Savaştan Sonra

Bu filmi izleyince bunun bir Netflix yapımı olduğuna inanamadım. 2017'lerdeki filmleri çok iyi değildi. 2018'den sonra iyi filmler de üretmeye başladılar. Öncesi hep alel acele çekilmiş, ya oyuncuları kötü, ya yönetmeni kötü filmlerdi. Ellerinde iyi senaryolar varken bunu değerlendiremiyorlardı. Oysa ki bu film iyi bir film olmuş. Yönetmen çok bilinen birisi değil. lakin Jason Clarke'yi bu filmde oynatmak başarıdır. Üstelik baş rol olmasına rağmen filmde bazı oyuncular ondan daha fazla filmde görüldüler.
İkinci Dünya Savaşı ve Vietnam Savaşı anlaşılan USA'daki ırkçılık anlayışında değişiklik olmasında oldukça etkili olmuş. Tabi sporu da unutmamak lazım. 42 filmini hatırlatalım. Lakin bu ırkçılım ile ilgili daha çok film izleyeceğiz anlaşılan. Ne hikayeler bitiyor, ne de kitaplar. Bu film de bir kitap uyarlaması.
USA için savaşırken evine dönen siyahi genç, yine askerden dönen beyaz gençle arkadaş olur. Fakat bu başına gelecekleri engelleyemez. Bana en ilginç gelen sekans siyahi gencin de beyazın da ailesinin saker dönüşü gençlerin büyümüş olduklarını belirtmeleri oldu. Genç yaşta askere giden gençler 2-3 yıl orada kalıyor, ölmezlerse büyümüş olarak geliyorlar.
Film Netflix'in iyi filmlerinden. İzlenmeyi hak ediyor.

Silah alıp düşman ile savaşmak mıdır gerçek savaş; ırkçılık ile savaşmak mıdır?

4 dalda Oscar’a aday olan “Savaştan Sonra” (“Mudbound”), 2. Dünya Savaşı sonrası Mississippi’sinde geçen ve ırkçı ön yargıları masaya yatıran bir Dee Rees imzalı bir film.
Filmde genel itibarıyla İkinci Dünya Savaşına katılan biri siyahi (Ronsel) diğeri beyaz (Jamie) iki gencin savaştan sonra ırkçılıkla mücadeleleri konu alınıyor. Bunun yanında savaşın kişiler ve aileler ve toplum üzerindeki etkisi de işleniyor.
Savaştan dönen Jamie ve Ronsel, savaşın tüm o vahşiliğini unutabilmek için yeni hayatlarında sıkı bir dostluk kurmaya kalkışırlar. Bu dostluğun sanılandan çok daha zor olduğunu anlamak ise fazla sürmeyecektir.
Filmi izlerken dikkatimi en çok çeken şey çamur oldu. Her yerin çamur olması, insanların kirli olması, insanların çamurun içinde debelenmesi… Burada çamuru ırkçılık gibi düşünürsek, bu çamurun herkese bulaştığı ve ondan temizlenmenin çok zor olduğu söylenmek istenmektedir.
Oyunculuklar genel anlamda çok iyiydi. Anne rolündeki Carey Mulligan performansı kusursuz. Yine kahramanlarımız Garrett Hedlund (Jamie) ve Jason Mitchell (Ronsel) çok iyi iş çıkarmışlar. Hele ki Breaking Bad’ten tanıdığımız Jonathan Banks oyunculuğu her ne kadar sinir bozucu olsa da alkışı hak ediyor. Kısacası filmde oyunculuk olarak kötü oynayan yok. Yönetmeni de böyle klasik bir konuyu çok iyi işlediğini söyleyebiliriz. Film görüntü açısından kusursuz. Çok güzel resim karelerine denk gelmek mümkün. Bu da filmi daha da izlenilir kılıyor.
Filme puanım:8
İyi Seyirler…