İstanbul, Şenlikköy İlkokulu (piyeste 47’nci İlk Mektep) öğretmeni Murtaza’nın Boztepe Köyü’nden öğrencisi, şimdi bir avukat olan 28 Muhittin’e söyledikleri; “16 senedir bu okuldayım. Bütün semtin hocası oldum çıktım. Koca koca yıllar geçti aradan. Nesiller bir ırmağın suları gibi akıp geçti önümden. Bense bu suyun kenarındaki ihtiyar ağaç gibi sessiz ve hareketsiz kendi hayatımı yaşadım. Gıdamı akan bu sudan aldım. Hayatımdan memnunum. Elde avuçta bir şey yok ama (göğsünü göstererek) burası dolu. Hem de öyle dolu ki.”Cevat Fehmi Başkut’un 3 perdelik piyesinden (1948) yapılan ikinci çevrimde ‘Muallim’ Murtaza ve çevresini tanıyoruz. ‘İrfan Ordusu’nun 20 küsur yıllık, saçı ağarmış beli bükülmüş bir kumandanı. ‘Daima her şeyden şikâyet için yaratılmış’ karısı Hatice ve oğlu Rıdvan’la annesinden kalma bir ‘Konak’ta yaşıyorlar. Yazar, ancak masallarda olabilecek bu durum için “Durun, hemen gülümsemeyin” diyor. Bütün odaları kiraya verdikleri halde evin aylık banka borcuna zor yetişiyorlarmış. Zaten aybaşında bile Kasap Faik’e uğrayamamasından ve Manavın onun hatırına iki liraya indirdiği domates için “Pahalı geldi. Bir liraya insin o zaman alırım” demesinden durumları ortada. Sigarası Birinci. ‘Hem hafif hem ucuz’muş. Filmde belli değil ama oğlu Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümünü bitirir. Annesinin tek amacı onu Hacı Hüsamettin Tüccaroğlu ailesine iç güveysi vermek. Konaktaki kiracılar da kendileri kadar güzel. Her zaman sarhoş olan Balıkçı Ahmet, fingirdek karısı Kâmile ve çocukları Çetin (piyeste Cahit); Kulakları ağır işiten ve ‘Bir Şoförün Gizli Defteri’ndeki (1967) Haluk gibi kuş meraklısı Salih Reis. Evde, olağan günlük bir konuşma;Hatice; “..Sana varacağıma keşke bir hamala varsaydım… Hamal olsan günde 100 lira kazanırdın.”Murtaza; “Para saadet getirmez ki yavrucuğum.”Hatice; “Parasızlık mı getirir?”Murtaza; “Yoo, hayır, o da getirmez. Ama benim mesleğimin bana verdiği manevi saadetler var. Muallimlik tanrı sanatıdır Hatice.”Hatice; “Bir de karın doyursaydı. Şu evin haline bak. Misafirler gelecek diye yüreğime iniyor.”Hacı Hüsam ‘harbin zengin ettiği sabık mahalle bakkalı’ (sf. 68). Dilinde Allah kelimesi ama cebinde fakir fukaranın lokması. Adı Hacı ama kendi yol kesici (sf 187). Daha birkaç yıl önce, köyde 9 kişiyle aynı damda yatarken şimdi ‘çifte çifte hanları, çifte çifte apartmanları’ var. Karısı Safinaz, ‘evde kalmaya yüz tutmuş kızları Nazan’ı bir an evvel ‘Muallim’in oğluyla baş göz etmek istiyor. Hüsam da çok istekli fakat nedeni başka. Murtaza’nın haberi bile yok ama park sahası zannettiği Konak arsası, imar planı değiştiği için şimdi milyon ediyormuş. Kızla oğlan evlenince arada ayrı gayrı kalmayacak. Ama nedense, ayrıca ‘dünürünün’ okulu bırakıp bakkal olmasında ısrarcı. Sıkı bir planı var. Boztepe Köyü (piyeste Sivriköy) muhtarı Hasan’ı İstanbul’a çağırır. Muhtar, vakti zamanında, kahramanımıza yapmadığını bırakmamış. Kaç kez mahkemelik olmuşlar. Şimdi bu Hasan, plan gereği, ‘kızı’ Ayşe, Ömer ve köyde Donjuan olarak bilinen İbrahim’le Murtaza’nın evine gelir. (Ömer, İbrahim’e “Köyde göz dikmediğin karı olarak bir anan kaldı” diyor.)Sonrasında olaylar çok hızlı; Köşkün bahçesinde Hacı Hüsam’ın daha önce oraya yerleştirdiği defineyi bulmaları; Kahramanımızı bununla bakkal dükkânı açmaya zorlamaları; Kamile’nin İbrahim’le kaçması; Hüsam’dan aldığı para karşılığında Murtaza’yı ‘çocuğumu dövdü’ diye polise bildirmesi; İstifa ettirilmesi; Rıdvan’ın Nazan yerine Ayşe’yi sevmesi; Bu güzel köylü kızının, aslında, Hasan’ın değil Salih Reis’in yıllar önce kaybettiği kızı çıkması.Hüsam, film ve piyeste diplomayı (“..Diploma neye yarar, sıkıp suyunu mu içecek bunun”) ve okumayı (“Adam olmak okumakla değil. Şöyle bir etrafına bak bugünkü günde hangi zengin, hangi hali vakti yerinde adam okumuş… Hatta sana şu kadarını söyleyeyim bence biri okumuş mu, o adam artık iflah olmaz”) (Sf. 80) küçümser. Neyse ki hiç olmazsa filmde haksız çıkıyor.‘Yemeni Bağlamış Telli Başına’ (Nihavent türkü) (Ali Ulvi Baradan / Hüseyin Avni Ozantürk). Yedi ay önce 11 yıllık eşi Rıfat Aydınlı’yı kaybeden Serpil Gül bu filmle sinemaya dönmüş. Aşağıdaki sözleri, sanki Ayşe olarak Rıdvan’a değil, çok sevdiği hayat arkadaşına söyler gibi.“..Sen gideli adeta tadı kaçtı köyün. Söğüt gene suya eğiliyor ama o eski nazı yok. Değirmen gene dönüyor ama o eski hızı yok. Papatyaların bile o eski sarısı o eski beyazı yok. Akşamları gün solunca Kayabaşına çıkıyorum. Rüzgâr bizim yandan sizin yana esiyor. Sana doğru sesleniyorum. Ses o kadar ırağa gitmez ama gene de sesleniyorum ben. Bazen de aksi oluyor, rüzgâr sizden bize esiyor. O zaman da havayı kokluyorum. Gelen rüzgâr belki senin saçlarını okşayıp geçmiştir diye. Geceler de bitmek bilmiyor. Mehtap o kadar güzel oluyor ki bazen. Seni arıyorum o gecelerde. Bulamıyorum, bulamıyorum. İşte o zaman kendimi tutamıyorum. Ağlıyorum, hep ağlıyorum.”
Devamını Oku