Gizli Bahçe

“Eğer bakmayı bilirseniz, aslında bütün dünya bir bahçe.” Frances Hodgson Burnett tarafından kaleme alınan ve İngiliz çocuk edebiyatının klasiklerinden sayılan The Secret Garden bende özel bir yeri olan harika bir eser. İçinde gizem, gerilim ve mizah ögelerini barındıran ve duygusal derinliği olan bu eşsiz romanın beyaz perde uyarlaması da hiç beklemediğim şekilde başarıyla yansıtılan bir yapım. Hiç beklemediğim şekilde diyorum çünkü genelde uyarlanan filmlerin kitaba nazaran hep yavan ve eksik kaldığını düşünürüm. Önyargıyla izleyip büyük beklentiler içine girmediğim bu yapım kesinlikle beni hem şaşırttı hem de çok mutlu etti. Orijinalinin aynısını birebir yansıtmakla kalmamış aynı zamanda kitabını okurken kafamda hayal ettiğim karakterlerle garip bir şekilde örtüşmüş olması şaşırtıcı. Hindistan’da büyüyen Mary, annesiyle babasını kaybettikten sonra eniştesinin yanına İngiltere’ye gönderilir. Çok zengin ama mutsuz bir adam olan eniştesi karısını genç yaşta kaybedince hayata küsmüş ve zamanını başka ülkelere gezilerek yaparak geçirmeye başlamıştır. Hırçın, bencil, somurtkan ve mutsuz bir kız olan Mary bataklığın ortasına inşa edilmiş altı yüz yıllık tuhaf bir malikanede hizmetlilerin bakımına bırakılır. Başlangıçta kasvetli ve ürkütücü bulduğu malikaneden de çevresindeki insanlardan da pek hoşlanmayan Mary kısa bir süre sonra hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını keşfeder. Bu büyük ve kasvetli malikanede onu bekleyen gizli bir bahçe vardır. Yabani otlarla dolu metruk bahçemizin aslında büyüleyici güzelliklerle çevrili olduğunu, kendi gizli bahçemizin farkına varıp ona gereken özeni gösterdiğimiz takdirde bambaşka bir dünyanın kapılarını araladığını anlatır bize The Secret Garden.