da, beklenti kat sayısını arttırmış olduğunu düşünüyorum. Sonuçta Peter Jackson\'ın adı son on yılı hesaba kattığımızda son derece titiz çalışmaların ürünü olan tiyatral yapımlar ile anılıyor. Muhtemelen seyircinin de buradaki beklentisi öncüllerine eş değer bir görsel şölen araması. Tabi görsel işçiliğinin başarısı yine de tartışılmaz.

 

İntikam karşıtı olarak nitelendirebileceğimiz film, diğer taraftan sığ bir kendini iyi hisset filmi de değil! Hatta salt boş umut adına alkol arkasına saklanmayı de alkışlatacak tarafı yok. \"Gideni ardında bırakıp yoluna devam etmesini bil.\" mesajını verirken de iddia edildiği gibi Sebold\'un eserinin rotasını da fazla saptırmıyor. Bu bağlamda da içeriğindeki mesaj kadar mesajı dillendirmeye yardım eden cennet- ya da araf tasvirinin de önemi büyük. Kalkıp bunu alegori kalıplarına sokuşturmak adına da kasım kasım kasılmaya hacet yok! Zira Jackson\'ın tasviri herhangi bir dini sembol ya da gönderme içermiyor.

 

Korkunç bir cinayete kurban giden ve içinde bulunduğu sonsuz renkli araftan elini ısrarla ailesine uzatmaya ve her hareketi ile kendini onlara hissettirmeye ve intikamını alabilmek için takıntıları kafasını kemiren babasının zaafından yararlanmaya çalışan Susie\'den; herşeyi oluruna bırakıp işi \"ilahi adalete\" sevk etmeyi tercih eden ve nispeten bu tercihinin sonucunun izleyici açısından \"doğru\" kabul edilebileceği bir Susie\'ye evrilme halini alıyor hikaye. Bu yolculukta kusursuz görsel işçiliğe hizmet eden diğer önemli teknik yardımcı ise, ahengi izleyicinin kafasıda masalsı bir havaya büründürmeyi başaran müzik seçimi diyebilirim.

 

Oyunculuklar adına Mark Wahlberg hariç hepsinin tuzunun kıvamını tutturduğu aşikar. Susan Sarandon\'ın bildiğimizç izgisinin dışına pek çıkmaması ya da Rachel Weitz\'in son zamanlarda alışık olduğumuz türden bir performans için uğraşmaması göze batmıyor fakat Saoirse Ronan\'ın oyunculuğu ve akranlarına nazaran tercih ettiği yapımların niteliği takdire şayan...Tabi perdeyi neredeyse ezip geçen Stanley Tucci\'nin üstün performansını es geçmek mümkün değil!

 

Kısacası...Rahatlıkla sulugöz olabilecek bir hikaye Peter Jackson\'ın usta dokunuşları ile, her kelimesi lezzetli bir fantastik çeşitlemeye dönüşüyor. Cennetimden Bakarken, rahatsızlık verebilecek kadar trajik bir hikayenin, tüm aile fertlerine hitap edecek parçalı bulutlu ile \"çok renkli\" arasında gidip gelen makul bir seyirlik örnek olmanın yanı sıra son derece kabız bir sezonun en önemli yapımlarından biri diye düşünüyorum...Şimdiden iyi seyirler...