‘In the Mood’ (Joe Garland / 1929) (Glenn Miller / 1940).. Jenerikteki melodiden sonra 34 DA 049 plakalı kamyonun şoförleri Karadayı Murat ve Horozoğlu Rıza ile patronlarını tanırız. Yorucu bir sefer sonrası, İstanbul yakınları..Murat (Hayri Esen’in sesi ile) ; “Hey, Horozoğlu uyan. Üsküdar’da sabah oldu.. Ben yoruldum biraz da sen geç direksiyona.”Rıza (Reşit Gürzap’ın sesi ile) ; “Hay Allah kahretsin, bizimki de hayat mı be.”Murat ; “Ee, ne yapalım hayat böyle. Buna da şükür.”Rıza ; “Doğru, zahmeti biz çekiyoruz vurgunu Patron vuruyor. Farkında mısın Karadayı, samanların altı tıklım tıklım kaçak mal dolu.”Murat ; “Bize ne be Horozoğlu, biz kendi dalgamıza bakalım. Sen kendi paranı alıyor musun ha?”Horozoğlu ; “Hah, ne para ya. Bu pahalılıkta ayda 700 lira. Hangi birine yeter? Boğazına mı, üstüne başına mı, sigarana kahvene mi, ev kirasına mı yoksa bakkal kasap borcuna mı?” [Günümüzde, ‘işsizlik’ sayesinde(!) bunlara kafa yormaya hiç gerek kalmadı.] Sonraki sahnede, Patron (Rıza Tüzün’ün sesi ile) telefondaki arkadaşına şunları söylüyor “Sen merak etme gözüm, ben ne mallar sevk etmişimdir de kimsenin ruhu duymamıştır.”‘One Eyed-Jacks’in (1961) ikinci uyarlaması. [Birincisi ; ‘Dağların Oğlu’ (1965).] İki (şimdilik) iyi arkadaş, Karadayı ve Horozoğlu. Para sıkıntıları var ama Horozoğlu daha yakınıcı. ‘Febbre Nera’ (1968) (F. Papetti) melodisini dinlediğimiz gece kulübünde dostu Leyla ile konuşmaları.. [Müziğin yılı, filmin, çevriminden aylar sonra gösterildiğini düşündürdü.]Leyla ; “Off, şimdi efkârlandım işte. İçmek istiyorum. Bir kadeh daha söyle bana.”Horozoğlu ; “Kusura bakma hayatım, söyleyemeyeceğim.”Leyla ; “Aşk olsun, sende bir kadehlik hatırım yok mu?”Horozoğlu ; “Hatır var ama para yok.”10’ar bin lira avans istekleri, Patron tarafından “Siz aklınızı mı kaçırdınız Allah aşkına. Yok aslanım, bizde avans usulü yok. Çalışır para alırsınız, o kadar” diye yanıtlanır ve kovulurlar.Hüsnü’nün deniz kenarındaki kahvesi. İkisi de ‘işsiz güçsüz ve beş parasız’..Karadayı ; “Çıkıp yeni bir iş aramalı.”Horozoğlu ; “Şimdiye kadar bulduğumuz işler hangi davamızı halletti. Çalışmakla çalışmamak arasında bir fark yok ki.. Benimle beraber bir soyguna var mısın? Ben bir kasa kırmaya karar verdim.” (Sonradan, bunun, Patron’un odasındaki kasa olduğunu anlıyoruz.) Murat, “Soygun mu, çıldırdın mı sen.. Allah verecekse helalinden versin.. Sonu kayıp bunun” diye karşı çıksa da sonunda ‘ikna edilir’.Ertesi gün [‘Ölmek mi Yaşamak mı’ (1966) filminde Yusuf’un oturduğu] evlerindeki radyodan şunları dinleriz ; “Dikkat dikkat, çok önemli bir haber veriyoruz ; Büyük Soygun. Yarım milyon çalındı. Gangsterler yeşil beyaz bir arabayla kaçtılar. Soyguncuların kaçtıkları arabanın 56 model yeşil beyaz ‘şevrole’ olduğu öğrenilmiştir.”İki arkadaşın ‘gülsek mi ağlasak mı’ dedirten konuşmaları..Horozoğlu ; “Cart kaba kâğıt. Amma da atıyor ha.”Karadayı ; “Kes be, gülmenin sırası mı şimdi?”Horozoğlu ; “Baksana 56 şevrole diyor. Halbuki, bizim taka 55 şevroledir.” (Buna nasıl sahip oldukları ise filmden anlaşılmıyor.)Karadayı ; “Arabanın rengini biliyorlar ama.”Horozoğlu ; “Üzülme dostum, memleketteki arabaların yarısının rengi yeşildir.”‘Bir an önce İstanbul’dan ayrılmaya’ karar verirler. Bir benzinci durumlarından kuşkulanıp polisi arıyor. [Onları izleyen 34 FD 783 plakalı polis arabasını ‘Ümit Sokağı’ (1966) filminde Necdet’in özel otomobili olarak görmüştük.] Murat, jandarmanın açtığı ateşle yaralanır. “Yürüyemiyorum, takatim kalmadı.” Yaptıkları plana göre Murat orada dinlenecek, Rıza pasaport ve araba getirecektir. Ancak, arkadaşı değil polis gelir. Ne olduğunu, 10 yıllık cezasını çekerken, aynı koğuşa düşen Pasaport Necmi’den öğreniyor ; “Murat abi, Horozoğlu seni mandepsiye bastırdı. Bir gün Horozoğlu bana gelip iki pasaport ısmarladı. Biri kendi için biri de senin için. Sonra pasaportları almadı, bıraktı. ‘Bu paraları kendim alayım, ne diye pay edeyim’ dedi. Ertesi gün, senin gazetede (‘gazetede senin’ demek istiyor) yakalandığını okudum.. Yerini polise o gammazladı.”Hapishanede, ‘yarım milyon’dan daha değerli ve çektiği tüm sıkıntılara değecek Ömer’i tanır. Ama o, fondaki sesin (Cüneyt Türel) anlattığı durumdadır ; [“Ne para ne pul ne de mahvolan hayatı, artık Murat’ın gözünde hiçbir şey yoktu. İlle de arkadaşlarından (‘arkadaşından’ diyecekti) yediği darbe. İşte bu, Murat’a çok koymuştu. Rıza’nın kalleşliğini bir türlü unutamıyor, düşündükçe kahroluyordu. Aradan yıllar geçti, Rıza’dan hiçbir haber çıkmadı.. Hürriyet bile gözünde değerini kaybetmiş, içinde iyi ve güzel ne varsa eriyip akıp gitmiş, yerini korkunç bir intikam duygusuna terk etmişti..”] Çıkınca, Ömer’le birlikte Rıza’yı arıyorlar.Herb Alpert
Devamını Oku