Orijinal ismi Abîme Des Morts Vivants olan bu film adından da anlaşılacağı üzere bir Fransız halt yemesi. Bence filmi en iyi anlatan isim ise Bloodsucking Nazi Zombies biçimindeki isim tamlaması. Türkçe meali : KAN EMİCİ NAZİ ZOMBİLERİ oluyor ki tek kelimeyle MÜTHİŞ bir isim. Filmi pür dikkat da izleseniz anlamak çok zor. Ama ben tüm imkanlarımı bir araya getirdim ve anladım. Hatta şimdi büyük bir amme hizmetinin altına imza atarak anladığımı anlatıcağım..
Amerikalı, ikinci dünya savaşında Kuzey Afrika’da da savaşmış olan, ve orada da yaşayan bir dede, elinde nazi altınlarının gömülü olduğu bir vahayı gösteren harita ile pervasızca cirit atmaktadır. Sonunda Alman vatandaşı bir uyanık duruma uyanarak “gel bakayım dede, şu altınları bana bir anlat” der ve anlar anlamaz da dedeyi oracıkta öldürerek haritayı da almak suretiyle sıvışır. Fakat Amerikalı dedenin gözü yaşlı torunu, bu işin peşini bırakmama kararı ile (aslında altı milyon dolarcığın :)) Amerikadan taa Afrikaya akar gelir. Yalnız filme orasından burasından giren, şorttan başka birşey giymeyen, nazi zombilerinin orasını burasını emdiği kızlar kim? Nerden kaynağı kurumaz böcek sürüsü gibi çıkıyorlar bu kızlar, bir onu anlamadım.
Neyse, altınların gömülü olduğu bu vahada aynı zamanda nazi zombileri de gömülü. Neden zombiler var onu bilmiyoruz. Ama var işte, o kadar.. Film bir flashback’de o kısmı anlatır gibi oluyor ama sadece nazilerin öldüğü savaşı gösteriyor. Herhalde ölünce zombi olunuyor direkt. Sanırım.. Gerçi o savaş sahnesinde de olaylar biraz hızlı geliştiği için (koşturup oraya buraya zıplayan adamlar vardı sadece, savaşı göremedim) ve yönetmen küçük bir hata yaparak her iki tarafa da aynı üniformayı giydirdiği için o karışıklıkta konuyu kaçırmış olabilirim. Kardeşim bu filmin ramazan ayında iftar saatinde gösterilebileceğini söyledi. Hımm, birkaç şortlu kız emme sahnesini çıkarırsak olabilir. Çünkü filmin büyük çoğunluğu çöl, deve, vaha, namaz, minare göstererek geçiyor. (muhtemelen başka filmlerden ödünç almışlar bu sahneleri)
Zombi dedik diye de öyle kallavi birşey beklemeyin. Suratlarına boyalı hamur sürünmüş, üstü başı parçalanmış birkaç gariban ortalıkta salınıp “vua vua” diye ses çıkarıyorlar sadece. Hamur sürerek yapamadıkları o en korkutucu, elebaşı (erbaş) zombileri ise vitrin mankeninin suratını boyayarak ve elinden kolundan tutup kamera neredeyse köşeden kadraja sokmak vasıtasıyla izleyiciye aktarmışlar. Gece çekimleri süper. Gece gündüz fark etmiyor yönetmene, gece çekimlerini de gündüz yapmış adam, çok başarılı. Filmin vahşi bir cazibesi olduğunu, ve izleyiciye “aman Allahım bu kadar da olamaz” dedirtecek kadar dehşet yaratması nedeniyle 1 puanlık filmleri geride bırakarak 2 puanı sonuna kadar hakkettiğini söylemeliyim.
Bu film, korku sinemasında EUROTRASH denen türe giriyor. Korku filmleri 70′lerde patlama ve prim yapınca, bu işi yapabilen yapamayan herkes 70-80′lerde bu işe girmişti. Avrupa’da özellikle en kötü örnekler ortaya çıktı ki bunlara topluca EUROTRASH adı veriliyor. Bu kadar lafın üzerine hala “bu berbat film neye benziyor” derseniz, yeşilçam zombi filmi çekse bundan daha iyisini çekerdi diyerek sizi kışkışlayabiliriz.
Devamını Oku