Ejder Kapanı yazımdakileri burada da yinelememe gerek yok sanırım...Pekala pekala, \"Ölülerin Günlüğü Çakması\" konusunda kendisini patlatırcasına haykıran -fakat bununla birlikte her iki filmi de izlememiş olan- kitleye bu yazıyı hiç okumamalarını tafsiye ediyorum. Zira ne burada ne de herhangi bir yerde yayınlanacak bir sinekritiğin bu kof anlayışı değiştirebileceğine falan inanmıyorum. Baksanıza film daha vizyona girmeden verilen puanlar 3 puanın altında! Zaten internet üzerinden filmlerin henüz vizyona girmeden ya da izlenmeden oylanmasına karşıyım. Tamam...Bir film hakkında fikir sahibi olabilmek için o filmi illa ki izlemeye gerek yok (Misal, Kutsal Damacana ya da Gelecekten Bir Gün...) Fakat sinemamızda hiç denenmemiş bir türün taze yönetmenler elinde ve adı duyulmamış oyuncularla vücuda getirilmesi öyle sadece fragmanına bakarak fikir sahibi olunabilecek bir durum değil! Ama tabi bu sözler havaya karışacak...Önceki yazımda da belirttiğim g ibi \"Kapaklamak ve etiketlemek\" en büyük hastalığımız...Peki ama neden? Elle tutulur bir nedeni de yok ki bu daha da kötü!
Biz gelelim Ada\'ya...Düşük bir bütçe ile ortaya çıkarılmış bir film Ada. Sinemamızın ilk zombi filmi örneği olması ile beraber bunu sanki bir ilkmişçesine sunmaması da en büyük artısı. Nasıl yapıyor bunu? Türün dünya sinemasının yeni trendleri ile evlendirerek tabi. Baştan kabul edelim Bir REC, Cloverfield ya da Ölülerin Günlüğü beklemek hayal kırıklığı yaratabilir. Zaten nefes yetmezliğinin doğuracağı zararlardan sıyrılabilecek olmasının en önemli sebebi işi mizaha vurması. \"Korku-komedi\" etiketi biraz iddialı bir etiket o etiketteki korku kelimesini sildiğinizde ve filmi minimum ciddiyet ile izlediğinizde daha fazla tat alacağınız kesin! Yani içeriğindeki zombi klişesine bel bağlamamanızı tafsiye ederim.
Ada, pek çok el kamerası çekim filmin sıkıntısı olan dinamik anlatım konusunda, ana hikayeye giriş kısmına kadar oldukça tatmin edici. Yani bu açıdan -nedeni bilinmez- göklere çıkarılan Paranormal Aktivite kadar insanın ruhunu sıkmıyor. Konuşkan yapısı ve yer yer iyi yedirilmiş olan diyalogları ile, herhangi bir arkadaş videosunun samimiyetini yakalayabiliyor ki amacın da bu olduğu düşünülürse takdir kazanabiliyor. Tabi bütün bunlar ana hikayeye giriş kısmında biraz sekteye uğruyor. Zira yanı başında kopan kıyamete rağmen espri patlatmakta çekinmeyen karakterler -her ne kadar ciddiyeti sıfıra düşürsek de- sırıtıyormuş gibi geliyor. Tabii bunun sebebi dönem dönem hortlayan bu türe eklenen mizah sosunun abzürdlüğü de olabilir. Yine de pek çok espri öyle laf salatası olmanın çok çok önüne geçiyor. Yani filmin amacının bir taraftan da güldürmek olduğu var sayılacak olursa bu misyonunu başarılı bir biçimde yerine getirirken, ortalıkta komedi filmi adı altı nda gezinen pek çok yapımdan daha fazla izleyicisini ciddiye alıyor.
Yine de böyle bir filmden genel anlamda türün klişeleri ile daha fazla dalga geçmesini beklerdim. Sonuçta bir Zombieland ya da Shaun Of The Dead değil belki ama o sularda yüzdüğünü kabul etmek lazım. Ada, bir zombi filmi parodisinde ziyade \"Türkler Uzayda\" başlığının \"Türkleri Zombiler Yerse..\" versiyonuna uyarlanmış hali olarak görülebilir. Elini, gerçek bir parodi sosuna bandırmış olsaydı çok daha keyifli bir film olabilirdi diye düşünüyorum.
Oyunculuklara gelince. Başroldeki arkadaşlar öyle fazla popüler kimseler değiller fakat performansları oldukça iyi. Hatta ayak üstü hepsinin karakteri hakkında oldukça fazla öngörüde bulunabiliyorsunuz ki bu tarz filmlerin pek adeti olmayan bir durum bu. Yan rollerdeki usta oyuncuların da filme ayrı renk kattığı söylenebilir.
Ada\'nın sorunu, Ejder Kapanı ile aynı...Böyle bir türün ilk etapta kabul görebilmesi çok zor. Üstelik sadece bir zombi filmi örneği değil, revaçta olan \"el kamerası\" furyasının da bir üyesi ve ikisi birleşince ve izleyicimiz bu deneyimi ilk defa yaşayınca hazmı zorlaşıyor sanırım. Zira salonda kahkahalar atarak gülen bir izleyici, daha kahkahası dinmeden \"bu ne biçim bir film böyle\" deme hakkını görebiliyor kendisinde. Bence önce bir filmin amacını sonra da o filme gitme \"amacımızı\" sorgulama konusunda oldukça eksiğiz. Her izleyicinin bir başkasını yönlendirmeye çalıştığı da hesaba katıldığı vakit, son derece yanlış yönlendirilmiş bir kitle ve o yönlendirmeden zarar gören filmler ile dolup taşıyor etrafımız. Benim tespitim şu: Eskiden eleştirmenler her filme burun kıvırır diye bas bas bağrılırdı; şimdi roller değişti! Her izleyici eleştirmenliğe soyunduğu için önüne ne sunulsa armut sapı üzüm çöpü kıyasında girişildi diye düşünüyorum. Elbette ne kadar izleyici o kadar film demek fakat henüz izlenmemiş bir filmi karalamak için bu kadar çaba sarf etmek niye? Karalamak için kasım kasım kasılırken önümüze sunulanların tadına bakmayı reddetmek niye? (sözüm Ada filminden de dışarı tabi)
Kısacası Ada, sinemamızın iki adet \"ilkini\" tek potda erittiği için kendisine verilen şansı hak ediyor. Çok daha iyisi olabilirdi elbette fakat bunun bir başlangıç olduğunu kabul etmek lazım diye düşünüyorum. Herkese İyi Seyirler...