Toptaşı Cezaevi’nden tahliye olan iki arkadaşın konuşması ; Fikret ; “Önce eve koşup bizimkileri görmek istiyorum. Yarın da gidip eski çalıştığım tamirhaneyle konuşacağım.”
Ekrem ; “Doğru yoldan gideceksin demek. Sen müdürün palavralarını yutmuş olabilirsin ama beni açmaz. Mezbaha görmüşsen bilirsin, kesilecek hayvanlara önce damga vururlar. Kızgın şişi yedi mi artık bıçaktan kurtuluş yoktur.
Hapishanenin mezbahadan ne farkı var. Artık kuyruğun polisin elinde olacak.”
Hugo Montenegro ve Orkestrası’ndan ‘A Fistful of Dollars’ (Morricone)(1964) ve John Barry Studio Orkestrası’ndan ‘Thunderball’ (1965) melodileri ile onların ama daha çok Fikret’in sıkıntıları bölüşüyoruz.
1939’da çevrilen ‘Invisible Stripes’ın (Yönetmen Lloyd Bacon) uyarlaması olan bu filmde bir eski mahkûmun ‘artık leke düşürmek istemediği hayatı’
için umutsuz ve iç burkan çırpınışlarını izliyoruz. Daha hapishanenin özgürlüğe açılan kapısından çıkarlarken, yalnızca sesini duyduğumuz bir gardiyan, alaycı bir şekilde “Beyler, güle güle, yine bekleriz” diyor.
Fikret’in düşe kalka da olsa en azından deneyeceği ‘doğru yoldan ayrılmama’yı Ekrem düşünmez bile. Filmde Ekrem (belki de o günlerde üç filmde birden oynayan Ekrem Bora’nın bu filme az zaman ayırabilmesi
nedeniyle) arkadaşından daha az görünüyor. Annesi ve bir tamirhanede çalışan kardeşi Metin’den başka kimsesi olmayan Fikret ‘tahliyeden sonra’ içerdeki günlerini aratacak şeyler yaşar. Sözlüsü Nevin “Beni anlamalısın. Artık beraber olamayız. Zaman insanları da şartları da değiştiriyor…Seni üzmemek için hapishanedeyken söyleyememiştim bunu” diyerek onu terk eder. Sabıkalı olması nedeniyle, önceleri, ne eskiden çalıştığı tamirhanede ne de başka bir yerde iş bulabilir. Günler sonra, ‘çocuk işçi arayan’ bir iplik imalathanesinde çok az bir maaşla (haftada 25 lira) çalışmaya razı olur. Her şey yoluna girmiş gibiyken, ilk haftalığını aldığı gün yaşamı altüst olacaktır. ‘Lekesiz hayatımızın açılış merasimi’ diyerek, ilk kazancını kutlamak için annesini, Metin ve nişanlısı Hülya’yı gazinoya götürür. Kötü bir rastlantı ile eski sözlüsü Nevin de erkek arkadaşıyla aynı yere gelmiştir. Fikret’in neşesi kaçar. Ailesini orada bırakarak, Galata Köprüsü’nde, Haliç’te efkârlı bir şekilde dolaşıp durur. Biraz kendini toparlayıp eve geldiğinde onu iki sivil polis beklemektedir. Çalıştığı imalathane soyulmuş ve sabıkalı olduğu için sanık durumundadır. Beyoğlu Merkez Nahiyesi Emniyet Baş Komiserliği’nde 2 gün boyunca hırpalanarak sorguya çekilir. Neyse ki, soyguncu bulunur da Fikret evine dönebilir. Ama, bu sürede bir başka üzücü olay olmuştur. Metin, abisi ile görüşmek için gittiği karakolda, onunla ancak bir avukatın görüşebileceğini öğrenir.
Sonrasını Fikret’e annesi (Alev Koray’ın sesi ile) anlatıyor “Patronu ile kavga etmiş. Sana avukat tutmak için para istemiş. Adam, vermediği gibi ileri geri söylenmiş…‘Abin sağlam ayakkabı değil. Öylesine yardım için bende para yok’ demiş. Metin de dayanamayıp tokadı patlatmış.” “İşinden de kovuldu desene.” Fikret, hem bu yaşadıklarının verdiği bunaltı ile hem de eskiden beri “Şöyle kendime küçücük bir tamirhane açıp el kapısından bir kurtulsam”
diyen kardeşinin arzusunu yerine getirmek için Ekrem’in çetesine katılır.
‘Kardeşler Garajı’ kurulana dek soygunlarda onlara yardımcı olur. İşi bırakmak isteyince, kızgın çeteye karşı Ekrem’in yardımını görüyor. Ama, bir polis baskını sonrasında çete birbirine düşer. Filmin sonunda, Ekrem ve Fikret’in ölümü ile alaycı gardiyanın beklentisi gerçekleşmeyecektir.
“Gardiyanı aldattık. Bir daha dönmeyeceğiz oraya..oraya..”
Fikret’in cezaevi sonrasındaki dürüst yaşam için söyledikleri ; “Ben, hâlâ, Hapishane Müdürü’nün haklı olduğuna inanıyorum…Yalnız, bir noktada yanılıyorlar. Hapishaneden çıkan insana ya yaşama hakkı tanımalı yahut da hiç çıkarmamalı. Çünkü, nasıl olsa oraya dönecektir.”
Devamını Oku