1988 yapımı “Beterböcek”in (Beetlejuice) çok beklenen devam filmi “Beterböcek Beterböcek” (Beetlejuice Beetlejuice), 6 Eylül 2024’te vizyona girdi. Yine Tim Burton’ın yönettiği film, orijinal filmden Lydia, Delia ve Beetlejuice karakterlerini bulunduruyor. Burton; Alex Baldwin ve Geena Davis’in canlandırdığı Deetz evinin sakin hayaletleri Maitlandların hikâyesine odaklanmıyor.
Filmle ilgili düşüncelerime geçmeden önce ilk filmin konusunu hatırlayalım:
Genç ve mutlu bir çift olan Adam (Alec Baldwin) ve Barbara Maitland (Geena Davis), geçirdikleri trafik kazası sonrasında hayatlarını kaybederler. Bu arada Charles ve Delia, kızları Lydia (Winona Ryder) ile birlikte New York'a gelerek Maitland'ların evlerini satın alırlar. Fakat Adam ve Barbara Maitland bu durumdan hiç mutlu olmaz ve birer hayalet olmalarına rağmen yeni ev sahiplerini korkutup evden kaçıramazlar. Son çare olarak kötü bir şöhrete sahip hayalet Beterböcek'in (Michael Keaton) yardımına başvururlar.
Bu devam filmiyle ilgili görüş ve ilginç bilgilere yer vereceğim yazı, buradan sonra filmle ilgili keyif kaçırıcı detaylar içerecektir.
Film, Charles Deetz’in ölüm haberiyle başlıyor. Bu aile trajedisinden sonra Deetz ailesinin kadınları Winter River'daki evlerine dönüyor. Lydia'nın hayatı, ergenlik çağındaki kızı Astrid yanlışlıkla ölümden sonra hayata bir portal açtığında tepetaklak oluyor.
Charles Deetz’in ölüm haberinin alıştığımız Burton tarzından farklı bir stop-motion animasyonla anlatılması ve yüzünün itinayla gösterilmekten kaçınılması bana karakterin problemli bir oyuncuya sahip olabileceğini düşündürdü ve tahminim doğru çıktı. Charles Deetz karakterinin oyuncusu Jeffrey Jones, 2003 yılında 14 yaşında bir çocuğa uygunsuz fotoğraflar çektirdiği gerekçesiyle cinsel suçlu olarak kayda geçmiş.
Jones’un filme dahil edilmemesine sevinsem de stop-motionda birebir benzeri bir animasyon karakterine ve mezar taşında oyuncunun fotoğrafına yer verilmeseydi daha etkili bir eleştiri olurdu diye düşünüyorum.
Filme geri dönersek ilk günkü gösterime bütün heyecanım ve dolabımdaki bütün siyah beyaz çizgili kıyafetlerle gittim fakat beklediğim “Beterböcek” devam filmini bulamadım. “Beterböcek Beterböcek” daha çok sıra dışı dünyaya sahip çerezlik bir Netflix filmi gibi hissettirdi.
Yapacağım bütün eleştirilerden ve övgülerden önce yine de filmi izlerken oldukça keyif aldığımı da eklemek isterim.
Filmin iyi taraflarıyla başlayalım.
Michael Keaton’ın Beterböcek performansı hala aynı etkileyicilikte! Alıştığımız beyaz makyajın altında son gördüğümüzden 36 yaş büyük bir oyuncunun saklandığını anlamak mümkün değil. Beterböcek, yine bilip sevdiğimiz zıpırlık ve rahatsız edicilik kombinasyonuna sahip.
Bir diğer etkileyici performans da Lydia’nın üvey annesi Delia Deetz’i canlandıran Catherine O’Hara’ya ait. Bir eldiveni şapka olarak takan eksantrikliğinden hiçbir şey kaybetmemiş olan Delia’nın karakter gelişimi, bu sefer izleyicinin ona daha da sempati duymasını sağlıyor.
Yeni karakterlerden iki güzel sürpriz de Danny Devito ve Willem Dafoe’nun performanslarıyla geliyor.
DeVito, yaptığı kısacık cameo ile insana “Evet. Ben hayatımın bir noktasında bu adamı zombi bir hademe olarak izlemeliymişim” dedirtiyor.
Dafoe ise kendi hayal aleminde yaşayan maceraperest oyuncu rolüyle tam olarak hikâye akışına ait hissettirmese de hep eğlendirdi. En akılda kalıcı detaylardan biri ise sürekli yenilenen bardak kahveleriyle kurduğu iletişimdi.
Ve son olarak düğün sahnesi! Filmi izlerken düğün sahnesinin ilk “Beterböcek” filmine en sadık kalmış sahnelerden biri olduğunu düşündüm. Bütün kaosu ve aşırılığıyla çok eğlenceli bir sekanstı.
Biraz da eski filmin büyüsüne sahip olmadığını düşündüğüm şeylerden bahsetmek isterim.
Lydia’nın paranormal güçlerinden travmatize olmuş orta yaşlı bir kadına dönüşmüş olması şüphesiz ilginç ve beklenmedik bir şaşırtmaca olsa da Lydia’nın karakteri fazla pasif ve orijinalinden uzak hissettirdi. Yaptığı partner seçimi ve hikâye akışı olarak filmde ilgi çekici bir yere sahip değil fakat Delia ile kurdukları anne kız bağını izlemek keyifliydi.
Kızı Astrid de bu sıkıcılıktan payını maalesef almış. Jenna Ortega’nın performansı ise yıldızının parladığı “Wednesday” dizisindeki performansından çok farklı hissettirmiyor, izleyiciye bir yenilik sunmuyor. Herhangi bir gençlik filminin aykırı ergeninden çok farklı bir izlenim vermeyen Astrid’in şansı hep o kadar yaver gidiyor ki filmin çatışmaları izleyiciyi ikna etmeye yetmiyor.
Astrid’i kandırıp öbür dünyaya hapsedecek hayalet çocuk, çok büyük bir mücadele verilmeden “aile sevgisinin yenilmez bağıyla” bir anda alt ediliyor. Monica Bellucci’nin ilginç bir seksüellikteki karakteri ise film boyu ortalıkta amaçsızca gezip, yeterince bir gerginlik yaratamayıp usulca alt ediliyor. Filmde heyecan yaratmayı başaramayan bu çatışmalar filmin ikinci yarısına doluşmuş durumda.
Filmin ilk yarısında izleyiciye hiç ilginç bir şey sunulmazken ikinci yarıda çatışmalar, aceleye gelmiş şekilde çözülüyor. Bu da izleyiciyi filmin büyüleyici görsel dünyasına adapte olmaktan alıkoyuyor.
Her şeye rağmen “Beterböcek Beterböcek”, izleyiciyi eğlendiriyor ve insan film salonundan nostaljik bir mutlulukla ayrılıyor.
Beren Demirci